1. müzik plaklarında (eskiden) a-side ve b-side olarak çift taraflı kayıtlar vardı. a-side tarafında üzerinde uğraşılmış, asıl emeğin harcandığı, dinlenmesi istenen, albümden bir parça bulunur, b-side'da ise albüme dahil ol(a)mamış, bilinmeyen bazen demo olarak kalmış kayıtlar bulunur.

    yani b-side o sanatçının, bilinmeyen, albüme dahil edilmemiş şarkısına denir. plaklar artık o kadar yaygın olmasa da bu terim hala tekli ve ep'lerde geçen bu şarkılara atfedilir.

    bir şarkı neden albüme dahil edilmez ? neden b-side olarak çıkar ? bu sorunun birden çok cevabı olabilir:

    > albümdeki diğer şarkılara fazla uymaması,
    > albümdeki diğer şarkılara fazla uyması,
    > albümdeki bir şarkıya çok benzemesi,
    > albümdeki bir şarkının çok az değiştirilmiş hali (söz, riff vs.)
    > tamamlanmamış (demo, outtake) kayıt olması,
    > albüm haricinde öylesine, sıkıntıdan yapılan bir şarkı
    > bonus: konser kaydı da b-side olarak dahil edilebilir.

    ayrıca (bkz: a-side)
  2. nihat sırdar'ın bir radyo programında, yanılmıyorsam bir babalar günü yayınıydı, kendisine bakış açımın hayli metaforlaştığı terim.

    konu günün özelliğinden yola çıkarak seçilmişti; babalarınızın halen daha unutamadığınız sözleri. dinleyicinin birinin babası, kendisine, "plağın bir de b yüzünü dinle" şeklinde bir öğüt vermişti. herhangi bir insana, duruma, olaya, kesin önyargılarla ve peşin hükümlülükle değil; perde arkasında ve madalyonun görünmeyen yüzünde ne olabileceğinin merakıyla yanaşması gerektiğini vurgulamıştı. henüz plak olmasa da kaset biriktiren bir insan olarak, bu a-side, b-side olayı bana her zaman sempatik geliyordu. insani ilişkilerde çok önemli bir noktayı sembolize eden bir kavram haline gelmesiyle daha da hoşuma gitti o anda. çünkü göz önünde olan, hatta gözümüzün içine sokulan ya da bizim öyle görmek istediğimiz bir yığın şeyin tamamı zaten sergiye açık olan, vurgulanan kısma dahildir; metaforik olarak bunun zemini de a-side oluyor. dikkatimizi ilk çeken ya da gelecek bir zamana ait süreçte muhtemelen takılıp kalacağımız her şeye tekabül ediyor bu aynı zamanda. fikirler ve yargılar zihnimize bu ilk izlenimlerin çoğu kez aldatıcı olan yönlendirmelerinin etkisiyle perçinleniyor, ve düşünce ve duygular buna adapte oluyor; tıpkı a-side'a dahil olan şarkılar arasında kurduğumuz korelasyona alışmamız ve şarkılar ilerledikçe yadırgama katsayımızın azalması gibi. bir fikrin çekirdeğini zihnimize yerleştiriyoruz ve bu çekirdeğin etrafını, özünü buradan alan yörüngelerle çevreliyoruz, buna alışıyoruz ve bazı durumlarda bağımlısı bile oluyoruz. a-side bu sürecin fonu olan taraf oluyor. fakat b-side'da, bu sürece dahil olamayacak kadar farklı, ya da tam aksine, tam da oraya dahil olabilecek kadar aynılığa yakın, ama en az bir parçası değişik olan noktalar var. üzerinde fazla düşünülmemiş, göz önüne çıkamamış ya da çıkması istenmemiş bir sürü malzeme. anlaşılmamışlar, rağbet görmemişler, tanımlanmamışlar, isimsizler; hepsi görünmeyen, dikkat çekmeyen, göz önünde olmayan şeyler. tıpkı b-side'a çekilen kayıtlar gibi. ama bir insan ya da bir konu hakkındaki hakikat genellikle bu yüzde oluyor. dikkat çekmemesinin bir sebebi var; alıştığımız ve içimizde geliştirdiğimiz, bazen körü körüne inanmayı seçtiğimiz şeylerin öbür yüzünde tüm bunları kökünden sarsacak ve bizi haksız çıkaracak, hatalı olduğumuza işaret edecek bir kuvvet var, ve bundan korkuyoruz. empati yapmaktan, dünyaya ve insanlara kendimizinkiyle değil; bakışlarımızı doğrulttuğumuz karşı tarafın bakışlarıyla bakmaktan ve bazı şeyleri ne kadar yanlış değerlendirdiğimizi, ne kadar yanlış anladığımızı, hatta ne kadar anlamadığımızı görmekten korkuyoruz. hatalı, kusurlu, bağışlayıcı değil bağışlanması gereken taraf olmak ihtimalinden içgüdüsel ama gereksiz bir biçimde ödümüz kopuyor. halbuki tüm bu hataları, tıkanmaları, önyargıyı, anlayışsızlığı tümden silmek olmasa bile, en azından dindirmek ve bazı şeyleri nihayetinde doğru bakışlarla değerlendirmek, bir plağın diğer yüzünü çevirmek ve bir de o yüzü dinlemek kadar kolay. o yüzde olup bitenleri, bunu gerçekten yapmayı isteyince dinlemek, görmek gerçekten çok kolay. fakat kabullenmek bir o kadar zor. sanırım kabullenme aşamasında, çuvaldızı kendimize batırma kısmında çuvalladığımız ve bundan kaçındığımız için bu sembolik b-side neredeyse hiç rağbet görmüyor.

    bir insanı ya da bir olayı, kendimizi hatalı taraf olarak teşhis etmek pahasına doğru anlamaya çalışmanın rağbet görmeyişiyle, bir plağın b yüzünün rağbet görmeyişini; hayata dahil olan şeylerin biri görünen diğeri görünmeyen/görünmesi istenmeyen iki yüzü oluşuyla, bir plağın iki yüzünün oluşunu benzeştirmesi anlamlı ve güzel gelmişti bana. belki de bu sebepten bilmiyorum; plaklar ve hayat arasında çok kuvvetli bir benzerliğe dayanan bir bağ görüyorum.