1. ben bir tek bize has sanıyorum bazı şeyleri ama araştırdıkça aslında hiç de öyle olmadığını görüyorum. geçmiş yıllarda apartman dairesinde oturduğumuzda olay şimdiki gibi değildi elbet. sonraları çokk uzun yıllar müstakil bir evde yaşama şansına sahip olunca isterseniz evde at koşturun, kimseye verecek bir hesabınız da olmuyor. bağıra çağıra şiir okuduğum ya da şarkılarımı söylediğim zamanlar aklıma geldi de...

    şimdilerde yaşadığım yere bakıyorum da seslerle iç içeyiz. yan tarafta kim var nedir, ne değildir olduğu gibi duyuluyor. keza bizden de oraya gitmesi muhtemel. lakin bu sorun hali hazırda toplumun kanayan bir yarasıymış. bırakın sıradan bir apartman dairesini; lüks sitelerde oturan ve tonlarca para verenlerde bulunduklara yerlere, aynı dertten müzdarip.

    peki özel hayatı sıfıra çeken ve bize, paranla rezil olmak deyimini yaşatan bu durum karşısında ne yapmak gerekiyor? ben de bilmiyorum, zira hiç anlamam. lakin epey bir sinir stres yapıyor olduğu aşikar. yüksek sesle şarkı söyleyemiyorum daha ne olsun.

    edit: hala ilgili yazıları okuyorum da beterin de beteri varmış gerçekten. hikayeler hiç bitmiyor..
  2. enstrüman çalan kişi için zulüm olabilecek evler. hele de enstrümanınızı amplifikatör ile birlikte çalıyorsanız zulüm 2 katına çıkar. bir de üzerine amplifikatör lambalıysa, kriz kapıda. (lambalı amplifikatörlerde, lambanın etkisini doğru hissedebilmeniz için, sesin biraz daha hacimli gelmesi gerekir. bunu sağlamak için de sese biraz yüklenmek gerekir. buna lambanın kırılması veya lambanın çatlaması diyenlerde vardır. düşük seslerde, lamba kendi karakterini ortaya koyamayacaktır.)