1. ''dağlarının, dağlarının ardı,
    nazlıdır.
    uçurum kıyısında incecik bir yol
    gider dolana – dolana,
    bir hastan vardır, umutsuz,
    belki ayşe, belki elif
    endamı kuytuda başak,
    memesinin, memesinin altında,
    bir sancı,
    bir hayın bıçak…

    ölüm bu,
    fıkara ölümü
    geldim, geliyorum demez.
    ya bir kuşluk vakti, ya akşam üstü,
    ya da seher, mahmurlukta,
    bakarsın, olmuş olacak.
    bir hastan vardı umutsuz,
    hasreti uykularda,
    hasreti soğuk sularda.
    gayrı, iki korku çiçeğidir gözleri,
    iki mavi, kocaman korku çiçeği,
    açar, derin kuyularda…

    dağlarının, dağlarının ardı korkunçtur.
    hiç akıl edip de düşünen var mı?
    gün kimin hesabına tutar akşamı,
    rahmetinden kim demlenir bulutun,
    hayırlı evlat makina
    nasıl canavar kesilir.
    kurdun, karıncanın rızkını veren
    toprak nasıl ayartılır,
    yüz vermez topal öküze,
    ve almaz koynuna kara sabanı.

    sepetçioğlu’m kömür işçisidir,
    mavzer değil, kürek tutar urfalı nazif
    mal, haraç – mezattır,
    can, pazar – pazar.
    kırmızı, ak ve esmer,
    yumuşak ve sert buğdaları
    yaratan ellerin sahibidir bu,
    kör boğaz, nafaka uğruna,
    haldan düşmüş, tebdil gezer…

    dağlarının, dağlarının ardı
    nasıl anlatsam…
    ağaçsız, kuşsuz, gölgesiz.
    çırılçıplak,
    vay kurban…
    “kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda.”
    yiğitlik, sen cehennem olsan bile
    fedayı kabul etmektir,
    cennet yapabilmek için seni,
    yoksul ve namuslu halka.
    bu’dur ol hikayet,
    ol kara sevda.

    seni sevmek,
    felsefedir kusursuz.
    imandır, korkunç sabırlı.
    ip’in, kurşun’un rağmına,
    yürür pervasız ve güzel.
    sıradağları devirir,
    akan suları çevirir,
    alır yetimin hakkını,
    buyurur, kitabınca…

    gün ola, devran döne, umut yetişe,
    dağlarının, dağlarının ardında,
    değil öyle yoksulluklar, hasretler,
    bir tek başak tanesi bile dargın kalmayacaktır,
    bir tek zeytin dalı bile yalnız…
    sıkıysa yağmasın yağmur,
    sıkıysa uyanmasın dağ.
    bu yürek, ne güne vurur…
    kaçar damarlarından karanlık,
    kaçar, bir daha dönemez,
    sunar koynunda yatandan,
    hem de mutlulukla sunar
    beynimizin ışığında yeraltı.

    her mevsim daha genç, daha verimli,
    sunar, pırıl – pırıl, sebil,
    ömrünün en güzel aşk hasadını,
    elimizin hünerinde yeryüzü.
    dolu sofra, gülen anne, gülen çocuklar,
    bir’e on, bir’e yüz’le akşama gebe
    şafakla doğan işgücü.
    yalanım yok, sözüm erkek sözüdür,
    ol kitapta böyle yazılıdır,
    ol sevda,
    böyledir çünkü…''

    ahmed arif'in kendi sesinden

    besteler:

    grup baran (onur akın) - seni sevmek felsefedir

    grup yorum - gün ola
  2. demlenmiş sesi ile ne güzel anlatmış bizi.

    "ol kitapta böyle yazılıdır,
    ol sevda,
    böyledir çünkü…"