1. dün akşam oyun atölyesinde izlediğim 2 perdelik oyun.

    haluk bilginer'in çevirdiği ve esra bezen bilgin, kürşat demir ile oynadığı bu harika oyundan sanırım saatlerce bahsedebilirim. çünkü uzun zamandır bu kadar etkilendiğim bir oyun izlememiştim. neden haftalar öncesinden bilet bulunmadığını izleyince anladım.

    !---- spoiler ----!

    tom ve kyra'nın ilişkilerinin bitmesinden 3 yıl sonra bir gece tom'un ziyareti ile gerçekleşen yüzleşme. ilişki analizi...

    son derece farklı iki insanın birbirini anlama çabası ve aşk elbette.

    bir an tom'un düz mantığına, odunsu tavırlarına vurulup ona hak verip; ne kadar sade aslında anlatmaya çalıştıkları diye düşünüp onun yanında dururken kendimi yine de kyra'nın mücadelesinden uzak tutamadım. o kadar haklı sebepleri, o kadar insanca bir çabası vardı ki. onlar ilişkiyi sorgularken duygularım pinpon topu gibi ikisi arasında gidip geldi. kendimi ister istemez içsel bir sorgulamada buldum.

    !---- spoiler ----!

    öncelikle dekordan bahsedeyim çünkü inanılmaz oyunun içine alan bir gerçeklikle kurulmuş. ocakta kaynayan su, yemek, buzdolabındaki malzemeler, koltuğun kenarındaki ısıtıcı... bir an tiyatro sahnesinde olduğunuzu unutup kendinizi gerçek bir odanın içinde hissediyorsunuz.
    oyun atölyesinde izlediğim bütün oyunların dekorlarını çok iyi bulmama rağmen bunda başka bir gerçeklik vardı. oldukça iyiydi.

    oyunculuklardan bahsedeceğim ama haluk bilginer için sanırım çok fazla birşey söylememe gerek yok. sadece onu sahnede izlemeyi ne çok özlediğimi düşündüm. o bir usta, tartışmasız ama karşısında oynayan bayanı ilk defa izledim ve sanırım herkes gibi büyülendim. ses tonu, oyunculuğundaki doğallık gerçekten sürükleyici. haluk'un karşısına daha azı olmazdı derdirten cinsten.

    diyalog üzerine kurulu bu oyunda replikler oldukça uzundu hatta oyunun kendisi uzundu. zaman zaman nasıl ezberlemişler diye düşünmeden edemedim ama öyle cümleler çarpıyor ki insana oyunu bir daha izlersem sanırım kesin elimde not almak için kağıt kalem olacak. kendinizi, yaşanmışlıklarınızı, aşkınızı sorguluyorsunuz zaman zaman. o duygu, ilişki gerçekliğinin tadı sahneden iliklerinize geçiyor.

    düşünülmüş her detay ile bayıldığım bir oyun oldu pencere. tekrar oynandığında kaçırmamanızı öneririm.
  2. izmir'de sabancı kültür merkezinde izlediğim ama hiç beğenmediğim oyun. yer yer spoiler var!!!!!!!!!

    doğruya doğru oyuna sırf haluk bilginer'i izlemek için gittim. ehh haluk bilgineri izledik iyi güzel de oyundan zevk alamadıktan sonra bir şey değişmedi. oyunun tamamı tam bir halay kırıklığı yarattı.

    salon zaten küçük mikrofonla oynamazlar diye tahmin ediyordum ki nitekim öyle de oldu. ama kötü oldu. ilk perdenin 15-20 dakikasını zaten duyamadık. içlerine içlerine oynadılar sanki. genç erkek oyuncu üzgünüm ama sesini mırıltı şeklinde duydum ne tepkileri düzgündü ne de diyalogları. karşısındaki kadın oyuncu bu durumu fark edip sesini yükseltmeye çalıştı ise de bir çare olamadı. haluk bilginer gelsin bakalım durum değişir diye bekledim ama ne çare onda da farklı bir şey olmadı.

    ilk perde bir şekilde bitti. hadi ikinci perde daha güzel olur derken o daha büyük bir hayal kırıklığı. hiçbir şey olmadı yok artık böyle bitirmezler derken bitiş.

    oyunda küfürlü replikler var. herkes küfrediyor bakıyorum sanki sadece söylemek için söylüyorlar ne hissettiklerini anlamak mümkün değil ne bir kızgınlık ne öfke ne de başka bir his. bir şeyler devirmek gerekiyor. elinin ucuyla devirmeler. öpüşmeleri gerekiyor samimiyetsiz sarılmalar. ara sıra replikler unutuldu haluk bilginer hissettirmedi ama neredeyse bütün oyunun yükünü sırtlayan kadın oyuncunun ne yaptığına anlam veremedim üzgünüm.

    haluk bilginerin de yükselip yükselip durulduğu komik şeyler söylediği kısımlar vardı. yine de en fazla tatlı hayattaki ihsan rolü gözümün önüne geldi farklı bir şey göremedim.

    genç oyuncuya dair söylemek istediğim tek şey sesini duyur nolur!

    oyuna dair tek beğendiğim şey dekor ki ben ilk defa sahnede akan su, yanan ocak gördüm. oyunda makarna yapılıyordu sosa katılan sarımsağın kokusu burnumuza kadar geldi. sarımsaktan nefret eden ben bu durumu çok sevdim. zaten oyuncu yaptığı sosu afiyetle de yedi.

    gitmesem de bir şey kaybetmezmişim şaşırdım ve üzüldüm doğrusu.

    edit: evet oyun hem halay hem hayal kırıklığı yarattı. ben de isterdim oyundan çıktığımda aldığım zevkle halay çekeyim ama olmadı.