1. İnsan Hakları Araştırmaları Ağı olarak iki yıldır düzenlenen Türkiye’nin İnsan Hakları Gündemi Konferansı’nın üçüncüsü Ankara’da yapılacak. Önceki konferanslarda 2012, 2013 ve 2014 yıllarının gündemine bakılmıştı. Bu yıl 11-13 Aralık 2015 tarihlerinde gerçekleşecek olan konferansta, 2014-2015 yıllarında yaşananlar üzerine konuşulacak. Bu yıl diğer yıllardan farklı olarak tematik oturumlar dışında belli sorulara birlikte cevap arayan atölye sunumları yapılması planlanıyor.

    Türkiye’nin İnsan Hakları Gündemi Konferansı bu defa 2014-2015 yıllarında Türkiye’de yaşanan insan hakkı meselelerine odaklanacak. Geçen yıllarda olduğu gibi yine şiddet ön plana çıkan temalardan biri. Polisin yetkilerini genişleten ve hak ihlallerini artırılabileceği gerekçesiyle insan hakları savunucuları tarafından sert bir şekilde eleştirilen ‘İç Güvenlik’ paketi, muhalefetin tüm itirazlarına rağmen Meclis’ten geçti. İfade özgürlüğünü kısıtlamaya yönelik erişim yasakları, toplanma özgürlüğüne hukuka aykırı müdahaleler, başbakan ve cumhurbaşkanına hakaretten yargılananlar yargı gündeminin ilk sıralarındayken, suç işleyen kamu görevlilerine yönelik cezasızlık sorunu da hala gündemimizde.

    Soma, Ermenek ve Torunlar İnşaat gibi pek çok iş cinayeti yaşanmasına rağmen işçi sağlığı ve iş güvenliğini hiçe sayan politikalar aynen sürdürülüyor. 2014 yılında İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin raporlarına göre 1886; 2015 yılının ilk iki ayında ise 212 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Soma ve Ermenek facialarının süren davalarında etkili yargılamaya ilişkin endişeler ise devam ediyor.

    Cezaevlerindeki sorunlar, özellikle de çocukların karşılaştığı ihlaller hala gündemimizde. 2012’de Pozantı Cezaevi’ne konulan Kürt çocuklara taciz ve tecavüz iddiası ile açılan davada zanlılar yerine çocukların yargılaması, Şubat 2015’te Şakran Ceza İnfaz Kurumu’ndaki çocuklara ilişkin iddialar, cezaevlerindeki sorunların sadece görünen kısmı. Çocuk tutukluluğu ve çocuk cezalandırma sisteminin varlığı köklü eleştirilere konu olurken, ceza adaleti sistemi ile çocukların yanısıra hasta, engelli, LGBTİ ve diğer dezavantajlı tutuklu ve hükümlülerin yaşadıkları sorunlar, insan hakları gündeminin hep kıyısında kalıyor.

    2015 ile birlikte Dünya İkinci Dünya Savaşı’ndan beri yaşanan en büyük zorunlu göç hareketine tanıklık ederken, Türkiye de bu süreçte en çok mültecinin yaşadığı ülke oldu. Suriyeliler ve Ezidiler de dahil olmak üzere iki milyonun üzerinde mültecinin yaşadığı tahmin edilen Türkiye, yakın zamanda kabul ettiği yasal düzenlemelerle Avrupa Birliği’nin kontrol ve sınırlama odaklı göç politikalarının uygulayıcısı haline geldi. Akdeniz ve Ege’nin giderek daha fazla sığınmacıya mezar olduğu gerçeği karşısında, sığınmacıların sınırlarda uluslararası korumaya erişimde yaşadıkları sorunlar ve mültecilerin Türkiye’de yaşadıkları hayat tüm boyutlarıyla önümüzde tartışılmayı bekliyor.

    Özgecan Aslan cinayeti ile birlikte kadına yönelik şiddet vakaları yine gündemin üst sıralarındaydı. İstanbul Sözleşmesi ve çeşitli yasal düzenlemelerin varlığına karşın, kadına yönelik şiddet, devletin resmi ayrımcı söylemi ve cinsiyetçi mahkeme kararlarından beslenmeye devam ediyor. İHD verilerine göre, 2014 yılında LGBTİ bireylere yönelik ölüm ve yaralanmayla sonuçlanan onlarca saldırı oldu. Öte yandan Diyarbakır’da eşcinsel olduğu için öldürülen Rojin Çiçek davasında geçtiğimiz yıl sanıklara müebbet hapis cezası verilmesi ve savcının mütaalasında ‘cinsel yönelim’ ifadesini kullanması ile Türkiye’de bir ilk yaşandı. Bu alanda faaliyet yürüten birey ve örgütlerin karşılaştığı hukuki sorunlar kadar, mücadele ve kazanımlar da konferansta ele alınabilecek bir diğer önemli tartışma konusu.

    Yasamanın ve siyasetin sürekli gündeminde olan yargı, daha çok adil yargılanma hakkı ve bağımsızlık sorunlarıyla konuşulurken, bu yıl bir yargı mensubunun hedef alınarak hayatını kaybettiği bir eylemle de gündeme geldi. Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvurular sonucunda verdiği kimi kararlar ise 2014 yılında insan hakları adına umut ışığı oldu.

    Kürt Sorunu’na ilişkin olarak, hukuki güvenceden yoksun, şeffaf ilerlemeyen ve son dönemde sekteye uğrayan bir Barış Süreci ile karşı karşıyayız. Ülkemiz Roboski’de katırların katledilmesi, Ağrı’da yaşanan provokasyon, iktidarın ayrımcı söylemi ve seçim bürolarına yönelik saldırılar nedeniyle zorlu bir seçim süreci atlattı. Henüz Kobani eylemleri sırasında öldürülen ve bazılarının linç görüntülerine tanıklık ettiğimiz 46 kişinin ölümüne ilişkin sır perdesi aralanmamışken, barışın yerine yine savaş ve şiddetin dilinin siyasete hakim kılınmaya çalışıldığını görüyoruz. Türkiye’de Kürt meselesi üzerinden toplumsal barış adına umutlandırıcı bir süreç yaşanırken devletin ayrımcı, dışlayıcı ve inkara dayanan politikalarında köklü bir değişiklik olmadığı için Ermeni soykırımının 100. Yılında Ermenilerin yaşadığı hukuki toplumsal, ve ekonomik sorunlar devam ediyor. Bu ayrımcı söylemden Ermenilerin yanı sıra Aleviler, Çerkezler, Süryaniler gibi diğer halklar ve topluluklar da etkileniyor.

    Ülke kentsel dönüşüm adı altında sokak sokak mülksüzleştirilirken, dereleri ile birlikte büyük bir şantiyeye dönüştürülürken, çevre hakkı veya sosyal haklar söz konusu olduğunda hukukun ve mahkeme kararlarının nasıl hiçe sayılabildiğini görüyoruz. Parçalanmış mahallelerimizde yanı başımızda AVMler yükselirken, yaşadığımız kentleri sermayeden geri kazanmanın ve kendimiz için yeniden kendimizin yapmanın yollarını, kent hakkını konuşuyor ve umutlanıyoruz.

    program