1. Sendika sözcüğünün kaynağı çok eskidir. Roma ve Yunan Hukuk sistemlerinde karşılaştığımız “syndic” deyimi, bir birliğin (Site’nin) temsilini sağlamakla görevli kişileri ifade ediyordu. “Syndicat” deyimi de “syndic”‘in fonksiyonlarını ve bu fonksiyonların yürütüldüğü yeri (makamı) anlatmak için kullanılmıştı.

    Deyim, özellikle işçiler arasında pek benimsenmiş ve yaygınlık kazanmıştır. Türkçe’ye Yunanca’dan geçen sendika deyimi hukukumuzda “işçi sendikası” ve “işveren sendikası” şeklinde ifade edilmektedir. (Kaynak makale)

    Sendika, işçilerin hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek maksadıyla bir araya gelerek oluşturdukları örgütlenmedir. Farklı sendikal arayışlar, yapılar ve farklı sendikal mücadele biçimleri, işçilerin sahip olduğu haklarının ve kısa ve uzun vadeli çıkarlarının ne olduğu hususundaki farklı görüş ayrılıklarından dolayı ortaya çıkmaktadır.

    Bir başka tanıma göre ise sendika kavramı, Sanayi Devrimi sonrası işçiler arasında ortak menfaatlerin elde edilmesi ve korunması ile ilgili olarak örgütlendikleri kuruluşlara verilen addır. Sendika, 19.yy’ın başlarından itibaren çalışma ilişkilerinde işçi kesiminin hak ve menfaatlerini korumak maksadıyla oluşturulan örgütlenme olarak ifade edilmektedir. (Kaynak makale)

    Sendikaların, İlk ve etkin olarak faaliyet gösterdiği ülkenin marx'ın devrimin gerçekleşeceğini öngördüğü "ingiltere" olması sınıf mücadelesinin bir aracı olduğu konusuna yönelik anlamlı bir tarihsel olgudur.

    Sendikalar işçi sınıfın (bürokratik elit kesiminde olmayan memurlarda bu grubun içinde) örgütlü bilinci ile işveren (devlet de bir işverendir) ile mücadele aracı, demokrasi bilincini yaşatmak üzere oluşmuş sivil toplum kuruluşlarıdır.

    Uluslararası düzeyde çalışma ve sendikal ilke standartlarını oluşturmak ve geliştirmek için 1919'da ilo (international labour organization) kurulmuştur. Üye olan ülkelerin sendikaları için çoğu zaman bağlayıcılığı vardır. Resmi sitesi. tabi bu kuruluşun ne kadar gerçek amacına yönelik çalışmalarda bulunduğu ne kadar tampon vazifesi gördüğü konusu tartışmalıdır.

    Ülkemizde 1980 sonrasında baskı altına alınarak, etkinliği azaltılmaya çalışan ve çoğu hakkından mahrum edilen sendikaların anayasal zemini 51. Maddede oluşturulmuştur.

    "Çalışanlar ve işverenler, üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahiptir. Hiç kimse bir sendikaya üye olmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorlanamaz."

    İşçi sendikası- işveren, kamu görevlileri sendikası- devlet arasında yapılan toplu görüşmeler ve sözleşmeler sonucunda çalışma alanına ilişkin esaslar görüşülür, pazarlık yapılır ancak ülkemizde bu ilişki sürecinde ciddi ilkesizlikler vardır.birkaçı;

    *işçinin pazarlığındaki en önemli araçları lokavt, grev gibi konular mevzuatda zayıf bırakılmıştır. Yani işverenin eli daha güçlü, görüşmeler daha başlamadan 1-0 öndedir.

    *işkollarına göre en çok üyesi olan sendika temsilcileri masaya oturur. En çok üyeli demek aslında sendika yöneticisi ile üye iletişiminin en az olduğu sendika demektir. Bu yönüyle, sendika temsilcisinin tam anlamıyla üyelerinin iradesini temsil ettiği düşüncesi sorunludur. Çoğulcu ve katılımcı değil Çoğunluktan beslenen oligark yapılanma söz konusudur.

    * sendika yönetimleri işçi haklarından ziyade siyasi bir vazife edinmişcesine hareket etmektedir. Hangi sendikaya üye olduğun fişlenme sebebidir. Çıkarları siyasi bağlamda çakışan işverenler ile sendika arasındaki pazarlık işçileri bastırma, seslerini kısma, rıza göstertme pazarlığına dönüşmektedir.

    *Kamu görevlileri Sendikaları ile devlet arasındaki pazarlık ise ülkemizde tiyatro oyunudur. Pazarlık ama her nasılsa her zaman Karar alıcı devlet kurum/kuruluşları, sendika sadece teklif eden rıza gösterendir. Kamu görevlilerin üye olmak haricinde pazarlığa yön verecek örgütlü bir tepkisinin olması namümkündür. bu alanda en büyük sendikalar zaten iktidar partisi tutkunudur.

    Sendikalar, ülkemizde özellikle 1970'ler toplumsal gerçekliğe uygun, hitap ettiği ölçeğe uygun şekilde milyonlara seslenmiş, bilinç yaratarak demokratik hakların aranması için gerçekleşen en büyük hareketlerin lokomotifi olmuştur.

    1980 sonrası konjonktürde ise bu durumdan rahatsız olan kesim sadece çeşitli uluslararası kurum/kuruluşların gönlünü almaya yönelik içeriksiz düzenlemeler yaparak sendikal örgütlenmeyi ve bilinci baskılamıştır.

    2000'lerden sonra ise özünden mahrum, sendika çatısı altında birçok çıkar grubu gibi hareket eden oluşumlar ortaya çıkartılmış zaten demokrasi geleneğine uygun şekilde varolamayan, yaşam ve hareket sahası bulamayan sendikal hareketler iyice sorunlu hale gelmiştir.
    ozee
  2. mesut
  3. türkiye'de içi boşaltılan kurumlardan biridir. hiçbir derdiniz için kılını kıpırdatmaz. hükümete en yakın sendikada bile eğer idari göreviniz, bir idareciyle yakınlığınız vs. yoksa gene bir işinize yaramaz. buna karşın, ahbab çavuş ilişkisi kurabildiyseniz her müşkülünüz hallolur.
  4. hicbir islevi yoktur
    zam almayi beceremezler
    sadece isciden para alarak onlarin parasiyla altlarina araba cekerler
  5. başkanları ve tebasi cebini doldurur bedavadan yer içer gezer geneli patronlarla veya hükümet ile kankadir. isci mi madende ölür, inşaatta ölür, sanayide ölür fitrattır o sendikanın yapabileceği hiçbir şey yoktur.

    gene aklima geldi nedense bir türlü unutmadım şu işçilere sizin için mercedes'e biniyorum diyen sendika başkanını!!!
  6. gerek gerek sol sendikalar olsun birbirlerinden farkı olmayan kurumlar. sendikaların kendi çalışanlarına nasıl davrandığını çok iyi bilen birisi olarak son derece faydasız kurumlardır. bazıları hiçbir şey yapmamak için aidat topar adeta.
  7. rengini falan bilemem 1980 sonrasında apolitize olmuş ülkede hiç bir işlevi olmayan,(yanlış oldu aslında) çoğunluğu çalışan hakkını savunmak yerine iktidara yalakalık işlevi gören,bazı başkanlarının siyasete atılmak için basamak olarak kullandığı şu andaki sendika kanunu dolayısıyla seçimlerinin (ülkedeki bir çok seçim gibi) hiç bir anlam ifade etmediği sözde kurumcuk/kurumcuklar..
  8. ismail saymaz günümüzde sendikaların durumunu çok açık burada anlatmaktadır. buyrun
  9. sendikalar, emekçilerin ekonomik eğitim aldığı, bilinçlendiği ve örgütlenmiş insanların politize edildiği kurumlardır. 61 anayasasında grev ve sendikal faaliyetlerin önü açılmış olsa da uygulamaya konmamıştır. emekçiler bu hakkı direnerek almışlardır.
    (bkz: vehbi koç)

    türkiye'deki "asıl" sendikal faaliyetler için 1967-1980 arası disk incelenebilir.

    günümüzde ise sarı sendikaların egemenliğinde olan faaliyetler ile diğer sendikaların faaliyetleri arasında marksizm açısından bir fark yoktur. örnek olarak disk, maaş zammı, çalışma saatleri gibi konularda "sadece" iyileştirmeye yönelik politikalarla hareket ederek, sosyal-demokrat bir çizgide gitmektedir. iyileştirmeye yönelik politikalar uzun vadede, kazanılmış hakların da kaybedilmesine neden olmaktadır. bu düzlemde sarı sendikalar ve bu çizgideki sendikalar hakim sınıf penceresinden "aynı" görünmektedir. biri istenileni direkt verirken diğeri zamanla vermektedir.

    günümüzdeki sendikalar, emekçilerin biriken enerjisini ve öfkesini yanlış biçimde kanalize ederek pasifist politikalarla hareket etmektedirler. bu durum da emekçiler için başka bir dezavantajdır.

    sendikalar devrimci mücadele açısından olmazsa olmaz değildir.
  10. dahil olduğum eğitim sendikası da dahil olmak üzere pek işe yaradıklarını düşünmediğim oluşumlardır. ha, müdürünüzle aynı sendikadan olup her işinizi yoluna koyarsınız, biz de sizi uzaktan seyrederiz o kadar. birde boş muhabbetten geçilmeyen öğretmenler odasında büyük bir ayrışmaya sebep olurlar. öğretmen dostlarımız önce sendikalara göre kümeleşip sonradan çocuklara fikirlere saygıyı anlatırlar, komik.
    devlet sadece bir tanesini adamdan sayar o da he gülüm he şeklinde verilenden fazlasını talep etmez.