1. başlık açarken kanal seçiminde "hayat" diye bir kanal olup olmadığına baktım önce. bu ekonomiden ziyade hayatları etkiliyor diye. amacım tanım yapmaktan ziyade bana ne hissettirdiği ve neleri kaybettirdiği üzerine içimi dökmek olacak.

    yolun yarısını geçtim yaş itibariyle, iki sene öncesine kadar çok iyi işlerde, imrenilen paralar kazandım. üst düzey yönetici olarak görev yapıyordum ve son ayrıldığım işten sonra dürüst olmak gerekirse hep benzer işler aradım. bir süre sonra beklentilerimi düşürerek daha düşük profilli işler baktım. sonra daha da düşürdüm beklentilerimi. birlikte hayat kurmak için sözleştiğim biri var onun için ayakta kalmak ve çabalamak zorundaydım. yapabileceğim her işe başvurdum, belki haftada iki ya da üç kez iş görüşmesi yaptım. hiç bir zaman torpilim olmadı, referansla işe girdim ama torpille asla. zaten öyle bir imkanım da olmadı. neyse bu iş görüşmelerinin her birinin bir umut olduğunu bilir işsiz arkadaşlar. bende bir yerden sonra bir rutine döndü, sanki işim iş görüşmesi yapmaktı, ama ik'cı ben değildim.

    işsizlik psikolojisi ise bambaşka; bir yere gitmek zor geliyor, yeni insanlar zor geliyor, eski tandıklarınız belki kötü niyetli değiller ama sorularıyla psikolojinizi iyice zorluyorlar. hayatımda biri var ve bunları da bir taraftan yapmak, hayattan tat alıyormuş gibi görünmek durumunda kaldım. sevgilim hayatımın tek tadı ve onu da bu lanet üzüntüye ortak edemem diye düşündüm. gerçekten çok şanslıyım kalbi o kadar yüce bir sevgilim var ki eğer birgün olur da bu ilişkim biterse (bitmesin be sözlük) onu arkasından sadece saygı ve sevgiyle anabilirim.

    sonuca bağlamadan birazda iş görüşmelerinde yaşadaıklarımdan bahsetmek istiyorum. dedim ya torpilim olmadı diye hiç, ama önceki iş tecrübelerime göre çok yere çağrıldım, bazen başvurmama reğmen bile. olmadı ama belki benden kaynaklı belki başka şeyler. daha alt pozisyonlar için başvurular yaptım, görüşme yaptığımda "ama siz daha iyi bir iş bulma şansına sahipsiniz sizi alırsak yarın öbür gün daha iyi bir iş için gidebilirsiniz" dediler. halbuki öyle bir ruh halim vardı ki beni işe alan şirkete sonsuz bir sadakatle bağlanabilirdim. bu ve daha başka şeylerle bir çok kez red yedim. ama gene yılmadım, bu sefer tanıdığım tanımadığım sektör içindeki bütün işverenlere şahsen ulaştım, meramımı anlattım gene olmadı.

    işsizlik iki senedir kabir hayatı yaşatıyor bana, bu süre zarfında bir işe girerim diye elimdeki parayla bir iş de kurmadım. memur zihniyeti aileden kalma olunca genlere işliyor olsa gerek. velhasılıkelam süreç zor, acımasız. hele bir de biricik sevgiliniz "yarın ne olacak", "gelecek bize ne getirecek" diye sorduğunda. ilişkiniz yıpranmaya başladığında paniklemeye de başlıyorsunuz. umutsuz değilim bunca anlattıklarıma rağmen ama bu süreç benden sevgilimi alırsa ki haksız da bulmam onu gelecek kaygısı yaşaması hususunda, ben o zaman nasıl biri olurum hiç bilmiyorum. nasıl bir kişilik değişimine uğrarım, nasıl hırçınlaşırım bilmiyorum. ama var gücümle hayatımı ve sevgilimi yeniden kazanmak için uğraşacağım. şunu biliyorum ki işsizlik, ben bunlar uğruna çaba sarfetmediğim gün bitirecek beni.

    not: yorgun ve sarhoş bir gecenin sonunda yazdım bunları, anlam bozuklukları, imla hataları varsa affola.
    jan
  2. üniversite mezunlarının istihdam problemlerinden ya da işsizliklerinden bahsetmek istiyorum.

    memlekette genel olarak işsizlik problemi var doğru ama sorun üniversite mezunlarının istihdam edilememesi değil. sorun çok fazla üniversitenin ve dolayısıyla çok sayıda üniversite mezununun olması. devlet, özel bu kadar çok üniversitenin olması kaynakların kötü kullanımından, çöpe gitmesinden başka birşey değil.

    benim mesleğimde fakülteye bağşladığımda 7 fakülte vardı. şimdi yüz küsür. meslek mensuplarının önemli bir kısmı son 10-15 yılın mezunlarını meslektaş olarak bile görmüyor. mesleki platformlarda düşük puanlarla girdiniz, yetersiz eğitim aldınız diye açık açık küçümseniyorlar. mesleki yeterlilik sınavından geçirilmeleri fakültelerin ortak kararı. engel olmaya çalışıyorlar.

    oysa ağır eleştiriler alacağımızı bile bile 20 yıldır hep yazdık, yazıyoruz biz bunları. tekrar ediyorum, çok fazla üniversite var.

    özel üniversitelere devlet desteği kalkmalı. bir özel üniversite öğrencisinin devlete maliyeti devlet üniversitesi öğrencisinden fazla. devlet üniversitelerinde kontenjanlar düşürülmeli. bazı fakülteler hatta üniversiteler kapatılmalı.