1. Tavşanların çok çabuk ürediklerini çoğumuz biliyoruzdur. Hatta play boy simgesi burdan gelir. Fibonacci de tavşanlardan esinlenmiştir zati. Şu tavşanların birde şöyle bir hikayesi var.

    1859 yılında thomas austin isimli bir göçmen boş zamanlarında avlamak için ingiltere'den getirdiği, 24 adet yaban tavşanını avusturalya kırsalına salar. bir kaç yıl içerisinde kıtadaki tavşan nüfusu milyonları bulmuş ve takvimler 1920'yi gösterdiğinde (tavşanların salınmasından 70 yıl sonra) kıtadaki tavşan nüfusu 1 milyarı geçmiş. avusturalya kırsalında 2 milyon dönümden daha büyük bir alana zarar vermişler

    avusturalya hükümeti tavşanlarla başa çıkmak adına en azından kıtanın verimli topraklarından onları uzak tutmak adına 1902 yılında dünyanın en uzun çitini avurturalya topraklarına dikmişler. (1138 mil) buna benzer ve bundan daha kısa çitlerde ülkenin belirli yerlerine çekilmiş ama tavşanları engelleyememişler.

    son olarak 1950'lerde güney afrikada'dan sadece tavşanlar üzerinde etkisi olan myxoma virusünü getirip tavşanların besin zincirinde olan böceklere enjekte ederek doğaya salmışlar. bu yöntem %90 oranında etkili olmuş ancak kalan %9'luk kısım bu virüse bağışıklık geliştirerek hayatta kalmayı başarmış ve 1990'lara kdar olan sürede yeniden genişleyerek kaybettikleri popülasyonun%40'ını geri kazanmışlar. 1995'de yeni bir virüs geliştirerek kıtadaki tavşan nüfusunu yeniden kontrol altına almayı başarmışlar ama tavşanlarla olan mücadele kazınılmış denilemez!

    kaynak
  2. cici mi cici yaratıklar olmakla birlikte tavşangiller familyasına ait yaklaşık 50 türü içinde barındıran bir isimdir. azimle bakılıp büyütülmesine çok da gerek yok ki zaten doğada hayatta kalabilen canlılardır tavşangiller. sanılanın aksine çok fazla havuç yedirmek şeker hastalığına sebebiyet verebilir, kutsal künefe aşkına dikkat edelim.
  3. komşum bir arkadaşım bir akşam beni çağırdı. gittim ve ne göreyim, evde beyaz bir tavşan, nasıl diye soruyor. abi bunu keselim ve yahni yapalım dedim, kabul etmedi.

    annesi de hayvanları çok severdi. biri buna bizde tavşan var ama vereceğiz, bakamıyoruz demiş. o da almış getirmiş. işte, kafesimsi, kedi taşıma kutusuna benzer bir kutusu var. takılıyor hayvan öyle. teyzeye de biraz ısrar ettim. teyze biz bunu yiyelim, evde tavşan bakılmaz falan diye. o da kabul etmedi.

    iki, üç gün sonra tekrar gittim ve bir baktım salonla balkonun arasındaki ahşap kapının cam hariç kısmının dörtte biri yok. tavşanı balkona koymuşlar, hayvan bir şekilde o kafesten çıkmış ve kapıyı yemiş.

    onlar da verdiler birine, gitti güzelim hayvan. yiyemedim o tavşanı.
  4. ilk girdisi bana ait, son girdisi tam onu kaybettiğim zamana denk gelen başlık

    tesadüfün böylesini de sikeyim

    6 yıldır birlikteydik, bugün onsuz üçüncü günüm, kötüyüm
  5. kendimi bildim bileli bayıldığım canlıların familya adı. henüz cesaret edip birisinin bile insanı olamadım. bundandır ki şu an mıncırmak varken başlığının altında ağlıyorum.
    nisa
  6. kendi kakalarını yemeleri gerekiyormuş. onlar için daha besleyici oluyormuş. ben bunu besledikten birkaç ay sonra öğrendim. iş işten geçmişti ama. ağzımdan öpmüştü bi kere. ben onu öyle de kabullenip sevebilirdim fakat ebebeynlerin öğrenmesiyle hayvanat bahçesine (bana öyle dediler ki) gönderilmesi bir oldu. ne zaman aklıma davşanım gelse ananemin "bunun ayağından iyi yağ sürülür" lafı ve kahkahaları kulağımda çınlıyor.