• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (8.00)
Yazar franz kafka
akbaba - franz kafka
eğer bir ölü konuşuyor, bir hayalet ziyarete geliyor, bir köprü acı çekiyor ve bunların hepsi sıradan şeylermiş gibi gösteriliyorsa o zaman kafka anlatıyor demektir. kafka'nın dünyasını anlamak için romanla- rından çok, öykülerine bakmak gerekir çünkü okur, yalnızlığı, yabancılaşmayı ve pasif direnişi en yoğun şekilde bu kısa metinlerde hisseder.bu kitap, kafka'nın hayattayken yayınlattıklarının yanı sıra, dostu max brod'dan yakmasını istediği tamamlanmış ve tamamlanmamış metinlerinden özgün bir seçki sunuyor.(tanıtım bülteninden) (kitap bilgileri idefix'den alınmıştır.)


  1. biraz karamsar, biraz karanlık, derin, biraz zor yakalamak. kafka'ysa ilgi odağı elinizin altında olmalı.

    “...kafka ise, kendisine büyük ün kazandıran roman ve anlatıları yakması için max brod’u görevlendirdi. bu bildik olaylar arasındaki yakınlık, eğer hata yapmıyorsam, yanılsatıcıdır. vergilius, dostlarının inanç dolu itaatkarlığına, kafka ise brod’a güveniyordu. ancak shakespeare’in eserlerinin baskısından çok temsiline ilgi gösterildiğini, onun için asıl önemli olanın sahne olduğunu belirtir. öte yandan, kitaplarının yok edilmesini isteyen hiç kimse bu işi bir başkasına bırakmaz. kafka ve vergilius bunu istemiyordu; tek istedikleri bir yapıtın kişiye yüklediği sorumluluktan bağışık olmaktı.”
    one
  2. eskiden kenara koyduğum bir iki küçük şey dışında hiç öyle eşya tutma alışkanlığım olmadı. sonra onları da bırakmama rağmen, yıllardır dost'un bastığı babil kitaplığı serisini toplamayı bırakmadım. hatta evimin soyulduğu dönem ulan deyip dolaba koşmuştum da rahatlamıştım yerinde görünce. emek güzelim bunlar. tesadüf daha önce okuduğum bir öyküye yeniden rastladım geçen.
    bu bir anıştır;

    "bir akbaba vardı, ayaklarımı gagalıyordu. çizme ve çoraplarımı didik didik etmiş, sıra ayaklarıma gelmişti. durup dinlenmeden gagalıyordu; arada bir havalanıp çevremde tedirgin dolanıyor, sonra yine çalışmasını sürdürüyordu. derken bir bay geçti karşıdan, bir vakit durumu izledi, sonra niçin akbabaya ses çıkarmadığımı sordu.

    "ne yapabilirim ki!" dedim. "geldi, haydi gagalamaya başladı; kuşkusuz ilkin kovmak istedim, hatta boğacak oldum kendisini; ancak böyle bir hayvanın gücüne diyecek yok.

    baktım hemen suratıma atlayacak, ben de ayaklarımı gözden çıkarmayı uygun buldum; artık didik didik edilmelerine de bir şey kalmadı." -
    "vallahi bilmem ki neden bunca işkenceye katlanıyorsunuz!" dedi bay.
    "bir kurşun akbabanın işini görür hemen."
    - "ya?" diye sordum ben. "peki bunu siz yapar mısınız?"
    - "hayhay!" dedi bay.
    "yalnız eve kadar gideyim de silahımı alıp geleyim. bir yarım saat daha bekleyebilir misiniz?"
    - "bilmem," diye yanıtladım ben ve bir süre acıdan kaskatı kesildim, ardından dedim ki:

    "ne olur, siz gene bir deneyin!"
    - "peki, peki!" dedi bay. "bir koşu gider gelirim."

    biz konuşurken, akbaba gözlerini bir bay'a, bir bana çevirmiş, sessiz sakin bizi dinlemişti. şimdi görüyordum ki, bütün söylenenleri anlamıştı; ansızın havalandı,hız almak için alabildiğine geriye kaykılıp usta bir mızrak atıcısı gibi gagasını ağzımdan içeri daldırdı, derinlere gömdü.

    ben sırtüstü yıkılırken, onun tüm çukurları dolduran, tüm kıyılardan taşan kanımın içinde kurtuluşsuz boğulup gittiğini görerek rahatladım."