1. varlık terbiyecisi .
    ee
  2. merhameti öğrenmek.
  3. hadi bir masal yazalım. yazdıklarımı kimse okumuyor. olsun. önceden okuyorlardı biraz. olsun. yazalım.

    bir varmış bir yokmuş. bu çok komik değil mi ya? bir varmış ve bir yokmuş, bence komik. bir insan varmış mesela ve bir insan yokmuş. bugüne kadar sen bana hep bu iki insandan var olan insanı anlattın ya, şimdi sırasıdır, ben sana yok olan insanı anlatmaya başlayacağım.

    bir varmış, olabilir, ben ilgilenmiyorum. öte tarafta bir yokmuş ve ben bununla gerçekten ilgiliyim. okka dar! neyse durma yalım, üfle yelim, bir adam varmış.

    sevip de söyleyemediğim şarkılar var... bir dizesini asla hatırlayamadığım şiirler... keşke, keşke o ben olsaydım dediğim hikâye kadınlar... düşlerim var... uyandığımda yalnızca başını hatırladığım ve asla sonuna kadar görmeyi beceremediğim... bir adam var düşümde... tam dokunacakken uyandırıldığım... bir adam... sonumuzun ne olacağını hiç öğrenemediğim... düşümde bir adam var... benim mi, bilemediğim... bir adam var diyorum, düşünüp, düşümden ayrı kaldığım...

    bir adam varmış ama aslında bu adam yokmuş. tam şu sıralarda akşam olup da uzak yoldan geçenler evimin içlerini, ciğerlerimi görmesin diye ışığı yakıp perdelerimi çektiğim şu sıralarda o adam uzak evinde perdelerini çekmeden şehrin ışıklarını izler, şehrin ışıkları'nı okurmuş. bir adam varmış ama o adam yokmuş aslında. ben onu varsaydığımda var, yoksadığımda yok oluyormuş. ben hiç yazım yanlışı yapmıyormuşum ama o tuhaf ve tanıdık adam yazım yanlışı da yapıyormuş. "bizim dilde" diye başlayan cümleler kurar ama dilini bilmezmiş. dilini bilmeyen adamdan var mı olurmuş? varolmayan adamdan seven mi olurmuş? seven olmayan adamdan sevilen mi olurmuş?

    "ağlatıp küstüreceksen / hep boyun büktüreceksen / gözyaşı döktüreceksen / sevme beni sevme beni" demenize rağmen ağlatıp küstüren, hep boyun büktüren, gözyaşı döktüren adam gerçek tende var mıymış?

    kimse okumuyor diye başı sonu ayrı oynayan yazılar yazıyormuşum ben. "ben gizli bir hazineydim, istedim ki bilineyim." diyen gibi, bilinmeyince kimseye açmadığım hazinemdeki altınları tenekelerle değiştirdim. çöplüklere teneke bile çokmuş. çünkü, bir varsa da o bir yokmuş.

    günler böylece akıp gidiyor, bizi unutup kendileri bitiyormuş. ve biz hâlâ varın peşindeyken bir yokmuş.
  4. varlığın tersi.
    insan ya da daha özel düşünürsek kendim, benliğim ya da ben, bazen düşünürüm kendimle. düşünüyorum öyleyse varım, ama yok olmayı düşünürüm. insan bulunduğu durumun zıttını nasıl düşünebilir ki. düşünse bile ne kadar gerçekçi olur sonuç. belki yok olmayı değil başka şekillerde var olmayı düşünüyorumdur.

    insan o an bulunmadığı yerde her zaman daha mutlu olacağını zannedermiş. ben de öyle zannediyorum. aslında kişisel fikrimce her insan kendince mutludur. ama işte bencil varlıklar olarak her zaman kendi mutluluğumuzu arttırmanın yollarını ararız. ama bazen ağır gelir bana var olmak. işte öyle zamanlarda yok olmanın dayanılmaz hafifliğine atarım kendimi.

    işte öyle zamanlarda, yani yok olduğum zamanlarda, hayır yokluk bana göre değil. yokluk kimseye göre değil ki zaten. bu gerçek kafama vurunca, işte tam kafama vurduktan sonra, acılarım, yalnızlıklarım, keşkelerim ve yanlışlarım gözüme güzel gelir. her acıda tatlı, her yalnızlıkta biraz kendimi, her keşkede bolca iyi ki ve her yanlışta mutlaka bir doğru bulurum.

    kendimi her zaman yanlış yerde yalnız insanlarla beraber bulurum. belki bu ergen ruhumun olduğu gibi kalmasının sebebi budur.
    yok olmak güzeldir yani, lakin var olmak kadar değil.