1. korkacak bir şey yok: kıç, argo bir sözcük değil. sözlüklerde birkaç anlama gelmesiyle yerini bulsa da, dönüp dolaşıp baktığınızda 'terbiyesiz' bir adlandırma sayılmıyor; artık birkaç yıldır televizyonlarda sansürün makasından da kurtuldu. halkça rahata erdik.

    türkçenin vahşi güzelliği içinde 'kıçımın kenarı' sözü ciddi bir şiirsellik ve ironi içerir. köşelendirilecek bir şey değil çünkü arka, arkada oluş; hele hele bunun kenarı olmak, oldukça hevesli, zahmetli bir durum. lafı nereye taşıyorum: avrupa'nın kıçının kenarındayız kısaca. ab hayal, birlik içinde aktif görünmek ise fantastik macera tadında. geçeceğiz bu işleri: oradan oraya dolaşıp gelip asyalı olmanın mantığına uyacak, kimimizce bunu kabullenecek, kimimizce buna boyun eğecek, kimimizce ise bundaki özümüze döneceğiz. asya, dişidir velhasıl. üretir, sahiplenmez, salar. sahiplenmez, nedeni açık: kısır değildir, kıskanç değildir. mistisizmi ne sevgi kökenlidir ne de insan. vicdan der, çıkar meseleden. asya'nın ezikliği de yine bu kendi vicdanının köleliğini kabullenmesindedir. seçmekten önce seçilmek ister asya. seçilmezse de ya da istemediği birince seçilirse de kaderimdir der. yazgıyı kaderden ayıran incelikte benliğini salıverir. sessizliği, suskunluğu tuhaftır asya'nın. avrupalı bunu bilmez, bilmediği için de anlamaz.

    asya, ilyas'ı sever. ilyas, aydınlık mıdır, özgürlük müdür; asya bunun üzerinde durmaz; ondan çocuk bile yapar isteye isteye, hafif cahil. ondan ekonomik modeller alır, ondan ekoller çalar çırpar, kendine uygulayıp yeniden yaratır, hakkını veremeden teknolojisini kullanır. kaptırır kendini asya. sonra ilyas, terk eder onu. ortada bırakır. cemşit, sahip çıkar asya'ya: daha muhafazakâr, daha aileci, daha asya'dandır cemşit. öykünün finalinde asya, bir seçim yapmak zorunda kalır: ya âşık olduğu ilyas'ı seçecektir ya da onu 'muhafaza' eden cemşit'i.

    ilk kez seçim hakkını kullanır asya; türkiye gibidir. ya sevdalandığı avrupa'ya gidecektir ya da değerlerine koşacaktır.

    hepimizin bildiği film, hepimizin bildiği gibi de bitmeyebilir. asya, ikisini de bırakabilecek kadar yüreklidir aslında. asya'nın yürüyecek iki ayağı, düşünebilecek bir beyni, onu hayatta tutacak bir kalbi, çocuğu, düşleri, planları vardır. tıpkı türkiye gibi.

    oy vereceğiz kısacası, seçeceğiz birilerini; iki insan, iki oluşum yok önümüzde seçenek olarak. asya'nın makus talihini, halkça taptığımız bu filmin senaryosunu bu kez değiştirebiliriz. ne kamyoncu avrupalı'ya, ne sıcak aile yuvası sunan, tehlikesiz bölgeye çekilebiliriz. yola çıkmak, kendine güvenmek, 'yeni'ye, bağımsız olmaya inanmak bu kez, marjinal bir tutum değil. solak ya da sağlak olsanız da iki eliniz olduğunu düşünüp gözlerinize inanmak değil mi aslında bilmek? görmediğiniz bir şeyi tutmak mümkün mü?
    görmek fiili hükmetsin bu kere, kime ne zararı var?! "alışkanlıklar da değişir" demiş ritsos. değiştirin alışkanlıklarınızı. hayata bir şans tanımak, insanın kendisine bir şans tanımasıdır. asya'yı çıkartın o yolun iki ucunu da tutmuş, köhne ibreden. pusulanız bu kez dört yönün dışında bir yer göstersin size, binin gemiye ve kâşif olun, bırakın su götürsün sizi, geriye dönmek hevesini kıyıda bırakın. bir kez olsun inanın bindiğiniz geminin sizi aldatmayacağına. kalıplaşmış vaatlerin kurbanı olmamayı seçerek haftanın ilk günü pazartesiye değil, ışıklı bir çağın ilk saatlerine uyanın. ne ilyas, ne cemşit; siz asya'sınız. bırakın gidin bu adamları, üzülseniz de kendi doğrunuz için üzülün. sonu mutsuz biten şahsi bir ütopya, dayatılan bir hakikatten daha güzeldir. onlara yalnız olmadıklarını hissettirin. deprem olmuş, bina yıkılmış, biri bağırıyor: "orada kimse var mı?" bağıran kim, kazazede kim? hepimiz binanın altındayız, hepimiz binanın dışında kurtarıcıyız. gülümsemek, bir kas hareketi olduğu kadar da insana yakışan bir edadır. 'e, hiçbiri' şıkkının yerine altlarda bir f şıkkı gülümsüyor sizlere; 'f, neden olmasın'.

    bu da mı olmadı, o halde kurun çok önemli parti'yi bir daha sefere; kısaca ç.ö.p.'ü. oyunuzu oraya, ç.ö.p.'e atın.