1. ASMALARIN DANSI


    1.
    Bir Akdeniz Haziran’ında
    Öğleye doğru.
    Yalnızca kavaklar altında öten cırcırların sesi
    ---Sıcaktan kaçın diyen sirenler---
    Taş sofada
    Güneşin yaktığı otların ve toprağın soluk kesen buğusu
    Sırtları serin duvarlarda
    Köşede yirmi taş oynayanlar :
    Kız ergen gibi , oğlan daha kısa pantolonlu.
    Kızın taşları süpüren eli
    Oğlanın paçasından yavaşça süzülüyor içeri.
    Birazdan yüklük odasında
    Her günkü oyunlar.


    2.
    Yağmurlu günlerde seviş benimle
    Kuşlar çinko damı gagalarken
    Tenimin kokusunu değiştiren yağmurlarda
    Sıcak öğlesonlarında seviş benimle
    Buhurlar tüterken tenimden
    Yanan toprağın buğusu soluğumken
    Bahar günleri dereboylarında seviş benimle
    Kestane saçlarında kelebekler asılıyken
    Yaz geceleri kurumuş dere yataklarında
    Sıcak kumlar yatağımız , söğütler çatımız , duvarımızken
    Ne olursa olsun sabahları seviş benimle
    Dinlenmişliğin gücü kaslarında
    İçinde ne varsa dökmenin hazzıyla saran
    Sonra ilk kez görür gibi algılaman için
    Her sabah öylece bırakayım seni dünyaya


    3.
    Kol kıvrımımdan öp beni
    Tüylerimin arasında yollar açan dudaklarınla
    Mavi damarlarımdan
    Bileklerimden öp beni
    Nabzımın tıpırtısı tavşan dudağını titretsin
    Öpüşten bilezikler kollarımda
    Parmaklarımın ucundan öp beni
    Soyulmuş yumurta beyazlığındaki etimden
    Öpüşlerin yanıp geçen bir ışık değil
    Uzun yazların güneşi gibi kalsın tenimde


    4.
    Asma bahçelerde gezerken omzuna değen elim
    kristal taneler gibi döküverir seni toprağa
    Basma entarinin çıplak altı ter ter istek
    Altımda canlı , bulunmaz bir yumuşaklık
    sırtımı göğe dayayıp beni ezen
    Memelerini emerken , bacaklarını kıstığında
    solumaların volkanik lavlar
    Sen bitersin başlar asmalar
    açıp kollarını dans etmeye
    Neyimi beğenir bilmem
    bırakmaz beni
    Yeşil , filiz dudakları
    Geniş yapraktan elleri
    dönerken çevremde
    sürünür boynuma
    göğsüme
    Sallar memelerini salkım sal
    -kım
    Hangisi tatlı , bir de bundan em bakalım!

    turgay fişekçi'nin ruhumu uyandıran şiiridir. derya köroğlu seslendirir
    yalnızken dinleyin
    bir solo vardır ki kaybolursunuz içinde. tam yakalayacaksınız kurdelesinden anıları hop bitiverir şarkı. ne dizelerin tınısı parlar ne çalgının fısıltısı. kapatıp gözlerinizi bir bakarsın sırılsıklam terlediğin bir sevişme sonrasını. ya da tarlada bağda saatlerce çalışıp bir meşenin gölgesinde soluklandığın rüzgarın sırtında gezmesinin verdiği hazzı. geçmişteki bir kıymetliyle dudaklarını ıslattığın o vişne ısırığı. elini karnında gezdirirken duyduğun kıpırtılar. işte hepsi bu kadar.
  2. bir akdeniz haziran’ında
    öğleye doğru.
    yalnızca kavaklar altında öten cırcırların sesi
    ---sıcaktan kaçın diyen sirenler---
    taş sofada
    güneşin yaktığı otların ve toprağın soluk kesen buğusu
    sırtları serin duvarlarda
    köşede yirmi taş oynayanlar :
    kız ergen gibi , oğlan daha kısa pantolonlu.
    kızın taşları süpüren eli
    oğlanın paçasından yavaşça süzülüyor içeri.
    birazdan yüklük odasında
    her günkü oyunlar.


    2.
    yağmurlu günlerde seviş benimle
    kuşlar çinko damı gagalarken
    tenimin kokusunu değiştiren yağmurlarda
    sıcak öğlesonlarında seviş benimle
    buhurlar tüterken tenimden
    yanan toprağın buğusu soluğumken
    bahar günleri dereboylarında seviş benimle
    kestane saçlarında kelebekler asılıyken
    yaz geceleri kurumuş dere yataklarında
    sıcak kumlar yatağımız , söğütler çatımız , duvarımızken
    ne olursa olsun sabahları seviş benimle
    dinlenmişliğin gücü kaslarında
    içinde ne varsa dökmenin hazzıyla saran
    sonra ilk kez görür gibi algılaman için
    her sabah öylece bırakayım seni dünyaya


    3.
    kol kıvrımımdan öp beni
    tüylerimin arasında yollar açan dudaklarınla
    mavi damarlarımdan
    bileklerimden öp beni
    nabzımın tıpırtısı tavşan dudağını titretsin
    öpüşten bilezikler kollarımda
    parmaklarımın ucundan öp beni
    soyulmuş yumurta beyazlığındaki etimden
    öpüşlerin yanıp geçen bir ışık değil
    uzun yazların güneşi gibi kalsın tenimde


    4.
    asma bahçelerde gezerken omzuna değen elim
    kristal taneler gibi döküverir seni toprağa
    basma entarinin çıplak altı ter ter istek
    altımda canlı , bulunmaz bir yumuşaklık
    sırtımı göğe dayayıp beni ezen
    memelerini emerken , bacaklarını kıstığında
    solumaların volkanik lavlar
    sen bitersin başlar asmalar
    açıp kollarını dans etmeye
    neyimi beğenir bilmem
    bırakmaz beni
    yeşil , filiz dudakları
    geniş yapraktan elleri
    dönerken çevremde
    sürünür boynuma
    göğsüme
    sallar memelerini salkım sal
    -kım
    hangisi tatlı , bir de bundan em bakalım!