• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (0.00)
Yazar Erlend Loe
doppler - erlend loe
andreas doppler: bir başarı abidesi! iki çocuklu başarılı bir aile babası; başarılı bir tadilattan geçmiş güzel bir evi ve çok başarılı olduğu iyi bir işi var. bir gün ormanda dolaşırken bisikletten düşüyor. otların arasında yarı baygın bir halde uzanırken, uzun zamandır hissetmediği bir huzur doluyor içine: neredeyse hiç tanımadığını fark ettiği babasının ölümü iyiden iyiye içine otururken, yeni banyo için fayans seçimi gibi banal düşüncelerden ve beynini kemiren o anlamsız çocuk şarkılarından kurtuluveriyor.

birkaç gün sonra işini, evini ve ailesini terk edip ormana taşınıyor. doğa güzel, karanlık ve derin; ayrıca bongo var: kendini geyikten başka her şey sanan ve kart oyunlarından zerre kadar anlamayan bu afacanla bir "avcı toplayıcı" gibi yaşamaya çalışan doppler, yağsız süt krizine girince, bir adım daha ileri gidip takas ekonomisine geçiyor...


  1. "merak uyandıran, huzursuz eden, duygu yüklü bir metin; yazar için yeni bir sanatsal başarı."
    -stein roll, adresseavisen-

    "loe'nun naif. süper'den bu yana yazdığı en iyi kitap."
    -sindre hovdenak, vg-

    "uzun zamandır yayımlanan en komik kitap."
    -michael nilsen, politiken-
  2. az önce bitirdiğim ve hakkında dağınık izlenimlere sahip olduğum kitap.

    !---- spoiler ----!

    evvela kitabın içinde çağların biriktirdiği bir "bilgelik" ve "doğru" anlayışına zıtlık, içgüdü, dürtü, insanın, "çağların biriktirdiği değer yargılarına göre 'hayvanca'", değerlerin yeniden değerlendirilişinden sonraki yargılara göre ise "insanca" yanına bir vurgu... bu çok bariz, bu yanıyla bana büyük avrupa soytarısı friedrich wilhelm nietzsche'yi, nikos kazancakis'in zorbasını, belki biraz hermann hesse bozkırkurdunu hatırlattı. (birçok kitap daha sayılabilir bu temada.)

    fakat bu anatemanın etrafında bazı kemik figürler var ki değişmiyor. örneğin, "baba" figürü. doppler, her ne kadar babası ile birlikte uzun süre yaşamışsa da babasının suskunluğu dolayısıyla babasını tanımıyor ve babasının ölü oluşu, onu tam olarak kestiremediğim bir şekilde etkiliyor. keza düsseldorf da babasını tanımıyor, ve hatta onu hiç görmüyor ve düsseldorf'un da babası ölü. ek olarak, doppler'in kendisinin bir baba oluşu, babalık görevini terkedip ormana gitmesi, tam yeni çocuğu doğmuşken şehri de terketmeye karar vermesi... acaba "baba" figürü, yalnızca otoriteyi, normu temsil ediyor olabilir mi? eğer öyleyse pek çok farklı yorumun çıkmasına izin veriyor bu nokta. öyle ki zıt pek çok farklı yorumlara da... "baba" teması, yazarın kendi hayatında da önemli bir yeri haiz midir acaba? olmak zorunda değil fakat öyleymiş gibi geliyor.

    bunların yanında, düsseldorf'un kendine koyduğu "büyük hedef"i tamamladıktan sonra, intihar edeceği sırada, dünyadaki bütün ülkelerin bütün milli marşlarını ezberlemiş olan çocuk röportajını izlemesi ile silahı bırakıp intihardan vazgeçmesi, çok açık ve net bir "hayat anlamla değil anlamsızla, anlamsızlıkla yaşanır" mesajıydı.

    ve doppler'in düsseldorf'tan çaldığı onca şeyden sonra, toblerone için boğuşmaları, fakat toblerone'u elde etmek için iletişim kurduğunda çok rahatça elde etmesi, ana karakterin evine giren hırsızla iletişim kurup konuyu çok farklı şekilde çözmesi ve o "hırsız"ın hayatına da bakmamız -ki hırsız burada 'normdışı addedilen her şey'in temsili olarak kabul edilebilir- düsseldorfun hayatını kurtaran o "nedensiz" çocuğa ulaşmaya çabalaması neticesinde sübyancı addedilmesi, kitabın sonunda karısına durumu olabildiğince izah etmesi neticesinde karısının durumu "anlayışla" karşılaması... tüm bunlarda sanki bir "iletişimsizlik" vurgusu, iğnelemesi, taşlaması var gibi.

    !---- spoiler ----!

    çok bölük pörçük ve dağınık bu fikirler ama, üzerine düşünmeye değer bir eser.

    !---- spoiler ----!

    edit: son kısımlarda 'sağcı'nın gelip önce doppler'le çatışması, daha sonrasında ise doppler'le kaynaşmaya çalışması ve hatta bu kaynaşma süreci boyunca doppler'i feci şekilde rahatsız edip, onu daha önce olduğu huzurundan ve 'samimi yaşantı'sından men etmesi, 'norm olanın' 'öteki'yi kendi sınırlarına katma ve normalleştirme sürecinin bir özeti gibiydi.

    !---- spoiler ----!