1. heinrich marx ve henrietta pressburg'un çocukları olan marx'ın günlüğüdür. yıllar önce çantamda anlam veremediğim şekilde çıkan günlüktür. günlük prusya'da gittiği bir okulla ilgili anısıyla başlıyor.

    kasım 1832

    babamın ısrarı üzerine wyttenbach amcanın müdür olduğu okula gitmeye karar verdim. babam, okula wyttenbach amcayla konuşmaya beraber gitmenin daha iyi olacağını söyledi. "tabi ki olur babacığım, bir alman olarak sorumluluklarımın üstesinden gelmeliyim artık." dedim. bu sözümün babamda yarattığı etki oldukça ilginçti. bana olan bakışlarında "şurada salsam, yolu bulamazsın zibidi, şoyumluluklayımın üştesinden gelmeyimmişmiş." ifadesi vardı. 13 sene boyunca sadece ve sadece evde eğitim görmenin yan etkileri bu olsa gerek.

    babam kendisi gibi avukat olmamı istiyordu. ancak içim içimi yiyor, sürekli babama "avukat olmiyicim." demek istiyorum. zincirlerimizden başka kaybedecek neyimiz var ki. beğendim ben bu sözü, bir yere not edeyim ileride felsefe falan tartışmaları olursa kullanırım. evet, avukat olmak istemiyorum. benim hedefim farklı, önce bir kız bulacağım, kız bulmam lazım, bulacağım! ay tanrim, nefes alamıyorum.

    okula kayıt olmak için vardığımızda wyttenbach amca bizi karşıladı. oldukça mütevazi, esprili bir kişiliğe sahipti. marx "yakana ne dökülmüş öyle!" diyerek parmağını yakama uzattı. "hani amca" saflığıyla kafamı eğdiğimde ise "hooop bakalım, hahaha!" diyerek burnumu ani hareketle parmağıyla yukarı kaldırdı. bu esprili anlayışı bizi oldukça güldürür idi. ilahi wyttenbach amca. okulu gezdikten sonra. babamla, wyttenbach amca ingiltere'de oynana futbol adında birşey ile ilgili sohbet etmeye başladılar. nedense ilgimi çekti. ama topun küre şeklinde değilde oldukça saçma bir şekilde dizayn edilmesi tuhafıma gitmişti. topun yuvarlak olması oldukça avantaj sağlayacaktı. ancak o gün ilgimi çeken en önemli mesele okulda gördüğüm kızdı. hay tanrım, nefes alamıyorum yine. zaten yüzümde sivilce çıkmaya başladı, sabahları kalktığımda kilodumda hafif bir ıslaklık oluyor. neler olduğunu anlam veremiyorum. bir de her gördüğüm kıza, aman tanrım!!

    artık evdeyiz. babam kıza olan bakışlarımı farketmiş olacak ki, annem açmısın dediğinde "yok o, yiyeyeceğini yedi!" alaycılığıyla, dalga geçti benle. "sanane lan!" diyecek gibi oluyorum, zor tutuyorum. tanrım neler oluyor bana bu aralar çok agresifim. bu ara heinrich august marschner operası olan "hangimiz sevmedik" adlı eserinden başka birşey dinlemiyorum.

    sevgili günlük, şimdilik bu kadar.
    anlatılan benim hikayemdir, tanrı bizi kutsasın!