1. nedir samimiyet diye sorsak, herkesin öznel bir tanımı vardır elbet. şimdi hiç tdk ne demiştir diye kıvranamam zira önemli iş bu samimiyet. herkesin üstünden, başından, sapır sapır dökülürken; ciddi ciddi üzerine yakışanları da tutup kolundan sarılmak istiyorum.

    kendimi bildim bileli, pek çok histen önemli gelmiştir bana bu samimiyet. araya paravan koymadan, insanlarla iletişim içinde oluyorsunuz. "samimi hisler" diyoruz bunlara. o an gerçekten onu yaşadığın için aktarıyorsun. üç maymunu oynamak ve sonunda bir çıkar elde etmek için değil. ama insanların işlerin görülmesi adına, anlık hislerini tatmin etmek üzere başvurdukları yegane yoldur samimiyet.. ^:ne yazık ki.^

    özellikle internetin hayatımıza girmesiyle birlikte kimlikleri belirleyici bu ve benzeri duyguların daha baskın bir şekilde ortaya çıktığını görüyorum.
  2. karşı tarafı tanımaya çalıştığımız zamanlarda, kendi içimizde oynadığımız kumardır samimiyet. beni samimi bulursunuz ama belki de rol yapıyor olabilirim belki de gerçekten samimi birisiyim.

    zamanla görülebilecek, bilinebilecek bir olgudur. herkese karşı, çok çabuk samimi hisler beslemek doğru değildir zira salak yerine konulmak da var bu işin sonunda, yani sizi suistimal edebilecek bir çok insan da mevcut.
  3. çocukluk arkadaşıdır samimiyet. her kavgadan sonra oluşan sessizliği sırayla bozup yine de birbirinden kopmamaktır. ağaçlardan beraber meyve çalmak, parklarda top oynatmayan bekçiyle alay edercesine çimlerde koşuşturmaktır. öyle bir şey ki; büyüdükçe azalıyor sanki meret.
  4. asansörden inerken "iyi akşamlar" demek değildir.
  5. herkeste bulunmayan şey. samimi olmayan ve kendini böyleyken cool sanan bir güruh var onlara çok gülüyorum.fazla samimiyette yanlış anlaşılabilir dikkatli olmakta fayda var ancak samimiyet güzel bir şey keşke herkeste olsa.
  6. sanırım en içten hissedilen samimiyet,çok uzun süre sonra bile karşılaşsanız sanki daha dün ayrılmışcasına aynı duygularla sohbet ettiğiniz dosta hissedilendir.
  7. çoğu zaman mümkün olmayan ve mümkün olmadığının fark edilmesi istenmeyen, hayal kırıklığıyla dolu bir dolabın gevşek kapağıdır samimiyet; çünkü samimiyet için kişinin kendine karşı dürüst olması gerekir. birine "bende yarattığın duyguları seviyorum" diyebilir misiniz, yoksa "seni seviyorum" mu dersiniz? samimiyet ilkindedir. kimse nesneyi sevmez, hepimiz sevmeyi ve o sevgi bağını/bağımlılığını severiz. çünkü insana göre tüm hayat kendi perspektifinde yaşanır. (hatta öyle ki ben kendi varlığımdan emin olabilirim, sizinkinden değil. aynı şey herkes için geçerlidir. tabii varlık anlayışımıza göre değişir bu, ayrı konu.) empati kurabilme kabiliyetimiz ölçüsünde başkaları için üzülürüz ve empati bizi "bencil olduğunu gizleyememekten" korur. çünkü empatiye göre yaşamak bile, kendimizdeki o vicdan denen empati yansımasını susturmak için yaşamaktır. bu yüzden samimiyet en temel noktalarda bile yalanlarla doludur. kimse gerçeklerle yüzleşemez. insanlığın ardındaki ikiyüzlülük budur. hiçbir çocuk annesinden "bende yarattığın duygulara çok bağlıyım" sözünü duymak istemez, "seni çok seviyorum" denmesini bekler. aksinin gerçekleştiği bir dünya samimidir, fakat bugünün insanları için tıpkı bir distopya etkisi yaratır, yüze çarpılan bir kova soğuk su gibidir. fakat bir gün bu suya alışmazsak, bu sahte dünya tarafından eritilip gideceğiz.

    unutmadan; "biz arzulanana değil, arzulamanın kendisine aşığızdır." nietzsche