1. aşağıda (ne yazıkki İngilizce kaynakları bulabileceksiniz) paylaşacağım kaynaklarda da görüleceği üzere konu esasen anne olduktan sonra "pişmanlık duymak" üzerinde şekilleniyor... ancak buzdağının büyük kısmı anne olmayı reddetmek / reddedememek...

    çevremde yeni anne olmuş, anne olmayı deneyen hatırı sayılır sayıda kadın var. anne olmayı düşünen/deneyenler için çocuğun getireceği sorumluluk ve değişecek olan hayatlarını, yani işin deyim yerindeyse olumsuz adlandırabileceğimiz taraflarını değil konuşmak ima etmek dahi bir tabu iken bu durum anne olanlarda bir gömlek daha ileri geçip anne olan kadının "ben ne yaptım?" sorusunu sormasını ya da "pişmanlık" kelimesini değil çevreye kendisine dahi ima etmesini en büyük günahlardan biri sayıyor...

    kadınlar vardır...bir de anneler vardır... bu ayrım toplumsal olarak kanıksanmış durumda. anne olan kadın önce eşinin gözünde sonra da tüm toplumda kadınlık sıfatlarından sıyrılıp daha ulvi tanımlamalarla meleksi bir düzeye yükseltilmekte...gündelik siyasetin arada kadını ağzına sakız ettiği "yarım" "tam" söylemlerini tekrar etmeye dahi gerek yok, hepsi malumumuz. çocuğu olmayan kadın için geriye kalan seçenek ise "kariyer"...çocuk sahibi olmamak toplumun gözünde öyle bir eksiklik olarak kabul görmüş ki bu eksiği kapatması gereken "çocuksuz" yerine ikame birşeyler bulmalı. ama yanlış anlaşılmasın, bu durumda bile ikamelerle asla gerçek mutluluğu elde edemeyeceği argümanı kapının ardında saklanan bir sopa olarak ara ara gösterilip saklanmaya devam ediliyor. her durumda "arızalı mallardan" olacağınızı bileceksiniz.

    çocuk doğurmak kadın için o kadar asıl amaç, hayat gayesi olarak görülmekte ki biyolojik olarak o saat her kadına bir gün tiktak edecek, kapısını çalacak, her kadın bir gün doğurmam geldi diyecek gibi yaygın bir inanç da var... öyle ki kadın orgazmını hamile kalma isteği ile bağdaştırıp buradan da kadın aşık olup çocuğunu doğurmak istediği adamla bunu kolayca yaşar gibi teoriler dahi mevcut...bak sen? sadece adama aşık olmak yetmiyor, çocuğunu da isteyeceksin...

    anne olan kadın için ise hayat gayesi acaba gaile mi oldu sorusunu değil sormak aklının ucundan şöyle bir geçirmek dahi şeytani. en iyi ihtimalle doğum sonrası depresyonla bağdaştırılıp herşeyin bir süre sonra geçeceği ve mutlu bir sona ulaşılacağı müjdesi veriliyor tüm kadınlara...mutlu son burada o kulağınıza mutlaka çalınmış olan pop şarkısı; bir sen bir ben bir de bebek...

    Sosyolog Orna Donath çocuk sahibi olmuş, çocuklarını seven ancak pişmanlık yaşayan kadınlarla görüşüp bunları bir kitapta toplamış. kitabın bir bölümüne ve kendisi ile yapılmış söyleşilere aşağıdaki linklerden ulaşılabilir:

    Regretting motherhood Yes, we are allowed to regret motherhood

    aklıma tavuklar firarda animasyonu geldi, ne alakaysa^::)^
    mesut
  2. bilenler bilir bir site vardır hala daha zaman zaman ekşicilerin gündemine giren; "kadınlar kulübü" işte orada çok fırtınalı tartışmalara şahit olmuşluğum vardır. bir tarafta anneler, diğer yanda anne olmak istemeyenler. anne olmaya çok çabalamış ama artık olamayacağını anlamış-kabullenmiş kadınlar.

    oranın formatında, mayıs annesi, yok eylül annesi.. gibi alt başlıklar yer alır. yani çocuk mevzunun ayyuka tırmandığı bir yerdir. bir yönüyle meraklarınızı tümden giderebilir ama bir yönüyle kadınların başka br halini orada görmek mümkün. "anne olmadığın için sen bilmezsin" lafı da ceplerinde hazırdır her daim. yorum yapacak olsan, "sen ne anlarsın, ne ayaksın"... tüm bunların dışında da az önce bahsettiğim gibi anne olmayı reddeden kadınlar da vardı. kısmen anlamakla birlikte anlayamadığım zamanlar da yok değildi. annelik içgüdüsel mi yoksa değil mi diye de pek çok harlı tartışmayı yine yaşıyorduk mevcut zamanda.

    üzerinden epey zaman geçti.düşünüyorum da şimdi reddetmek için pek çok sebebi var kadınların. toplum ne derse desin eyvallahını çeken, aklını başına devşirmiş her kadının da böyle düşündüğünü biliyorum. kendinde bir mecburiyet, bir mutluluk zirvesi olarak görev edinmemiş kadın olaya farklı açılardan bakabiliyordur. dayatılmış olanın dışına çıkıp ben ne yapıyorum diye sorgulaması, belki de ileride fikrini değiştirip anne olduğunda onun daha güzel bir ebeveyn olacağının da göstergesidir gözümde. dedim ya; sorguluyor çünkü.

    diğer türlü evliliğinin daha ilk gecesinde anne olacağım diye kalp çarpıntılarından bir hal olan kadın; pembe bulutlardan kendine bir döşek kurmuş oluyor çoktan. önemli olan doğurmak, aile içinde ve en önemlisi kocasının gözünde kadın olduğunun vurgusunu yapmak, arkadaşları arasında seviye atlayıp biraz daha iz bırakmak...diye devam eden pek çok manasız işlevlerin bütünü için zemin hazırlıyor.

    benim evlendikten sonra arkadaşlarımla arama giren yegane duygulardan birisi de budur mesela. zaman ayıramama vs. şöyle bir kenarda dursun; böyle saçma salak bir düşünce içindeki kadının değil kendine çocuğuna da hayrı olamaz.

    işin özü; ne çocuk isteyen ve çabalayan kadını hor görmeli ama yukarıda bahsettiğim kalıplar çerçevesinde, yenilik ve değişimlerin farkında olup sorgulayan bir birey gözünden ele alırsak; ne de çocuk istemeyen kadını yarım diye yaftalamalı.. cidden artık kimse karışmasın kadının ne isteyip istemediğine. mutsuz çocuklar görmekten sıkıldık, ben sıkıldım. sorumsuz bir annenin yaşattıklarını yıllardır yaşayan biri olarak herkes anne olamasın kafasındayım. mümkünse olmasın..
  3. yarım,eksik kalmanıza sebep olur.
  4. başlığın duruşu belki de kastedilenden daha ağır ama ben kendi yorumladığım biçimiyle bakış açımı belirteceğim. erkek ve kadın rollerinin çok küçük yaşlarda keskin hatlarla çizilmesi belki de gelecekte yaşanacak çoğu travmanın sebebi oluyor. giydiğin kıyafetin renginden oynadığın oyuncaklara, yatak odanın seçiminden vermen gerektiği öğretilmiş tepkilere kadar her şey ailenin ve içinde bulunduğun sosyal çevrenin algısı, bilgisi ve tecrübesi dahilinde empoze ediliyor. kimi yanlış temeller üzerine kurulu bu tür bazı ilişkiler sonucunda kadınlar anneleri, erkekler babaları gibi olmak istemiyor ya da erkeğin duygularını göstermesine alışık olmayan kadınlar için baba ağlıyorsa dünya gerçekten yıkılıyor anlamına geliyor ya da anne kimliği kimliklerin en pembesi oluyor.
    halbuki bana göre herkes önce birey. anne olmak da bireysel bir seçim olmalı. evlenmiş bir çift ancak dünyaya bir çocuk getirdiğinde aile olmaz. ya da çocuk sahibi kadınların "ah bir çocuk doğursan bu kadar zaman neden beklemişim diye kendi kendine soracaksın" argümanlarını dikkate alarak karar verilmez. ileride yalnız kalma korkusunu bertaraf etmek için çocuk yapılmaz. zihnen, bedenen ve madden hazır olduğunu hissettiğin noktada karar almak en mantıklısı bana göre.
    kendi adıma, hayatımın hiçbir döneminde anne olma isteğim kendi önceliklerimin önüne geçmedi. kısa süreli çocuk sevme ya da oyalama molaları benim güdülerimi tatmin etmeye yetti. çocuksuz restoran ya da otel seçenekleri olsa (ya da artsa) tercih edeceğimi de biliyorum. bu benim çocuklu ailelere saygı göstermediğim anlamına gelmiyor, sadece ben de kendi özel zamanımda kendi tercihlerime uygun seçenekler görmek istiyorum. hayatta her zaman önce kendime güvendiğim için, şu an için öğrenmeye can atmadığım anne olma duygusu adına kendimi yirmi yıl daha birilerinin ağzından çıkacak laflara mecbur bırakmayı istemiyorum. şimdiki özgürlük alanımdan vazgeçmek de istemiyorum. belki ileride bir gün bu mesuliyete kendimi hazır hissedersem tercihimi zaten bir yuvaya, bir rol modele, bir yol arkadaşına ihtiyaç duyan onca çocuktan yana kullanmamı daha olası görüyorum.
  5. ne desem yalan olacak başlıktır...
  6. mine söğüt anne olmak istiyor muyum? başlıklı röportajında diyor ki:

    ''çocuk sahibi olmak, kadının tüm hayatını yeniden kurması ve kadının kimlik değiştirmesi anlamına geliyor. ben kimim sorusunu sormadan birden annelik sunuluyor kadına. anneliğin, tanımı, görevi, getirileri belli ama götürüleri bir sır. annelik kutsallığını zedeleyen tabular ve bu sırlar konuşulmuyor… annelik paketi: kutsal iktidar, eşine ve herkese özellikle çocuğa karşı kullanmak. birini doğurmuş olmanın açık çeki var ortada.''

    kimilerine göre anne olmak; oyunu yarıda kesip eve gitmek demektir.
  7. fiziksel ve psikolojik acidan henuz hazir hissetmeyen her kadinin yapabilecegi eylemdir. aslinda anne olmak tamamiyle baska bir kimlige burunmek degil; var olan kimliklerin yaninda bir de annelik kimligini kazanmaktir. toplumsal acidan bakildiginda evet, bir dayatma soz konusu. hic olmazsa yeni evlenen ciftlere es dost soracak ki, "ee cocuk dusunuyor musunuz?" keske bu kadar kibar bir sekilde sorsalar. 
    her kadin diledigi zaman anne olmakta ozgurdur. cunku en sagliklisi kadinin hazir hissetmesidir.

    
  8. sorunca anne olmayı istemeyen bazı kadınların, aslında çocuk istediği fakat eşinin babalık etmeyeceğini gördüğü için, sorana "amaan çocuk yapıp napcan" tadında cevaplar vermesiyle dahil olduğu grup.

    sanırım yeterince güvenilir bir partnerle ve stabil bir yaşamla, şayet geçmişte travmaları da yoksa konuya dair, anne olmak istemeyen pek kadın olmaz. çünkü "çocuk yapmak" kavramının bir sosyal statü olmasında bile pay sahibi bir gerçek vardır; üremek hayvanca bir güdüdür ve insan da hayvanın daha detaylı akla sahibidir.

    mesela ben baba olmayı istemiyorum. neden? çünkü benden baba olmamı isteyecek bir aşığım yok, çünkü bunu isteyeceğim bir kadın yok, çünkü içsel buhranlarım o kadar derin ki bunları bir çocuğun varlığıyla katlamaktan korkuyorum, çünkü mutsuzum ve hayata dair değerlerim belirsiz yani bunları çocuğuma aktarmak istemiyorum, çünkü dünya bok gibi bir yer.

    demem o ki, mutlu ve müsait birinin ürememesi pek kuvvetli bir ihtimal değildir.
  9. partnerin tutumu üzerinden değerlendirmenin biraz yetersiz olduğu bir durum. sadece kendi değerlerimiz, kendi çevremiz, kendi duygularımız belirlemiyor. evlenmeden bebek sahibi olan çok fazla insan var dünyada. biraz kabuğumuzdan çıkmamız gerekiyor bu gibi durumlarda. cinsellik, üremek, ürememek. bunlar dünya çok kötü şeklinde açıklanacak kadar basit değil. ama türkiye’de insanların nihai kaderi oku, çalış, evlen, üre şeklinde. haliyle hepsi zorunluluk gibi algılanıyor ve bunu reddetmek de kadın baba olacak adam bulamıyora varıyor. cidden başka bir zaman diliminde sürüyoruz türkiye’de yaşamı.
    sezgi