• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (9.50)
coşkuyla ölmek - şule gürbüz
“beklemek, bir şeyin yoluna ve haline girmesini beklemek, beklerken olacak olanın olması için gereken her türlü başka hale geçişlere, kalışlara tahammül etmek ne zor şeydi. başı da, ortayı da, sonu da bilip beklemek ne tahammülü güç şeydi. tanrı’nın da yaptığı bu muydu? baş, orta, son belli, helak kaçınılmaz, ancak önemli olan o zamanı geçirmek, o zamandan geçmek. ve geldiğinde gelmemiş gibi, bilmemiş gibi, yaşamamış gibi gelmek, rüyayı görüp uyanmak ve ‘neyse rüyaymış,’ demek ve aynı yerden uyumaya devam etmek. yaşamaya da, ölmeye de yazık. bu ölüm için yaşamaya, bu yaşamak için ölmeye yazık. mezarlıklara, servilere, süsenlere, nisan sonunda açan katırtırnaklarına, telaşlı karıncanın adımlarına yazık, mezar taşına konup da bağıran karganın sesine yazık, ölüme ağlayan şaire, yaşam var zanneden filozofun nefesine yazık, şen taklalarla ilk senelerinde koşup zıplayan, ağaçlara tırmanırken seyredilip seyredilmediğini kontrol eden kedinin tırnaklarına yazık, ağdaki balığa, lokantada onu bekleyen anguta, önce ön iki ayağını sonra arkadakileri ovuşturup bu hareketinden büyük kâr ve kisve uman karasineğe yazık, hortumunu sallayan koca file, sanatlı sıçrayışı ile dahi boşluğu dolduramayan yunusa yazık, grafon kâğıdından gelincik ve petunyalara, en pürüzsüz çakıl taşına, kum olmuş zavallıya, sağdan sağdan yürüyen eşeğin inadına, yol kenarlarındaki ısınmış dikenlere, kozalağın içindeki fıstığa, duvara yapışmış yosuna yazık, bu topu binyıllardır çevirip duran sema-i muğlâka, titreyen kanatlara, açılan göğe ve onun katmanlarına, havanın, suyun olduğu, olmadığı yerlere yazık.”


  1. öyküleri ve kendine has zarif üslubuyla tanıyıp sevdiğimiz (bkz: şule gürbüz) 'ün 2012 yılında iletişim yayınları'ndan çıkmış olan son kitabıdır. kitapta ruhuna fatiha, akılsız adam, akılsız adamın oğlu sadullah efendi ve rüya imiş isimli dört öykü bulunmaktadır.
  2. dün akşam itibariyle bitirdiğim kitap. hayatın anlamsızlığı, kendine ve topluma yabancılaşma, varoluş gibi sıkıntılar üzerine, zaman zaman oğuz atay tadı alabileceğiniz, eski türkçe'yi sık sık kullanan, keyifli bir kitap. ben özellikle rüya imiş öyküsünü daha fazla sevdim. önümüzdeki yıllarda çok daha popüler hale geleceğine inanıyorum. özellikle benim gibi kitap okurken güzel sözlerin altını çizmeyi seviyorsanız tam size göre.

    !---- spoiler ----!

    ‘’hayata sığmak kolay değil, elin kolun sığsa tuttukların sığmıyor, ayakların girse hayallerin girmiyor, belin dönse gözün arkada bıraktıklarında kalıyor, hep bir darlık, darlık, sıkışma, sonra da bakılıyor ki, insan gire gire daha giriş kapısında durmuş, orayı da tıkamış, ötesi bomboş, yiğitsen ilerle. bilinen beylik şeyler, evlenmek, işe girip çalışmak, yorulmak, hastalanmak, yaşlanmak, umduğunu bulamamak ve gitmek istemek…’’

    ...'insan zaten dertli değildir, derdin kendisidir. insan öyle büyük bir derttir ki bu büyüklükte bir şeyin kendine sığacağını aklına getirmez de bunu dünyanın, hayatın derdi sayar. hayat, o durgun, kibirli suyunda kendisine bakan bu çirkin heyulaya bakıp bakıp “bu herhalde benim,” der. bu dert de ona yeter."

    !---- spoiler ----!
  3. "aldatılmada insandan umudu kesmenin eşsiz huzuru vardı"