1. fransa'nın başkenti olan, aşıklar şehri olarak da adlandırılan şehirdir.

    hazır yeni gitmişken ve bilgilerim tazeyken paylaşmak istediğim kilit bilgiler şöyledir;

    - öncelikle paris'e kültürel bir gezi için gidiyorsanız en az 4 gün kalmanızı tavsiye ederim.
    - havaalanından şehir merkezine ulaşım için (bkz: paris dolmusu) gibi yüksek meblağlar ödemek yerine aynı paraya pariste 3 ya da 5 günlük sınırsız ulaşım imkanlarından yararlanabileceğiniz biletleri alabilir ve şehir merkezine de çok rahat ulaşabilirsiniz. tavsiyem 5. bölgeyi de kapsayan paris visitte kartıdır. böylelikle havaalanına ulaşım dahil bir daha ulaşıma ücret vermezsiniz ki metro sistemi paris'te çok gelişmiştir. mart 2015 itibariyle bu 5 günlük sınırsız ulaşım kartının ücreti 68 € idi.
    - metro 05.30 – 00.40 saatleri arasında hizmet vermektedir. cuma ve cumartesi günleri son metro seferi 01.30’da yapılmaktadır. gece alemlerine akarken dikkat ediniz lakin otobüs seferleri devam ediyor
    - yemek yeme konusunda ben şayet çok zorlandım özellikle saint germain des pres ve le marais caddelerinde bir çok cafe mevcut ama gittiğinizde göreceksiniz hemen hemen hepsinde sadece tatlı ve yanında bir kadeh içki içen insanlarla dolu yani ben 3. günde ancak antrikot yiyebildim. gitmeden yemek konusunda özellikle sağlam bir araştırma yapmanızda fayda var.
    - louvre'la ilgili bir çok bilgi bulabileceğiniz için yazmıyorum ama d'orsay'a gidecekseniz içeride foto çekmenin yasak olduğunu bilmenizde fayda var. şayet ben bunu bilsem girmezdim.
    - versay sarayı için uzun bilet kuyruğundan internetten biletinizi alarak kurtulabilirsiniz. sarayın resmi sitesinin linki şudur http://billetterie.chateauversailles.fr/index-css5-chateauversailles-lgen-pg1.html burada da tavsiyem o olağanüstü bahçeyi görebilmeniz için tek günlük passport almanızdır.


    daha aklıma geldikçe yazarım.
  2. uykusuz bir gecenin sabahında ayaklar şiş, kafanın içinde bin bir tilki.. yanlış yerde, disneyland'de iniyorsun, macera olduğunu kanıtlarcasına zor; inanılması güç olduğu ölçüde gerçek.

    kalabalıkları görmeden yürüyorsun, yanında bir macar. yoldaş olmuşsunuz o günlüğüne. sovyetlerin dağıldığına mı sinirlidir nedir yol sormadan içgüdülerle hareket ediyoruz. jung (genç) diye seslenecek kadar yaşlı bu adamla hiçbir şeyimizi paylaşmıyoruz, yol dışında. ben buraları gördüğüme sevinçli, aynı zamanda kederli. ne yapmıştım tanrı'ya da beni buralardan çoook uzaklarda bir yerde varetmişti.

    hiç istemeyeceğim ölçüde kısa ve uykusuz bir öğleden sonrayı, hac ibadetini yapması gerektiği gibi yapmış birinin tavrıyla ayaklarımı uzattığım nehirden geçen gezi teknelerine ve aşıklara bakarak sonlandırıyorum.

    otobüsle yapılan 3 saatlik şehir turunda mışıl mışıl uyuyor, gecenin ortasına adeta doğmuş bir eyfel'e uyanıyorum. sonra ne mi oluyor? benim macar kayboluyor ve tüm ekip onu arıyoruz.. sonrası malum, sanki hiç olmamışçasına bana elveda bile demeden gidiyor paris. cemil meriç'in de dediği gibi "paris'e gittim; ama evde yoktu."
  3. her ayın ilk pazar günü louvre müzesi ne giriş ücretsiz bilgisini eklemek istedim
    gezdiğim şehirler arasında en az bir kere daha dönmeyi kesinlikle istediğim şehir
  4. gittim gördüm. bende filmlere, kitaplara konu olan o destansı etkisini yaratmadı ama kesinlikle güzel bir şehir.
    - eyfel dışarıdan çok görkemli görünüyor ama bence yukarıya çıkmayı değecek bir durum yok. şehirde 1 tane bile ağaç yok çünkü sırf bina.
    - montmarte bayağı keyifli bir yer gerçekten. merdivenlerinde soluklanmak ve sokak sanatçılarını izlemek çok keyifli.
    - pompidou merkezininde atmosferi çok farklı ve keyifli, klasik paris havasından uzak.
    - louvre müzesi gerçekten mükemmel, ilk gördüğüm an bayağı etkilenmiştim.
    - versailles sarayına gitmek lazımmış ben gidemedim malesef.
    - paris metrosu tam bir bulmaca. allahtan yer yön ve bulmaca çözme yeteneğim iyidir. çok karmaşık bir metro sistemi var. ve bence en mantıklısı günlük biletlerden alıp her yere metro ile gitmek. şehir bayağı büyük çünkü yürüyerek gitmek çok zor bir yerlere.
    - çok yemek yemedim mutfaklarını pek bilmiyorum. öğrenci kafasında olunca sandviç ile falan geçiştirmiştim.
    - şu asma kilitlerin olduğu köprü geceleri çok güzel, cidden gece orayı gördükten sonra "aa evet paris romantikmiş cidden" dedim. bazen müzisyenler falanda oluyor köprüde keyfe keyif katıyorlar.
    - champs-elysees (şanzelize) bağdat caddesinin daha da aşırı lüks hali gibi, çok benlik bi yer değil ama bi yürüyün caddede, gitmedim demezsiniz.
    - şehrin her yerinde bedava tuvaletler var. böyle kabin gibi, kullandıktan sonra da kendini yıkıyor baştan aşağı. ben bir tek paris'te görmüştüm o tuvaletleri.
    - insanlarını sevmedim bu arada. şu ingilizce konuşmuyorlar mitini hem yıkan hem de destekleyen insanlarla karşılaştım açıkçası ama genel olarak soğuk buldum insanlarını, burnu havada geziyolar. kızları güzel değil ama çok şık, erkeklerde de cidden fularlı atkılı tipler falan çok vardı. genellemek asla hoş değil tabiki.
  5. fransanın varoşu.
  6. türk insanında nasıl üstün bir algısı varsa hep karşılaştırmaya konu olan şehir. doğu'nun paris'i gibi ifadeleri hepimiz duymuşuzdur, bunun altında paris'e güzelleme yatar. güzel şehirdir kesinlikle ama çok daha güzel şehirler var avrupa'da.
  7. son zamanlarda yine yaşadığı sel felaketiyle gündemde. avrupa 'daki aşırı yağışlar ve sornası sel.. ama paris için bir felaket senaryosu yazılabilir bu abartılı sular sonrası.

    gerçi eskiden beri önlem alınmış, seine nehri`'nin taşmaması için. mevcut fiziki yapısı oldukça müsait olduğundan gerek yer üstünde gerekse yer altında oldukça hacme sahip sular, günbegün şehrin batmasına vesile olacak cinsten.

    geçmişte açılan taş ocakları parisliler' in baş belası aslında. nereye kazma vursalar altında taş ocakları ve su çıkıyor desem abartılı olmaz sanırım. bunun için pek çok önlem alınmış, mühendislik harikası işlere imza atılmış ama her şey bir yere kadar. bunca gösterilen direnç nereye kadar onları felaketten korur bilemiyorum. sonuç olarak yükselen bir turzim-ticaret örgüleri var. avrupa'nın ikinci en büyük metro ağına sahip ülke, işte bu taş ocaklarına rağmen ayakta kalmayı başarıyor. pek çok destekleme çalışmaları yapılmış, yapılıyor yer altından. her hangi bir aracın girmesine müsade etmeyen, emek yoğun işler bunlar bir de. ama hali hazır da yapmak da zorundalar, zira temeli son derece gevşek olan zeminlere sahipler.

    büyük yapılarını da ayakta tutmak adına zemine demirlerle büyük çiviler çakmışlar tabiri caizse. başka türlü o yüksek yapıların sağlam kalması mümkün değil. büyük bir sanat merkezinin altı mesela sular altında. bunu da oranın inşasında görev alan mimar bizzat bu şekilde olmasını istemiş. yer altını sularını üstten bu şekilde baskılıyor ki bina ayakta dursun.

    romantizm, tarihi yapıları, isyanı, sanatçıları şöyle bir yana dursun; şehrin bu hali, her şeye rağmen direniyor olması ve mühendis ve diğer yapımında emek geçen çalışanlarını ayakta alkışlamak lazım. biz de yol göçse yola suç atarız. olmadı taktir böyleymiş der geçeriz, işin fıtratına gider sükunetle karşılarız. batan bir şehir böyle ayakta kalıyormuş meğer.
  8. paris hakkında yazılmamış ne kalmış olabilir diye düşünürken aklıma geldi, mezarlıkları kalmış olabilir, evet...

    daha önce ömrümde sadece iki kez girmiştim mezarlığa, yoldaşım sağolsun paris'te gezmediğimiz mezarlık kalmadı... size de tavsiye ederim, içiniz açılır :p.

    jim morrison,'dan oscar wilde'a, chopin'e auguste comte'dan edith piaf'a, mogliere'e ve daha adini hatırlamadığım bir sürü mezari elimizde harita, tek tek ziyaret edip, son noktayı da 6 milyondan fazla insanın kemiklerinin dizildiği katabomblarda koyduk, tam oldu... "ölülerin imparatorluğuna hoş geldiniz"...

    (bkz: catacombes de paris)