1. ''insanların aptallığı herşeye bir yanıtlarının olmasından kaynaklanır. romanların bilgeliği ise herşey için bir sorularının olmasından ileri gelir .''

    milan kundera
  2. keşke herkesin hayatında olsa dediğim bir gereksizlik.
  3. romanın günümüzde karşılığı filmler olmuyor mu sahiden sorgulanması gereken bir konu
  4. bindokuzyüzseksendört de bahsedilen bir konuya dikkat çekeyim

    !---- spoiler ----!


    yapılan araştırmalarda insanların; anadili ile düşündükleri ortaya çıkmıştır, bu da şunu gösterir insanların düşünmesi için anadillerinin olması gerekir, ancak siz bu anadilin üzerinde bir hakimiyet kurarsanız ya da yeni bir dil yaratırsanız bu şekliyle düşüncelere hakim olursunuz. işte bu nedenle büyük birader sistemi, dilde olabildiğince sadeleşme yoluna gitmiştir, böylece insanlara düşünseler bile onların seçtikleri sözcüklerle düşünmeleri sağlanmıştır.

    !---- spoiler ----!


    her kitabın yeni bir düşünce şekli, dilin farklı bir kullanım alanı olduğunu biliyoruz. her farklı kullanım, bir kelimenin, bir cümlenin zihnimizde ki farklı yaratımları, bize derinliklerimize inmemiz gereken farklı fikirler ve sorularla dolu kuyular açar. her kitapta kuyular bilinçaltı derinliğimizde izler bırakarak kendi yolunu bulurken, bizde yaşamın cevaplardan çok sorularla dolu olduğunun farkına varırız.

    kitap okumayan insan ya da daha doğrusu, kelimelerle işi olmayan ve günlük hayatını 100 kelimeyle idame ettiren insan, her şeyden çok, cevaplara sahiptir. söylenecek her şey için bir cevap vardır ona göre. sahip olduğu sınır, ona yeter. insanlığının ilahi veya hayvani parçaları üzerinde durmaz, içgüdüleri bile yerleşmemiş ve arayışını baştan bitirmiştir.

    daha tehlikelisi,

    soru sormaz!

    bu onu, her türlü manipülasyona ve hiyerarşik düzenin bir parçası olmaya elverişli kılar.

    daha elverişli en azından.

    iş-ev-okul-tarla vb. doğrultular arasında yaşamı milyonlarcası gibi akıp giderken, amacının yine birinden diğerine gitmek olduğunu düşünür.

    doğrudan kitap okumamasına rağmen, meraklı ve soru sormaya eğilimli insanları da günlük yaşamda görüyor ve saygıyla selamlıyorken, en azından daha derine inmek için kendilerini yeni dünyalar hatta evrenler keşfedebilecekleri okuma alışkanlığına çağırıyorum.
  5. tarihi ve bilimi hatta mitolojiyi "gerçek" kabullenmiş yazarları ortaya çıkaran basliktir. modern çağın insanlara dayattığı "gerçek" tam da bu kanallarla verilir. "gerçek" sözcüğünün ontolojik karsiligina haiz her şeyin gerçeğini bildiğini zanneden modern insanın her konuda bir cevabı vardır. bilimin öne sürdüğü "gerçekler" bile tartışmalı ve kümülatif bir seyir halinde değişip dururken, sorgulama, hayal etme yeteneklerini kaybeden insanların büyük resmi görüp her şeyi hazır ve kolay elde etmek istemeleri manidardır. tarihi gerçek kabul etmiş bunyeler tarih tekerrürden ibarettir "gerçeğine" katkı sunmaktan başka bir şey yapmazlar. üstelik bir fikri verebilmek için yüzlerce sayfa hikaye anlatmaya da gerek yoktur, kelime dağarcığıni genişletmek de luzumsuzdur, internet diye bir şey var, iyi kitapların da filmi yapılıyor zaten değil mi ? her şey hazır gelsin, aman sen okuma, yorma kendini, gerçekleri takip et, zeus seni korusun.
  6. kitap okuyorum diyen bir insanın edebiyattan uzak durması tutarsızlıktır, ciddiyetsizliktir. marjinal olmanın farklı yolları da var.
  7. savaş ve barış - lev nikolayeviç tolstoy
    yabancı - albert camus
    böyle buyurdu zerdüşt - friedrich wilhelm nietzsche
    1984 - george orwell
    suç ve ceza - fyodor mihailoviç dostoyevski
    otomatik portakal - anthony burgess
    gazap üzümleri - john steinbeck
    genç werther'in acıları - johann wolfgang von goethe
    sineklerin tanrısı - william golding
    bulantı - jean paul sartre
    dönüşüm - franz kafka

    yukarıdaki kitaplardan herhangi 3'ü okunduğunda en koyu savunucusu tarafından bile yanlışlanacağına adım gibi emin olduğum önerme. bu kitapları (ki hepsi roman) okuyup ufku genişlemeyecek biri olabileceğine inanmıyorum; ya da inanmak istemiyorum diyelim.
  8. ben kesinlikle katılmıyorum roman okumanın gereksiz olduğuna. hayal gücünü aşırı geliştiren bir olay. çocukluğumdan beri kendi kafamda dünyalar yaratıp değişik hayaller kurmayı sevmişimdir. romanları da bunu geliştirmenin en iyi yolu olarak görüyorum.
    okurken yanına da temaya uygun bir fon müziği açıldığında tadından yenmez. fon müziği deyince de illa klasik müzik olarak düşünmeyin canım. epic music de olabilir, soundtrack de olabilir. her okuyanın kafasında farklı canlanır o sahne. sana bir senaryo verilmiş de sen de o filmin yönetmeniymişin gibi.
    şöyle de bir şey var tabi filmini izlediğim şeyin kitabını okuyasım kalmıyor. hem konuyu öğrenmiş oluyorum hem kafamda kendi anladığım şekilde canlandıracağım meraklandıracak bir olay kalmıyor tüm esprisi kaçıyor olayın. önce kitabı okuyup ardından filmini izlemek daha keyifli. olayın arka planını da daha iyi bildiğiniz için daha zevkli oluyor. filmi olmasa dahi ben okurken kafamdan filmini çekmiş olduğum için yine sıkıntı yok :)
    zevk meselesidir tabi. ben okurken zevk alıyorum. yavaş yavaş sindirerek kafamda bütün detayları canlandırarak okuyorum. mesela 90 dk verilen sınavı 30 dk da bitirir çıkarım yavaş okuyucu değilim yani ama roman okumanın zevki başka be abi. başlayınca bırakamıyor insan. bir bıraktım mı da birkaç ay okumuyorum o ayrı :)
  9. hayatında iyi bir romana elini sürememiş, romanın içinde kaybolmamış, hayal dünyası dar kişilerin savunmasıdır. bu kişiler, düzgün bir roman okumadığı için romanı "ejderha dövmeli kız"dan ibaret sanmaktadır. oysa iyi bir roman okumak hayal dünyasını genişletmek ve empati yetisini geliştirmekle kalmaz, yazıldığı dönemin sosyal, politik, ekonomik ve tarihsel arka planı hakkında bilgiler verir, birçok romanda tarihi kişi ya da olaylara atıflar yapılır ya da bunlar doğrudan anlatılır. üstelik olay örgüsü içerisine yedirilmiş bu bilgiler teorik kitaplar ya da ansiklopedilerden alınan bilgiler gibi arka arkaya olmadığından daha akılda kalıcıdır.
    elbette hiç kimse bir şeyi yapmaktan zevk almak zorunda değildir, ancak zevk almadığın her şeye gereksiz demek en basit deyişle benmerkezciliktir.
  10. hayatta daha gerekli ve değerli yapılacak işleriniz yoksa kesinlikle gereksiz değildir. hele sinema varken gereksizdir demek en basit hali ile saflıktır. roman orjinal dilinden iyi bir çevirmen tarafından çevrilse bile anadilinde okunmadığı için farklı çıkarımlar sağlanacak bir şey. roman verdiği iç sesler ve düşüncenin metinlere yansıması ile senden farklı karakterlerin senin iç sesin olmasını sağlayan bir şey. tamam, roman okuyarak çok şey öğrenemeyebilirsin, bir ansiklopedi ya da kuramsal ya da bilimsel bir makale değildir. ama roman senin daha derin bir karakterin olmasını sağlar.

    ne demektir bu derin karakter. aynen şöyle, sen ancak bir hayat yaşayabilirsin ya da ancak şuan yaşadığın hayatı hatırlarsın, roman sana farklı hayatlar sunar. film izlediğinde (ve çoğu baş yapıt denen film roman uyarlamasıdır.) yönetmenin sana aktardığı kadarı ile yetinirsin. bir filmi ne kadar voice over ile bezeyebilirler. oysa romanın tamamı neredeyse sinema voice over yani dış sestir. bakın fark burada bile kendini gösteriyor. sinema için dış ses olan şey, romanda sizin için iç sesin kendisi olur. bu o anda okuduğunuz cümlelerin sizin zihninize yani bilinç altınıza kadar işlediği anlamına geliyor. derin karakter meselesine geri dönersek. romanda okuduğunuz her karakter, üzerine yapışır. hele ki iyi bir okucuysanız ki bundan kastım çok okumak değil kitabı hissedebilmektir. içinizde yüzlerde karakter biriktirdiniz demektir. artık en taktir ettiğiniz özelliklerini seçmek size kalmış. ben dürüst, çalışken ve iyi kalpli olanları seçmeye çalışıyorum. ama bu benim içimde en kötülerini de barındırdığım gerçeğini değiştirmez. işte derin karakter meselesi budur. roman okumak ile film izlemek kesinlikle aynı kefeye konacak şeyler değildir.

    sinema sektöründe ve yönetmen adayı olarak şunu söyleyebilirim. iyi bir roman okuyucusu olmayan kesinlikle iyi bir film çekemez de iyi bir senaryo yazamaz da. sinemayı besleyen şey romandır.