1. uzaklık işareti vaha
    söylenmemiş sözlerin güvenliğinde
    ay bahçeleri
    yazın sözleri, sözlere yazın,
    mevsimlerin dilinden anlamayan zaman
    geri getirmez ki
    çöllere bıraktık o işaretleri
    iz sürenler bir gün
    birleşip
    birleştirip
    bir anlam bulduklarında
    kazılmamış hayatlar kazanacak tarihini
    yüreği yollarda taşanları yoğa sayın
    varın onlar ki çekip giderler
    arkalarında bile bakmadan
    başka zamanların ölüleriyle buluşur gibi
    kumların kitabından süzülüp
    kalkıp gidenleri ölüp kalanları
    çöllere yazın


    çöl geçer
    çöl durur
    çöl yaratır yeniden
    çok uzaklarda değil
    içimizin iklimi
    kuma bakar
    suları çekilen kumlara bakar
    "anlarsın sen de uzun bir susmadır
    başkasındaki ölüm"
    herkes bunca sözünü ederken
    kolay keşfedilmez yalnızlık
    dünyanın bir yerinde
    seninle aynı işaretlerin şiirini yazan
    gün gelir şiiri bırakır... çöle bakar

    siste bir şey görünmez
    yalnızca aydınlanır yüreğin derinliği
    nöbetçi kalırsın başkalarının öykülerine
    vadilerde kaybolanlar bulsun diye seni
    ölüp geri döndüklerinde
    yaratamayacağı hiçbir durum yoktur yalnızlığın
    örneğin çölde bulunmuş şu gemi
    ya da deliliğin gizli mesleği aşk gibi
    kendi tülüne tutulan hayaletler
    işaretledikleri gövdelere geri döndüklerinde
    ne aşk, ne çöl, ne gemi

    çölün ağına takılmış
    binlerce işareti tanımak
    çöl ile yıldızlar arasındaki
    derin akrabalığın boşluğunda
    ruhu tanrıya çıkaracak kadar günah
    ancak ondan sonra konuşabilir
    konuşulacak bir işaret kaldıysa

    çölde bir anakaraydı aradıkları
    su değil, susuzluk değil, vaha değil
    serap değil çöl bile
    bir anakaraydı kıyısına adım atar atmaz
    başlarını yaslayıp uyuyacakları
    bir işaretle yaratılan krallık istiyorlardı
    o ilk işaretin arılığı
    kalmıştı gözlerinde
    ne kadar uzağı görseler
    dönüp geliyordu yine ilk imge
    hiçbir serap silemiyordu,ne ölüler, ne cinnet, çöl bile...

    kimsesizlikten çıkış mümkün mü çölde
    uğultusuna sarınmış gidiyor
    seraplarımızın gözleri önünde
    uğultusuna sarınmış gidiyor
    sarışın çöllerin esmer erkekleri
    uğultusunda sarınmış gidiyor
    kefenleri sis renginde, okunmuyor işaretleri
    ufkumuzu bitiyor onların vardığı yerde
    bir uğultu kalıyor
    bir uğultu
    bir uğultu
    hiçbir çölü geçemeyenlerin kalbinde