• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (9.00)
boyalı kuş - jerzy kosinski
jerzy kosinski'nin 1965 yılında yazdığı tartışmalı romanıdır. ii. dünya savaşı sırasında doğu avrupa(muhtemelen polonya)'da dolaşan bir çocuğun hikâyesini anlatmaktadır. roman, şiddet unsurları barındırmak ile beraber, otobiyografik özellikler taşımaktadır.

j. kosinski'nin küçük çocuğu tanıtmasıyla başlar. 20 bölümden oluşan kitapta, ilerleyen alman işgalinden kurtulabilmesi için aile, 6 yaşındaki küçük çocuğu doğudaki bir köye yollarlar. çocuk, yollandığı yaşlı teyzenin ölmesinin sonunda kendi başının çaresine bakmak zorunda kalacak, reddedilecek ve dışlanacaktır. kitap, büyük bir oranda küçük çocuğun gözünden etrafındaki yeni hayatı işlemektedir.


  1. "1939 yılının sonbaharı, ikinci dünya savaşı'nın ilk haftaları. binlerce benzeri gibi altı yaşındaki o küçük çocuk da, orta avrupa'nın büyük bir şehrinde yaşayan annesiyle babası tarafından uzak bir köye gönderildi. bir takım olaylar bütün hesaplarını alt üst etti. başıboş kalan çocuk bir köyden diğerine geçti durdu.
    "savaşın dört yılını geçirdiği köyler, belirli bir bölgede toplanmıştı. köylerinden dışarı çıkamayan, kendi aralarında yaşayan, sarı saçlı, açık tenli mavi gözlüdür oraların köylüleri. oysa çocuk esmer, kara kaşlı ve kara gözlüydü. herkes çocuğu çingene ya da yahudi sandı."
  2. dehşet içinde okuduğumu hatırlıyorum şimdi. insan denen türün ne kadar acımasız olduğunu bilemeyecek kadar saf ve küçükmüşüm sanırım. oysa hiç bir kurgu gerçeğin yakınından bile geçemiyor.
  3. seneler evvel okumuş olmama rağmen içindeki şiddet sahnelerini unutamadığım edebiyat şaheseri. ludmilla nın başına gelenler yeter de artar bile. yazarı jerzy kosinski, ünlü yönetmen roman polanski nin de kankasıdır. ayrıca yazarın başka bir kısa romanı olan 'bir yerde' kitabını da tavsiye ederim. 'bir yerde' daha sonra 'being there' adıyla filme çekilmiştir ve başrolde peter sellers vardır.
  4. kitaba adını veren boyalı kuşun hikayesinin anlatıldığı bölüm ve oradaki metafor kitabın en güzel yeridir belki de. oda kitabevi' nin sahibi ibrahim abinin yorumlarına kulak verecek olursak ''bu kitabı beğendim diye bu adamın diğer kitaplarını da bulmaya uğraşma. en güzelini okudun işte zaten o kitapta da çok bir şey yok, sadece boyalı kuş metaforunu çok severim ben.''

    otobiyografik öğeler içerdiği varsayılır ancak kesin bir delil ya da açıklama yok bununla ilgili bildiğim kadarıyla.
  5. tiksindim. fakat bu tiksintim kitabın kötü oluşundan değil anlattığı iğrenç olaylar yüzünden!
    kitap 2.dünya savaşın'da bir çocuğun başından geçen olayları konu ediniyor. söylenenlere göre otobiyografik öğeler de taşıyormuş içinde. yani yazarımız buradaki bir çok olayı görmüş. çünkü tasvir yeteneği o kadar güçlü ki alman askerlerinin köylülerin kahramanımıza yaptığı işkenceleri adeta size film gibi izlettiriyor. sadece izletmekle de kalmıyor canınızı yakıyor.
    bir sayfa'da alman askerleri köyü basıp karılara kızlara işkence edip tecevüz ederken bir arka sayfayı çevirdiğinde rus askerleri köye gelip çocuklara şeker dağıtıyor!!
    kitap gerçekten aldığı övgüyü de bu kadar dile çevrilmesini de sonuna kadar hak ediyor. ikinci dünya savaşına dair güçlü belgedir bu kitap. kitabın en beğendiğim yeri de son sayfasında yazdığı şu oldu:

    "sabahları çok erken kalkıyorduk. hoşgörüyle bakıyordum diz çöküp dua eden yaşlı adama. şehirde yetiştiği halde, bu
    yaşta köylü hayatı sürüyordu. dünyada yapayalnız olduğunu, artık kimseden yardım beklememesi gerektiğini bilmiyordu. oysa hepimiz yalnız olduğumuzu, gavrila'ların mitka'ların ve öteki dostların, yaşantımızdan gelip geçtiğini bilmeli, anlamalıydık. insanlar anlaşamadıklarına göre, dilsizliğin de önemi yoktu. birbirleriyle takışır, birbirlerinden hoşlanır, öpüşür ya da tepişirlerdi. ama herkes yine kendisini düşünürdü. coşkularımız, anılarımız, duygularımız sazdan
    perdelerin ırmağı kıyıdan ayırdığı gibi bizi birbirimizden uzak tutuyordu. dikkati çekecek kadar yüksek ama göğe erişmeyecek kadar alçak karlı dağ tepeleri gibi, aşılmaz vadilerin ötesinden birbirimize bakıyorduk. "

    ve diğer güzel satılar:

    "köylülere göre, yahudiler'in yakıldığı fırınlardan çıkan dumanlar gökyüzüne dimdik yükselip tanrı'nm ayakları altında yumuşacık bir halı oluyordu. oğlunun ölümüne üzülen tanrı'yı avutmak için, gerçekten bu kadar yahudiyi kurban etmek gerekli mi, diyordum kendi kendime. belki yeryüzü yakında kocaman bir yangın yeri olacaktı. papaz, bütün insanların bir gün öleceğini, hiçlikten gelip hiçliğe döneceklerini söylememiş miydi?"- syf.113

    "bulmak, yaratmak istediğim şeyleri düşünerek uyurdum. örneğin, insan vücudu için bir fitil bulup ateşliyordum. derinin, gözlerin, saçların rengini değiştiriveriyordu. fitili taş yığınına soktun mu, köyün bütün evlerinden güzel bir evin oluyordu. kem gözlerden koruyordu sonra insanı bu fitil. böylece, kimse benden kaçmaz, daha rahat, daha mutlu yaşardım.
    beni şaşırtıyordu şu almanlar. amma ziyankârdılar ha! böylesine acımasız, sefil bir dünyanın hâkimi olmak neye yarardı?"-syf.103

    "dinamit lokumu tek başına pek yanıcı değildi. ama fitil ateşlenince, birkaç saniye sonra patlayıp koca bir çiftliği havaya uçurabilirdi. bu tür silahları icat edip yapan kişileri düşünmeye çalışırdım. almandılar şüphesiz. çevrede onlara kimsenin dayanamayacağı, bu alanda polonyalıları, ruslar'ı, çingenelerle yahudiler'i, çok geride bıraktıkları söylenmiyor muydu? böylesine bir yaratıcı gücün, nereden geldiğini sorardım kendi kendime. neden köylüler yaratıcı güçten bu kadar yoksundular? neden değişik bir saç rengi, bir göz rengi bazı insanlara büyük üstünlük sağlıyordu?sa-ban, orak, tırmık, tekerlek, kuyu değirmen, en cahil köylünün tek başına yapıp ne işe yaradığını nasıl kullanılabileceğini bildiği basit şeylerdi. ama, cansız bir plastik parçasına inanılmaz bir yıkma gücü veren fitili bulmak, en kurnaz çiftçinin bile yeteneğinin çok üstündeydi."- syf.102
  6. aharon applefeld'in ''zor bir hayatın hikayesi'' kitabını da okuyabilirsiniz. yazarın kendisi daha sonra israil'e vardıktan sonra çektiği yabancılığı da sert bir dille eleştirmiş, daha sonra da general olmuş.

    ben boyalı kuş'u çok severek okumuştum. çelik bilye romanı da iyidir.