• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (8.33)
a beautiful mind - ron howard
john forbes nash jr., genç yaşında geliştirdiği kuramlarla matematik dünyasının bir numaralı ismi haline gelir. fakat kısa süre içerisinde bencilliği ve kendine olan aşırı güveni sonucunda oluşan kişisel problemleri ile baş edemez duruma düşer. dahilik ile delilik arasındaki ince çizgide, delilik tarafına doğru sürüklenir.


  1. biyografik türden bir film.
    zgrkk
  2. russell crowe`nin oyunculuğu ile hayran bıraktığı, şizofrenik film.
  3. izlerken 1 dakika bile sıkılmayacağınız, dahilikle deliliğin birbirine ne kadar yakın olduğunu gösteren güzel bir film.
  4. akıl oyunları (ingilizce: a beautiful mind), nobel ödüllü amerikalı matematikçi john nash'in hayat hikayesini anlatan filmdir.

    nash, öğrenciliği sırasında oyun kuramı üzerine büyük başarılar elde etmiş dahi ancak şizofren tanısı konmuş bir matematikçidir.

    öğrencilik yıllarından itibaren hayaller görmeye başlar. mezuniyetinden sonra, zamanla paranoid şizofreni olur; fakat hasta olduğunun farkına varamaz. bir konferans sırasında aniden bir psikiyatristin karşısına çıkması ile olaylar zinciri değişir. hastaneye yatar ve bu nedenle akademik çalışmalarından uzaklaşır.

    hastalığı kendi çocuğuna zarar vermesine neden olacak noktaya gelince eşi yeniden hastaneye gitmesi gerektiğini düşünür. uzun süre hasta olduğunu kabul edemese de sürekli gördüğü kız çocuğunun hiç büyümediğini fark eder. bu durum onun hastalığını kabul etmesini sağlar. nash, yaşadığı hayali gerçekleri görmezden gelerek onlarla yaşamaya çalışacaktır. gördüğü tedaviler etkili olmasa da eşi ve eski iş arkadaşlarının desteğiyle her şeye yeniden başlar. kendi akıl hastalığını yine kendi aklı ile dizginleyerek akademik çalışmalarına yeniden hız verir. tekrar üniversitede ders vermeye başlar. sonunda gösterdiği sıradışı mücadeleyle şizofreni ile birlikte yaşamına devam eder. ve tarih bu müthiş dehaya, akıl hastalığını yine aklıyla yenerek hayatının geri kalanını bilime adamasından ve hastalığının başlamasından evvel yaptığı buluşlardan dolayı nobel ekonomi ödülünü armağan eder.
  5. Russel crowe’nin döktürdüğü, biyografi kategorisinde izlediğim en etkileyici filmlerden biri. İzlerken, “oha” çektiğim bir sahne var ki, “teori nedir, nasıl yıkılır?” dersi veriyor insana. Filmde irdelenen teoriye bakarsak;
    adam smith'in teorisini ( kişisel menfaati için çalışan bireyin, aynı zamanda toplumsal menfaate de hizmet etmiş olacağını, kişisel menfaat ile toplumsal menfaatin kısa ve uzun zaman zarfında paralel olduğunu savunmuştur), 2.46 saniyelik bir bar sahnesiyle yerle bir etmiştir. Aynı zamanda bar sahnesinde kullanılan teori (oyun teorisi), 1994 yılında john nash'a nobel ödülünü getirmiştir.
    ilgili bar sahnesi
  6. cocuklugumdan beri matematige muthis bir tutkuyla asigim. birseyin mutlak sonucunun olmasi ve buna aklimla beynimle ulasiyor olmak, mantik kurmak beni muthis tatmin ederdi ta cocuklugumda bile. hatta ortaokul yillarimda "buyuyunce ne olacaksin?" sorusuna hep "matematik profesoru" cevabini verirdim, ta ki sistem beni de icine cekip bu isi yapmanin muthis bir ozveri gerektirmesi, ve pahali bir hobi olacagi gercegini yuzume vurana kadar. velhasil, bu filmi tam da lise sonun son aylarinda izledim. yuzume oyle bir vurdu ki aslinda ne istedigimi ama bunu yapamayacagimi. bu guc, kudret ve lukse sahip olmadigimi tokat gibi carpti suratima. bu yuzdendir ki, sinemada izledigim bu filmin sonunda hickira hickira aglamam, gunlerce etkisinden cikamamam ama yine de idealizmimin pesinden gidemem, iste bu da benim acizligim. ha simdi ne dusunuyorum, keske ideallerimin pesinden gitmeseydim de bugun bu igrenc, insanin ruhunu kemiren, korkunc sistemin icinde olmasaydim..
  7. princeton rektörü olmak için epeyce politikacı olmak lazım mutlaka. rektör @muismuda'nın alıntıladığı kısımda tam bir pragmatist gibi konuşmuş. dinleyen öğrenciler şevkle alkışlamışlardır (herhalde). eh, film masum görünen bu tip detayların irdelemesine girme zahmetine katlanarak sıkıcılaşmayı ve izleyici kaybetmeyi göze alacak bir film değil; amaç o değil zaten.

    halbuki bilim insanları vatana millet aşkıyla mı çalışıyorlar yoksa yaratma eyleminin şevkiyle + ego tatminiyle + gerçeği ortaya çıkarma tutkusuyla + yan odadaki çalışma arkadaşına rekabetle mi çalışıyorlar daha çok? bence ezici bir çoğunlukla ikincisi.