1. yarin mendili nakışlı
    okşadım ellerimle.
    göz göz üzerimde
    çevrenin bakışı.

    çevre ateş içinde
    daralmakta çember
    biz yanarsak beraber yanarız
    seninle beraber.

    çevre tortop
    vurur sırtıma sırtıma.
    yüksek dağların orada
    çevre yok.

    son zamanlarda en güzel anlarıma ilham, en güzel tanışmalara tanık olan bir behçet necatigil şiiri. şiirin ikinci bölümünde geçen hikaye, birçoğumuzun az çok bildiği, aşina olduğu bir hikayeyi anlatır: şem(mum) ile pervane. pervane, pervane olmazdan evvel hür uçan bir kelebektir, salınır salınır durur semada. pervane, pervane olmazdan evvel -bence- epey aylaktır da. kelebek uçuşunu sürdürürken bir gün şemi görür. şemin nuru öyle güzeldir ki, kelebek ne bakmalara kıyabilir, ne ayrılığa dayanabilir, çareyi nurun çevresinde dönmekte bulur. kelebek, nurun çevresinde dönende pervane olur (çevre ateş içinde). ancak pervane nurun aşkına doyamaz, ona daha da yaklaşır. çevresinde dönerken oluşturduğu çember her geçen gün daha da daralır (daralmakta çember). fakat bilmez ki çember daraldıkça şemin nuru onun kanatlarını yakmaya başlar ve nihayetinde pervane bir kor parçası olarak ölür. şem buna dayanamaz ve can ipini yakar ve ağlamaya başlar. ağladıkça gözyaşları kor halindeki pervanenin çevresinde birikir. şem ile pervane böylece kavuşurlar (biz yanarsak beraber yanarız / seninle beraber)

    bize bu meselden kalan bir yığın divan edebiyatı sembolü, bir de deyiş erkan oğur'dan dinleyebileceğimiz: "pervaneyem ateşine / şemine yanmaya geldim".