1. ibranice sevdim seni

    ezik bir kuşun kanadını okşar gibi
    boynu kırılmış bir simitçinin yerlere yayılan
    tezgahını toplar gibi ibranice sevdim seni

    değişen bir şey yoktu, aynı sokaklardaydı bata çıka
    yürüdüğümüz, durup kıyısında kustuğumuz aynı
    cami avlusuydu, aynı bıçaktı dokundukça
    parmakuçlarımız ıslandıkça, ağzımız kalınlaştıkça
    kabardıkça sesimizin ulaştığı yerlerimiz
    aynı bıçaktı girip girip çıkan yalnızlığımıza

    kan akmazdı çünkü kandan daha anlamlıydı sevgimiz
    canımız acımazdı elbet birbirimizden
    acı yoksul bir köylünün kara sabanına takılan
    altın dolu küpü sırtlamaktı, sarı bir hatıraydı
    savrulup giden bir yaprağın ardında bıraktığı

    bütün dillerini öptüm, yalnızca
    ibranice sevdim seni