1. belgesel, anı, pişmanlık ve özlem içeren bir denememin başlığı olacaktır.
  2. olayın aslında bir de feriköy boyutu vardır ama o flu olduğundan gözümüzü yormayalım zaten zorlanır oldu bu günlerde.
    çağlayan dan başlayalım. şu, şimdilerde konfeksiyon diyarı olan şişli, çağlayan dan.
    şişli, çağlayan dedik idari olarak kağıthane ye bağlı gözükse de halkı göbekten şişli ye bağlıdır. kimse kağıthane nin adını anmaz, varsa yoksa şişli, dolmuşlar bile şişli ye kalkar kağıthane ye gitmek adamın iflahını keser. ne dolmuş ne, otobüs.

    dolmuşlar minibüs değil tabi, 54 model doç ya da 56 şavrole veya luks kategoresinde, içine hatun atılabilme potansiyeli olan impala dır.
  3. öne 2 arkaya 3 yolcu alırlar tıkış tıkış oturursun. dükkana yakın inmek önemli bir meseledir. şöfore, dükkanın önüne gelmeden "inecek var" diyeceksin ki soför kolunu dayadığı camdan elini çeksin, kenara yanaşsın koldan vitesi boşa alsın ve dursun. en az 1 dakika geçer.
    inerken de sana "kapıyı yavaş kapat" der.
    arkadaş tamam dağ ayısı değiliz de o doçların kapıları nedir öyle, sanki 2 tonluk kasa kapısı. hızlı çarpmazsan kapanmıyor ve madara oluyorsun.

    öğlen sıcağında yanar çağlayan. dükkanların üzerinde elle açılıp kapanan tenteler vardır. maviş maviş. dükkan vitrin ve pencereleri tahta doğramadır. sıcacık.
    esnafsan dükkanın önünü hortumla sulayıp etrafı serinleteceksin ki gelen geçen yaşlı tayze amcalardan hayır duası alasın, işlerin artsın. yoksa siftahsız kapatma ihtimalin var.