1. her türlü siyasetten, cinsiyetçi, ırkçı söylemden, ideolijiden ayrı konuşuyorum. orada toplanan diyarbakır halkının içine eli bıçaklı birini ben de salmazdım. vurup, öldürmek mi? benim için son seçenek olurdu.
  2. sokakta çocukların ve yaşlıların devletin keskin nişancılarıyla kurşunlanabildiği, onca rapora rağmen kabul edilmese de bodrumlarında yanmış çocuk kemikleri bulunan ülkede vurulmuş gençtir, polis salahiyetleri kanununa yeterince karşı çıkılmamasının sonucu olarak vurana bişey olmayacaktır, kanuna uymasa ne olur ki zaten, adamlar 15 yıldır kendilerine göre değiştirdikleri anayasayı askıya alıyor, polis salahiyetlerini mı askıya almayacaklar.
  3. diyarbakir'da meydana gelen bir diğer esrarengiz olay. yine bir cana mal olmuştur. ama ortada garip ve hala cevapsız sorular var: çocuğun üzeri neden çıplak? bıçak ne alaka? neden canlı bombayım diye bağırıyor? çanta nerede? gazetecilerin görüntülerine neden el konuyor?

    daha önce meydana gelen diğer esrarengiz olay ise 28 kasım 2015 tahir elçi'nin öldürülmesi idi. orada da garip sorular vardı, hala cevapsız: tahir elçi'yi vuran adamlar neden koşarak o sokağa girdi, koşar halde ateşledikleri tabancalarından tahir elçi'yi nasıl vurabildiler? o kurşun başkasına değil de tahir elçi'ye, vücudunun başka yerine değil de tam kafasına nasıl isabet etti? dünkü çıplak adamı anında yere seren polisler, tahir elçi'nin vurulması esnasında bir metre yakından koşarak geçen adamı yoğun ateş altında nasıl düşüremedi?
  4. ölümcül olmayan vücut bölgelerine ateş ederek etkisiz hale getirmek gerekirdi.

    ama öldürüldü.

    niye?

    kendinize sorar mısınız bu soruyu. gerçekten öldürülmesi gerekli miydi, yoksa etkisiz hâle de getirilebilir miydi? gerçekten canlı bombaya benzer bir hâli mi vardı genç adamın? zaten yarı çıplak koşuyor. bomba olmadığı her hâlinden belli. kaldı ki çevresinde başka insan da yok. e bomba patlatacak olsaydı dahi çevrede kimse zarar görmezdi.

    bazılarınız ısrarla anlamıyor, kafaları almıyor bir türlü; ama “üzerimde bomba var” diye bağırmak, hemen öldürülme gerekçesi olamaz. nokta!
  5. beşiktaş patlaması burda etkisiz hala getirmeye çalışan polislerin hali ortadayken üzerinde bomba olduğunu söyleyen birine polisin acıması, yumuşak davranması hata olur. yok üstü çıplakmış da hiç canlı bomba tipi varmış mı da. eğer ortada kalabalık bir ortamda bomba tehdidi oluşturan birisi varsa bunlar ciddiye alınacak şeyler mi?
  6. diyarbakır valiliği açıklaması:

    "ilimiz bağlar ilçesi nevruz park alanında gerçekleştirilecek olan nevruz etkinlikleri miting alanına girmeye çalışan sırt çantalı bir şahıs, alanın güvenliğini sağlamakla görevli güvenlik kuvvetlerince aranmak istenmiş ancak şahıs kendini aratmak istememiş, ‘çantamda bomba var hepinizi öldüreceğim’ diyerek güvenlik güçlerine bıçaklı saldırıda bulunmuş ve etkinliğin yapılacağı yöne doğru koşmaya başlamıştır. şahıs, güvenlik güçlerinin tüm uyarılarına rağmen elindeki bıçağı atmamış ve alana doğru koşmaya devam etmiştir. söz konusu şahsın canlı bomba olma ihtimali değerlendirildiğinden ve alanda bulunan katılımcıların can güvenliği göz önünde bulundurulduğundan dolayı, arama noktasında görevli güvenlik güçlerince müdahale edilmiştir.

    meydana gelen olay sonrasında yaralanan ve etkinlik alanına çağrılan ambulans ile hastaneye kaldırılan şüpheli şahıs, hastanede yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak hayatını kaybetmiştir. konuyla ilgili olarak diyarbakır cumhuriyet başsavcılığınca çok yönlü inceleme başlatılmıştır. kamuoyunun bilgisine sunulur."
  7. "üzerimde bomba var, hepinizi öldüreceğim" dediği iddia edilen anları gören, duyan, izleyen var mı acaba, gerçekten çok merak ediyorum? varsa bilgilendirirseniz çok sevinirim.

    tanım: iddialar ve gerçekler arasındaki korelasyon sıfıra yaklaşırken, vicdanlara ağır sorular sorduran ancak yine yanıtsız bırakan olay.
  8. diyarbakır newrozu’nun kutlandığı parka girmek isterken, üzeri yarı çıplak olmasına ve sırtında çanta olmamasına rağmen valiliğin yaptığı açıklamaya göre “canlı bomba şüphesiyle” polis tarafından vurularak kasten öldürülen inönü üniversitesi güzel sanatlar fakültesi müzik bölümü öğrencisidir.

    cenazesinin bulunduğu morgun suyunun kesilmesi yetmezmiş gibi akp'li belediye cenaze aracı ve mezar yeri temin etmemiştir.

    infazın ardından olay yerindeki gazetecilerin fotoğraf makinelerini kontrol eden polis, makinelerdeki kartlara tek tek format çektirmiştir.

    onlarca gazetecinin tanıklık ettiği olayda, polislerin etrafını sardığı kurkut’u çok rahat biçimde durdurabileceği, farklı yöntemlerle etkisiz hale getirebileceği imkanı varken; birkaç metre arkadan ateş edilerek öldürülmesi, bu topraklarda döktüğü kanın hesabı sorulmadıkça alenileşen devlet şiddetini somutlar niteliktedir. unutmayacağız, affetmeyeceğiz.
  9. kuşandık genç öfkeni
    taşların kucaklarımızda
    bizlere öğrettiğin kavga kavgamız
    büyüyor omuzlarımızda

    alnındaki kurşun yarası
    sönmeyen bir ateş şimdi
    büyüyor inatçı kavgamızda büyüyor
    sarıyor halkın yüreğini

    zaptettiğimiz alanlara
    sesini taşıyacağız
    kanımızla yazıyoruz tarihi
    haklıyız kazanacağız

    hasretin o büyük güne
    savaşarak varacağız
    silahımız söyleyecek son sözü
    haklıyız kazanacağız
  10. düşündükçe, okudukça öfkeden ne yapacağımı bilemiyorum. devlet her ne kadar "kahraman polislerin" newroz alanındaki "çok sevdiği" kürt vatandaşlarını hain bir saldırıdan kurtardığını iddia etse de kemal kurkut, benim ve birçoğumuzun gözünde hiçbir esrarengiz yönü olmayan olmayan açık bir infazla katledilmiştir. sokağa çıkma yasağı yok ki saklayabilsin. spontane bir olay olmasaydı tahir elçi'nin katledilmesini "saklayabildikleri" (saklı olan yalnızca infazcının kimliğidir, azmettiren gün gibi açıktır) gibi uygun bir tezgahla saklayabileceklerdi ama olmadı. Gazeteci Abdurrahman Gök o fotoğrafları çekememiş olsaydı, görgü tanıkları olmasaydı hiçbir şey öğrenemeyecektik muhtemelen. olmadı işte istedikleri algıyı yaratamadılar. mızrak çuvala sığmadı, sığmayacak da.

    görgü tanıkları ve kemal'in abisi ferhat korkut şunları anlatıyor:

    "Buraya kadar gazetecilerin de tanıklık ettiği olayda, Kurkut'un neden bıçakla ve üzeri çıplak biçimde kontrol noktasına geldiği, akıllarda soru işareti olarak kaldı. Ancak Kurkut'un polislerle arama sırasında tartıştığı, hakaretlere maruz kaldığı ve sinir krizi geçirdiği öğrenildi. Tartışmadan sonra Kurkut’un elindeki bıçağı Newroz alanına yakın bir kasap dükkanından aldığı ortaya çıktı. İsmini vermek istemeyen kasap, olaydan sonra gece yarısı emniyette ifade vermiş. Olay gününü anlatan iş yeri sahibi, sabah 08.00’a doğru dükkanda tek başına olduğu ve sırtı reyona dönük bir şekilde tezgahta et doğradığı sırada içeriye birinin girdiğini, içeri giren gencin “Kolay gelsin” demesiyle arkasını döndüğünü, tam bu esnada da gencin reyon üzerindeki bıçağa alıp kaçmaya çalıştığını anlattı.

    Görgü tanığı esnaf, şöyle devam etti: “Çevik bir şekilde arkasını dönüp dükkandan koşarak çıkmak istedi. Ben de reyonun arkasından çantasından tuttum. Koşmaya çalıştığı için elim ani bir şekilde reyonun camına değdi ve kesildi. Bırakmak zorunda kaldım. Ardından dışarı koştum. Kavşaktan giriş kapısına doğru hızla koşuyordu. Gencin koştuğunu gören kavşakta bekleyen polisler bana ‘Ne oldu?’ diye sordu. Ben de gencin bıçağı alıp koştuğunu, kavga etmeye gitmiş olabileceğini belirttim. Bunun üzerine kavşakta duran 2-3 polis de peşinden koştu."

    Kasap, Kurkut'un dükkandan çıktıktan 3-4 dakika sonra öldürüldüğünü duyduğunu ve onu durduramadığı için halen vicdan azabı çektiğini söyledi.

    Olaya şahit olan başka bir taksici ise “Kurkut olduğuna eminim” dediği bir gencin, kavşakta bulunan polislerce köşeye çekildiği ve üzerine bağırıldığını söyledi. Taksici, bunun nedenini ise bilmediğini belirtti.

    Konuya ilişkin görüştüğümüz Kurkut'un Diyarbakır'da yaşayan abisi Ferhat Kurkut, halen olayın şokunda. Esnafların anlatımıyla paralel bilgiler paylaşan Kurkut, giriş kapısı yönüne doğru koşan kardeşinin arkasından 2 ya da 3 polis kovalarken, bunu gören giriş kapısı tarafındaki yaklaşık 50 polisin kardeşine yöneldiğini söyledi. Giriş kapısı tarafında duran polislerin silah doğrultması üzerine kardeşinin durduğunu ve “Üzerimde bir şey yok” dediğini belirten Kurkut, polislerin üzerindeki çanta ve elbiseleri çıkarmasını istemesi üzerine kardeşinin tartışmaya girdiğini, ancak söyleneni de yaptığını anlattı. Kardeşinin üzerinde sadece atletiyle kaldığını, yürüyerek polise yaklaştığını öğrendiklerini anlatan ağabey Kurkut, “Polis kardeşimden atletini de çıkarmasını isteyince, bize olayı anlatanların dediğine göre, ‘Ne var ne, üzerimde ne var?’ diye bağırıyor ve atletini çıkarıp atıyor. Bu esnada da sinir krizi geçirdiği için polise bağırıp, çağırıyor ve koşuyor. Zaten ardından bu olay yaşandı” dedi. "

    sokakta polisin ve meraklı bir kalabalığın gözleri önünde eşi tarafından onlarca defa bıçaklanarak ağır bir şekilde yaralanan kadın aklıma geldi nedense. polis saatlerce "hoşgörülü" bir şekilde adamın karısını bıçaklamasını seyrederken boş durmamış adamı ikna etmeye çalışmıştı yine çok "hoşgörülü" bir şekilde. sonra da adamı etkisiz hale getirmek için itfaiye çağrılmıştı. demek ki devletimiz insanları öldürmeden de etkisiz hale getirebiliyormuş. bu sabır ve anlayışı neden kemal kurkut'a göstermediğini sorarsak çok mu saf ve naif oluruz? sanırım öyle oluruz.

    kaynaklar:
    dihaber
    gazeteduvar
    cumhuriyet