• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (8.00)
türkiye ağaca neden sarıldı - metin feyzioğlu
yayınevi: türkiye barolar birliği yayınları
sayfa: 376 sayfa
orijinal dili: türkçe
baskı yılı : 2013

içindekiler:
- gezi parkı eyleminin güncesi
- bu daha başlangıç mücadeleye devam
- meslek örgütleride polisin hedefinde
- daha çok polis daha çok yasak
- yerlerde sürüklenen adalettir
- avukatlar tek vücut


  1. doğum günü hediyesi olarak verilmişti yoksa kendim gidip de kolay kolay almazdım. ansiklopedi gibi kitap kim okuyacak bunu? bir de kitabın getirisi olması lazım. mesele yeraltı edebiyatı okurum, okuyan hatunu severim. hem iyi yiyişir hem de seni beğendiyse yiyişmek garantidir. kitap bunun için okunur. mesela yakışıklı bir adam olsam hayatta kitapla vakit öldürmezdim ama şimdi tipten kaybettiklerimizi cümlelerle filan telafi etmek lazım işte. aslında bu çalışma, solcu kızları çekebilirdi belki ama tüm bu gezi süreci boyunca özellikle bir gece arkadaşın balkonunda öyle bir tartışmaya girip hükümeti savundum ki başbakan orada olsa beni danışmanı yapardı. ama sağ olsun bu eserin hazırlanmasına vesile olan istanbul ve ankara emniyeti haklıyken haksız duruma düşürdü beni sonunda. bu eser, her ne kadar isminden gezi sürecini anlatmak ve belki bazılarınıza göre haklı göstermek için hazırlanmış gibi anlaşılsa da bence hazırlanmasının asıl nedeni çağlayan adliyesinde avukatlara uygulanan ve 9 yıllık(evet ben 9 yılda ancak bitirdim hukuku kapasitem o kadar demek ki) fakülte hayatım boyunca bana nadiren de olsa öğretilen hukuk felsefesini yerle yeksan eden şiddettir.
    fakülte hayatım boyunca derslere çok az girdim dolayısıyla hocalarımdan çok da fazla cümle duyamadım zaten. ama duyduğum ve asla unutmayacağın 5 6 cümleden ilk ikisi kronolojik sırayla
    şunlardı:

    1-ilk ders kitabınız: dostoyevski suç ve ceza
    2-biz burada hakim, savcı, avukat yetiştirmiyoruz, biz hukukçu yetiştiriyoruz.

    fakültemin ne kadar hukukçu yetiştirdiğini bilemem derslere girmedim az önce de belirttiğim gibi, ama çevremdeki hakim, savcı ve avukatlara bakıyorum da sadece benim fakültemden değil, bu ülkedeki tüm hukuk fakültelerinden o unutamayacağım cümlede tarif edildiği şekilde çok az hukukçu yetişiyor.

    söylemek istediğim çok şey var ama sanırım artık kitaptan bahsetmem gerek biraz. gezi sürecinde olanları gün be gün özetliyor. başbakanın açıklamalarını, baro başkanının açıklamalarını, cumhurbaşkanının açıklamalarını filan okuyorsunuz. olayları, olayların iç ve dış basındaki, halktaki yansımalarını özetler halinde okuyorsunuz ama elbette derinlemesine bir analiz filan beklemeyin. çeşitli baroların basın açıklamaları aynen alınmış kitaba. çağlayan adliyesinde avukatlara, dolayısıyla savunmaya ve dolayısıyla hukuka yapılan ve hiçbir şekilde hukukla, kanunla ilişkilendirilemeyecek olan tamamen keyfi uygulamanın sonucunda baroların haklı ama bir işe yaramayan ve yaramayacak olan açıklamalarını okuyorsunuz. hukuk okumanıza ya da hukukla ilgilenmenize gerek yok, okuduğunuzu anlayabilen bir insansanız kendinizi tutamayıp kahkaha atacağınız yerler de var kitapta. örnek;

    ankara emniyet müdürlüğü' nün fezlekesine bakıyoruz;

    ''yazılı ve görsel medyada yer alan taraflı haberler, eylemci grupların kamuoyu desteği aldıklarını ve yaptıkları her türlü illegal eylemin demokratik bir hak olarak algılandığını düşünmelerine sebep olmuştur.'' (polis karar veriyor haberin taraflı olup olmadığına :) )

    ''eylemcileri ankara' daki müdahalelerde polis tarafından yapıldığı iddia edilen orantısız güç kullanımıyla ilgili savcılığa bireysel olarak suç duyurusu yapılması yönünde teşvik etmişlerdir.'' (savcılığa suç duyurusunda bulunmaya teşvik etme suçu diye bir suç dünya hukuk tarihinde yerini aldı)

    ''başbakanın danışmanı yayına katıldığında sözü yarıda kesilerek yayın sonlandırılmıştır.'' (tövbe haşa! şaka değil, başbakanın sözünü kesen moderatör ve onun kanalı suçlanıyor fezlekede. bir polis fezlekesinde bu cümleyi yazmak, biz hukuka üçlü saltolar attırıyoruz demek gibi bir şey)

    milletvekilimiz idris şahin iktidar yalakası medyanın dahi ''palalı bir şahıs'' vb. tanımlarla verdiği haberi yorumluyor: ''şimdi oradaki ensafın ^^hukuk çerçevesinde^^ yapmış olduğu bir eylemi, yargıya da müdahale etmek suretiyle, burada hükümete yansıtmak ve hükümetin sanki bu kişileri tutuklamadığı gibi bir söylem içerisine girmenin de haksız olduğuna inanıyorum(ne nerdeyim, türkçe hocan kim lan senin)''
    taksim dayanışması' na destek veren şehir plancıları, mimar ve mühendis odalarının bağlı olduğu tmmob' nin yetkileri 9 temmuz gece yarısında tbmm' de yapılan düzenleme ile ellerinden alındı. (20 dakika içerisinde oldu bitti bu. demokrasi güzel şey tabii, sonuçta çoğunluk var.)

    çok uzatmaya gerek yok, bu ülkede olunabilecek en kötü şeylerden biri hukukçu olmaktı ve ben amerikan filmlerine tav olarak onu seçtim ne yazık ki. kitapta güzel cümleler de var ama, bu ülkede o cümleyi hayata geçirebilecek ne bir birey ne de kitle var.

    demokrasi, tahammül, hakkaniyet ve vicdanla vücut bulur, sınırlarını ise sadece yasalar değil, ortak akıl ve temel insan hakları çizer. (antalya barosu)

    ne kadar büyük ve ihtişamlı adalet sarayları yaparsanız yapın, şayet içerisinde hukuksuzluklar meydana geliyor ve bu hukuksuzluklara göz yumuluyor ise o binalar, beton yığınlarının ötesine geçmeyecektir. (artvin barosu)

    gezi olaylarında iktidara nasıl hak verdiğime gelirsek orası çok uzun konu, boş verin. son olarak hukuk filan demişken çok sevgili cemaatçi avukat kuzenimin, facebookta cübbemizi giydik de geldik iletisine karşılık verdiğim cevabı bir de buradan çakıp bitireyim zira çok sevdiğim bir cümle oldu yazdığım o cümle.

    ''yıllarca cemaatin her türlü hukuksuzluğuna ses etmeyip hatta destek verip de bugün kendileri o hukuksuzluktan muzdarip olunca cübbe edebiyatı yapanları da unutmayacaklardır bu ülkenin gerçek hukukçuları''

    yukarıdaki kuzenime ilişkin alıntının konumuzla alakası çok. hakim, savcı ve avukatlar el birliğiyle bu hale getirdiler hukuku. iktidar sadece zayıf noktaları görüp oraların üzerine oynadı hepsi bu.

    yeri gelmişken -ki belki de gelmemiştir bilmiyorum- basın açıklamalarını yazan avukatlarla da bir tanışmak isterdim. anlatım bozukluğuyla dolu o kadar cümleyi yazabilmek de bir başarıdır. sakarya barosu' nun açıklaması ise harfi harfine katıldığım tek açıklamadır ayrıca. en sona ekledim onu.

    elin gavuruyla bitirelim biz;

    kral frederick: değirmenini yıktırırım!
    köylü: berlin' de yargıçlar var. yıktıramazsın!

    değirmen yıktırılmaz ve sornasıdna kral frederick' in şu lafı ettiği rivayet olunur -ki sunay akın diyorsa uydurma olabilir- ''adalet, bana her sabah bir somun ekmek kokusuyla gelir''

    !---- spoiler ----!

    kabul etmek gerekir ki; ifa etmekte olduğumuz bu onurlu mesleğin mensupları her şeyden önce birer insan, vatandaş ve siyasi arenada en azından birer seçmendir. yasalar çerçevesinde siyasi görüşlerini ifa etme yeterliliğine sahip her birey gibi biz avukatlar da siyasi görüşlerimizi yine yasalar çerçevesinde ifade etme hakkına sahibiz. ancak; mesleğimizin onuru genel ya da özel yasalarla düzenlenen hak ve yetkilerimiz ve dahi mesleğimiz çerçevesinde haklarını savunma yükümlülüğünü üstlendiğimiz müvekkillerimize yönelen, kısaca mesleki faaliyetlerimiz ile doğrudan alakalı olan adaletsizlik anlayışı dışında kalan ve salt siyasi görüşlerin ifade amacına yönelik sözlü/fiili her türlü eylemde avukatlık yasası' nın bizlere sağlamış olduğu hukuki-cezai ayrıcalıklardan medet ummayı doğru bulmamaktayız. gururla taşıdığımız mesleki kimliğimiz; sağduyulu ve sorumlu davranma zorunluluğunu da beraberinde getirmektedir. gücünü, tarih boyunca verdiği haklı adalet mücadelesinden alan avukatlık mesleğinin hak ettiği ve görmeyi umduğu değer tartışmasız tüm meslektaşların ortak arzusudur. ancak; söz konusu olan, bu kimlik altında siyasi talepler dile getirmek ise; aynı cübbeyi giyen fakat aynı siyasi görüşü paylaşmayan meslektaşlarımızın da rencide olabileceğini göz ardı etmemek gerekir.

    bununla beraber, değil avukatlara; hiçbir insana reva görülmemesi gereken usullerle meslektaşlarımıza müdahale edilmesini, tartaklanmak, yerlerde sürüklenmek derecesine varan utanç verici muamelelere maruz bırakılmasını hangi gerekçeyle olursa olsun mazur görmek mümkün değildir. yakın geçmişte yaşanmış benzer müdahalelerin izleri hafızalarda hala taze iken, bugün meslektaşlarımızın karşı karşıya kaldığı hasmane tutum; haklı taleplerimizin görmezden gelindiğini, geçmişte yaşanan hatalardan ders alınmadığını gözler önüne sermektedir. yaşanan bu üzücü olaylar vesilesiyle bir kere daha vurgulamak isteriz ki; geçmişte meslektaşlarımıza yapılan haksız müdahalelerin unutmadık! bugün yaşananlara sessiz kalmayacağız! benzer hataların yarın tekrarlanmaması için de var gücümüzle mücadele edeceğiz! (sakarya barosu)

    !---- spoiler ----!