1. gayret edip tüm "reis" yaltaklanmasına rağmen sonuna kadar okudum ve buz gibi biramdan bir yudum alarak derin bir ohhh çektim! yalnız söz konusu akp ve iktidar meselesi olunca, dereyi görmeden paçayı sıvamamanın en iyi strateji olduğunu fark edip hemen dolaptan milli içkimiz olan ayranı kapıp dombrayı açtım. danışıklı dövüş ile her mağduriyetten bir galibiyet çıkarmada 33. derecede üstad olan siyaset "ehli" aklıma geldi ve olası bir spekülatif senaryo hemen kafamın üstünde akp lambası gibi ışıldadı.

    senaryoya geçmeden önce, yazılanlar gerçek veya tevatür olabilir ama gün gibi berrak bir şekilde, bu yazıyı yazan mantığın ve geliştirilen düşünce silsilesinin ne kadar boş ve tutarsız olduğunu gördüm. en basit örneği, "her şeye ben karar vereyim hırsıyla bakanların müsteşar atamasına bile izin vermedi" cümlesidir. hırs, karar verme yetisi ve alanı, izin vermek-vermemek gibi çok daha "üst akıl*" işi eylemleri, gayet tabi daha iyi bilen birileri vardır. en iyi şüphesiz ki "o" bilir.

    anomin yazar-aşikar reisçi, davutoğlu'nun erdoğan'a öykünme çabasını küstah ve iğrenç bulurken, bunun, yani pelikan dosyası'nı yazdırtan tek gerekçenin, başkanlık yolundaki türkiye'nin bizzat başbakan tarafından bilerek ve isteyerek sekteye uğratılması, görmezden gelinmesi olarak görüyor. anomin yazar-aşikar reisçi, "başkanlık sistemine geçerken argüman üretir, akademik karizmasını, taze politikacı kimliğini bu yolda işlevsel hale getirir..." ve "başkanlık meselesini neredeyse ağzına hiç almamıştır seçim kampanyalarında" gibi söylemlerle, davutoğlu'nun, bir kukladan tek farkının yemek yiyen bir kukla olduğunu itiraf etmiştir.

    hatta, “hocam, sizin bu partide tek bir rolünüz vardı: o da erdoğan’a vekalet etmekti. sonra da başkanlık sistemi için mücadele etmekti. ama yapmadınız…” denilebilecek kadar şirazesi kaymış yolcularıyla birlikte demokrasi otobüsünün şoförü, acaba rotasını nasıl belirleyecekti? erdoğan cumhurbaşkanı olunca, akp genel başkanı için birkaç isim önplana çıkmıştı. yıldırım reisçi ama çok sönüktü, arınç sivri dilli ve cemaatçiydi, gül ise akp içinde en önemli rakipti ve zaten 2007 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde onu aday göstererek daha o zaman bile akp'yi ona emanet etmemişti. geriye, anomin yazar-aşikar reisçi tabiriyle ağzı laf yapan, görece yeni bir yüz olan "okumuş adam" kalmıştı. anlaşılan o ki, başkanlık sürecinde bir katalizör vazifesi görmesi gereken davutoğlu buna pek yanaşmıyordu. aslında yanaşsa bile mevcut meclis aritmetiği buna izin vermiyor. 276 ile tek başına iktidar olabilirken anayasa değişikliğini referanduma götürebilmek için en az 330 milletvekili gerekiyordu. akp'de fire olmasa bile dışarıdan 13 vekil takviyesi gerekiyordu ki bu da kesin sonuç değil. dolayısıyla, sadece cumhurbaşkanlığı seçiminde % 51.79 ile % 50'yi ikinci turda geçebilen akp'de başkanlık çantada keklik değildi. 2007'deki referandumda halkın % 69'u cumhurbaşkanını halk seçsin derken 2014'teki ikinci turda % 51.79 elbette çok büyük bir başarı değildi.

    neyse çok uzatmayalım. yıllar geçiyor ve erdoğan yaşlanıyor. şu fani dünyada başkanlık çeşmesinden bir yudum tatmak istiyor. davutoğlu, tek başına girdiği ilk seçimde, partinin oyunu % 9 düşürdü. hemen, erdoğan devreye girip mitinglerle "ben buradayım" mesajı verdi ve muhalefet payandalığında % 49.5'e yükseldi. halkın koalisyon kurun talimatlarına rağmen, adım atmayan mhp ve hdp'nin halk tarafından cezalandırıldığı bir ortamda % 49.5, bıçak sırtında başkanlık hayali demekti.

    ve son artık birkaç aya gelelim. siyaset konuşup, konjonktür lafını etmeden olmaz. son ayların en önemli gündem maddelerinden biri terör diğeri mhp'deki karışıklıklar. kasım seçimlerinde cezasını çeken hdp ve mhp, bu iki olay nedeniyle cezası katlanarak artacağa benziyor. hdp'nin söylemleri ve artan terör ile kasımda % 10.76 ile baraja tutunan hdp'de, emanet oyların sabrı tükenebilir. mhp seçmeni ise devlet bahçeli-meral akşener sarmalında kararsız, oy verse bir türlü vermese diğer türlü ve kasımdaki % 11.9 oy oranına rağmen, parti kabuk değiştirmezse kümede kalması zor görünüyor. bu kaçan oylar chp'ye gitse bile, akp oy oranını koruyarak 367 milletvekili çıkarabilecek ve doğrudan referandumsuz anayasa değişikliği yapabilecek ama en büyük sorun seçimler taa 2019'da. ve ne dedik zaman akıp gidiyor ve erdoğan sabırsızlanıyor. sabırsızlanmakta bence gayet haklı. bu kadar didin dur ama başkanlığın 70 yaşlarına denk gelsin. olmaz! tam da böyle bir konjonktürde, bir erken seçimle belki işler halledilebilir düşüncesi var. sebepsiz yere erken seçime gitmek demek kendini inkar etmek demek, başarısızlığı kabul etmek demek. davutoğlu-erdoğan sürtüşmesiyle hem halkın nazarında erdoğan'ın yerini kimse dolduramıyor, gelsin ebedi başkanımız olsun propagandasına malzeme veriyor hem de erken seçim için gerekli olan altyapı temellendirilmiş oluyor.

    işbu yorum tamamen subjektif görüşlerimin bir yansımasıdır. uzun zamandır siyaseti cüzzamlı gibi uzaktan takip ettim ve kişisel olarak siyasetin varolan formuyla bir şeye çare olamayacağına inanıyorum. tamamen spekülasyon yaptım olur mu olmaz mı bilmem ama davutoğlu-erdoğan olayını, pelikan dosyasında anlatıldığı gibi öykünmeye yormak, başkanlığı engellemeye yormak bence erdoğan'ın zekasına hakarettir. biraz uzun oldu ama neyse.