• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (9.33)
ölü bir evden hatıralar - fyodor mihailoviç dostoyevski
dostoyevski'nin canı, gözleri bağlı bir şekilde idam mangasının karşısında vurulmayı beklerken, çar tarafından son anda bağışlanmış ve cezası hafifletilerek dört yıllık kürek mahkûmiyeti ve peşinden de beş yıllık zorunlu askerî hizmete çevrilmişti. dostoyevski edebiyat dünyasına bu sürgün yıllarının ardından yazdığı ezilmiş ve aşağılanmışlar ve ölü bir evden hatıralar'la döndü. insani derinliği, gözlem gücü ve otobiyografik kökeniyle ölü bir evden hatıralar dostoyevski'nin en sıradışı kitaplarından biridir. sibirya soğuğunda geçen bu cehennemî hikâyeyi ergin altay'ın rusça aslından yaptığı çeviriden okuyacaksınız."modern edebiyatta bundan daha iyi bir kitaba rastlamadım; bu söylediğime puşkin de dahildir. dostoyevski'ye ona bayıldığımı söyleyin."lev tolstoy, a.n. strakov'a yazdığı bir mektuptan, 26 eylül 1880"ölü bir evden hatıralar isimli kitabınızı büyük bir zevkle okuyorum. hamam bölümündeki tasvir dante'ye yakışacak güzellikte."ivan turgenyev, dostoyevski'ye yazdığı bir mektuptan, 26 aralık 1861 (kitap bilgileri idefix'den alınmıştır.)


  1. şimdiye kadar okuduklarım arasında, dayak cezası alan mahpuslarla ilgili satırlarıyle en çok canımı yakan dostoyevski kitabı. internette 'okuması en zor dostoyevski kitabı' türünden çok sayıda yorum okudum bu kitapla ilgili. bense hiç zorlanmadım. elbette ki diğer eserlerindeki gibi akıcı bir kurgu olmasa da yine de bir şekilde kendine bağladı beni kitap. en çok da etkili gözlem gücü ve muhteşem karakter tahlilleri sayesinde. kitap o kadar başarılıydı ki, bitirdiğimde sanki ben girip çıkmıştım hapishaneye, ve ben alabildiğine yorgundum. altını çizdiğim onca satırdan bir kısmı düşündürdükleriyle birlikte:

    canımı en çok yakan, hastane bölümündeki vebadan ölen gencin arkasından diğer hasta mahpuslardan birinin "bunun da bir anası vardı!" deyip köşeye çekilmesi. ve yazarın "bu sözlerin bıçak gibi yüreğime saplandığını hatırlıyorum. neden böyle demişti, nereden aklına gelmişti?" satırları.

    ***

    sevgi ve bencillik üzerine;

    "duyduğuma, okuduğuma göre, başkasına karşı çok büyük bir sevgi duymak, aynı oranda bencilliğe delalet edermiş."

    ***

    hapishanenin ölüler evine benzemesi ve hapis hayatının da ölümle yaşam arasında bir yerlerde sürünmek olması üzerine;

    "nedir buradaki hayatımız kardeşler? ne yapıyoruz burada? yaşıyoruz desek değil, öldük desek o da değil... off, off!"

    ***

    insanın kötülüğünün alışkanlık hale gelmesi ve hatta bu kötülüğün sıradanlaşması üzerine;

    "zulüm bir alışkanlıktır; insanda bu alışkanlığın kökleşmesi,sonunda hastalığa dönüşmesi mümkündür. sarsılmaz inancıma göre, en iyi bir insan bile, sanki bir hayvanmış gibi kabalaşıp o derece aptallaşabilir. kanla, kudretle mest olur; hoyratlığı, ahlaksızlığı, içindeki kötülüğü büsbütün geliştirir; aklı, duyguları kesinlikle doğal olmayan hareketleri yadırgamaz ve sonunda bundan zevk almaya başlar. bir zalimde hem insanlık, hem de vatandaşlık tamamiyle yok olmuştur; yeniden onurlu bir insan olması, pişmanlık duyup eski hayatına dönmesi hemen hemen imkânsızdır artık. işin asil kötü yanı, böyle bir başıbuyrukluk kolayca topluluğa sirayet edebilir; kudret, son derece ayartıcı bir şeydir. toplum da boyle bir etkiye kayıtsız kalırsa, bu alışkanlığın toplulukta kökleşmesi işten bile değildir. kısacası, bir insana kendi benzerine fiziksel ceza verme hakkının tanınması topluluğun yaralarından biridir; bu yara bir yandan o topluluktaki özü ve vatandaşlık duygusunu kemirirken, öte yandan önüne geçilmez bir düzensizliğe de yol açar."