1. üniversitede odamın duvarına astığım şiir. istisnasız kafamı her duvara çevirdiğimde okurdum. o zamanlar sosyal medya bu kadar etkin değildi ve şiirler böyle ele ayağa düşmemişti çok değerliydi o duvarda bulunan şiir. evden taşınırken de sökmemiştim öyle bırakmıştım. şimdi kim bilir ne halde o duvar ve o şiir.
  2. Nazım Hikmet'in gözleri dolduran müthiş şiiri. Şuraya da nadir sarıbacak'ın beş kardeş dizisindeki yorumunu bırakıyorum
  3. erkek kadına dedi ki:
    -seni seviyorum,
    ama nasıl,
    avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp
    parmaklarımı kanatarak
    kırasıya
    çıldırasıya...
    erkek kadına dedi ki:
    -seni seviyorum,
    ama nasıl,
    kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz,
    yüzde yüz, yüzde bin beş yüz,
    yüzde hudutsuz kere yüz...
    kadın erkeğe dedi ki:
    -baktım
    dudağımla, yüreğimle, kafamla;
    severek, korkarak, eğilerek,
    dudağına, yüreğine, kafana.
    şimdi ne söylüyorsam
    karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana..
    ve ben artık
    biliyorum:
    toprağın -
    yüzü güneşli bir ana gibi -
    en son en güzel çocuğunu emzirdiğini..
    fakat neyleyim
    saçlarım dolanmış
    ölmekte olan parmaklarına
    başımı kurtarmam kabil
    değil!
    sen
    yürümelisin,
    yeni doğan çocuğun
    gözlerine bakarak..
    sen
    yürümelisin,
    beni bırakarak...
    kadın sustu.
    sarildilar
    bir kitap düştü yere...
    kapandı bir pencere...
    ayrildilar...