• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (8.60)
ölü zaman gezginleri - hasan ali toptaş
"zaman ellerimdi de, bütün varlığımla onu izliyordum sanki. parmak uçlarımdan başlayarak yavaş yavaş kendime doğru ilerliyordum hatta ve dirseklerime yaklaşırken de ansızın yoruluyordum. masadan masaya sürüklenirken bir değişim geçirip yaşlandığımı da o zaman anladım işte ve bundan bir kez daha emin olmak istercesine yüzümü kaldırıp korkuyla karşı masaya baktım. hala orda, gözlerimi buraya dikmiş oturuyordum." (kitap bilgileri idefix'den alınmıştır.)


  1. varlıkla yokluk arasında, zamanda yolculuk yapıyormuş hissi veren alacakaranlık, gri öykülerden oluşan hasan ali toptaş kitabı.

    şarap lekesi'nden:

    "onun, içi boş sözcüklerden oluşan tümceleri öfkeli bir sesle hiç düşünmeden ortalığa saçıp savurması beni kagıylandırmaya başlamıştı. üstelik, bir insanın sözcüklere bu denli güvenmesini ve onlardan bu denli umumt beklemesini ilk kez yadırgıyordum."

    zaman kimi zaman'dan:

    "kaldı ki, kendi kendime bir açıklama yapsam bile, hangi kendime yapacaktım? masanın birinde genç, birindeyse yaşlı ve yorgundum. ben bana, ben bana bakıyordum. daha sonra, bu bakışım sırasında, ayrı zamanların çakışmasından apayrı bir zaman mı doğdu pek bilemiyorum ama, birdenbire kendimle göz göze geldim."

    dünya bir gülnida'dan:

    "cesaret yerine, adı olmayan duygularla karşılaşıyorum içimde. onları da anlatamıyorum sonra. herkes aynı duyguları taşımaya başlayınca bir gün ad verilecek onlara, diye avutuyorum kendimi, her dilde sözcüklerden bir evleri olacak."
  2. iki kitap bir arada aslında. yoklar fısıltısı hasan ali toptaş' ın 2. öykü kitabı. ilkini bulmak biraz zor zaten. kitapla ilgili tek bir eleştirim var. yoklar fısıltısı ile değil de ölü zaman gezginleri ile başlıyor kitap, keşke yazılma tarihlerine göre sıralansaydı. evet tek eleştirim bu. onun dışında sayfalarca överim bu kitabı ve son cümlem de ''şimdi öykülerin içeriğine geçebilirim'' olur. deli-dahi bir yazar benim için hasan ali toptaş ve muazzam bir birikimi var. öyle çekmiş şarabı yazmış kitabı değil hasan ali toptaş kitapları. evet kurgular manyakça ve bu bir zekanın ürünü ama o cümleler; onlar birikim, onlar emek. 13 yaşında orhan kemal, yaşar kemal gibi isimleri çoktan yemiş yutmuş bir adamdan bahsediyoruz, salt yetenek deyip geçemeyiz yani.
    iki kitap da 8 öyküden oluşuyor. yoklar fısıltısı' nın öyküleri biraz daha kolay. hatta yakın bir arkadaşımın benden daha objektif olan yorumu üzerine biraz amatörce, tabii ki hasan ali toptaş kriterine göre. ölü zaman gezginleri ise hayli yorucu. sakin kafayla, sindire sindire ve neredeyse her cümleye hayranlık duya duya okunuyor ölü zaman gezginleri. hasan ali toptaş tek bir cümleyi bile öylesine yazmıyor. sanki boşluğu yazdığı cümlelerle özenle dolduruyor ve cümleler değil, boşluğu doldurduğu cümlelerden artakalan boşluk öykü oluyor bir bakıma. konunun etrafından dolaşan bir örnek olacak ama schumacher' i anmak istediğimden vereceğim yine de bu örneği; schumacher havaalanına yetişmek zorunda ve taksiye biniyor. taksiciden arabayı kendisinin kullanmasına izin vermesini istiyor. taksici de kabul ediyor. sonunda 100 dolar bahşiş veriyor hatta. bu olay haber oluyor ve haberin içinde taksicinin schumacher ile ilgili şu yorumu yer alıyor; ''o kadar yumuşak kullanıyor ki sanki hiçbir viraj yokmuş da düz yolda gidiyormuşuz gibi hissettim.'' işte hasan ali toptaş da tıpkı schumacher oluyor bu öykülerde, sizse onun yanında oturan adam. o kadar yumuşak dönüyor ki virajları siz daha nasıl olduğunu anlamadan bambaşka yollarda buluyorsunuz kendiniz. hayal-gerçek, gerçek-rüya, rüya-hayal kenarlarından oluşan bir üçgenin içinde dolanıp duruyorsunuz sanki ama bir kenardan diğer kenara geçerken o keskin virajları nasıl döndüğünüzü anlamıyorsunuz. hasan ali toptaş çok büyük bir yazar benim için. hatta bundan sonra yazmasın da mümkünse çünkü ben üzerine çıkabileceğini sanmıyorum. aksine, tekrara düşüp eleştiriler almaya başlayacağını düşünüyorum. çıtayı çok yukarılara çekmiş durumda çünkü. heba, gölgesizler' in yanında biraz zayıf duruyor mesela ya da yoklar fısıltısı enfes bir öykü kitabı ama ölü zamanın gezginleri ile kıyaslandığında o kadar da iyi görünmüyor. yani ben yoklar fısıltısı' nı yazsam hayatımın en güzel işini yaptım derim, hasan ali toptaş yazınca ise sıradan bir iş oluyor o kitap benim gözümde. bir efsaneyi daha anarak bitireyim. majesteleri der ki; ''herkes bir gün michael jordan olmak istiyor oysaki ben her gün michael jordan olmak zorundayım'' evet sayın toptaş, siz de her kitabınızda hasan ali toptaş olmak zorundasınız artık. saygılar.

    (yazanın kişisel notu) schumacher! eski günlerdeki gibi yine; her turda hep daha iyiye... bir tur daha şampiyon!
  3. insanın kendine-genelde aciziyetine- uzaktan baktığı sanrısına kapıldığı ya da olmak istediği insanla konuştuğu zamanlar vardır.
    iç sesin geçmişinde ve geleceğinde, hayali ve gerçek benliğinde yankılanır.
    toptaş'ın karakterleri kendilerini başka insanlarda ve başka yerlerde bulan insanlar genelde.
    en sevdiğim öyküsü dünya bir gülnida'ydı. "düzen"ini,evini,eşini terk etmek isteyen asıl kadının,şimdiki kaçamayan,esir kendine başkaldırısı.
  4. "herkes geçmişini çoğaltıyor sürekli. bunun için akşamları birbirlerine misafirliğe gidiyorlar sözgelimi,birbirlerine,tepsiler,tabaklar,kadehler dolusu geçmiş sunuyorlar. bir o kadarını hatıra defterlerinde, fotoğraf albümlerinde, çekmecelerde ve belleklerde saklıyorlar."
  5. bazı kitaplar vardır, kitap niteliğinden ziyade bütün bir yaşamı sorgulatan, içsel yolculukta kendini kaybettiren ve o kayboluşu didik didik aratan bir rehber olur.
    bu da öyle bir kitap,
    velhasıl, bitmesini istemediğim kitaplardan bir tanesi, yavaş yavaş, ağır aksak okuyorum. öyle öyküleri var ki içinde bazı cümleleri tekrar tekrar yineliyorum sindirebilmek için. öyle ağır ve yoğun, öyle paramparça eden türden. hayatın türküsünü anlatır gibi; acıklı ve ağıt dolu...

    özellikle kitaba adını veren 'ölü zaman gezginleri' öyküsünde kaybettim kendimi. oradaki dağa çıktım, dağı kaplayan sisin içinde bir kaybolup bir kendini gösteren garson oldum, gri sakallının silik omuzlarında, onun yanındaki karmaşanın içinde bilahare çözülmeyi bekledim. belki de öldüm, öykünün içinde yani. belki de birer zaman gezginiyiz bizler de, sisin içinde kaybolan ve sis kalktığında o alelade sokaklarda vücut bulan. bilemiyorum bu öyküleri yazmak için ne kadar sarhoş olmak gerek... dediklerimi küçük alıntılarla pekiştireyim;

    "gene her yer sis... dağ bile dağlığını tek başına yaşıyor neredeyse, görüp işiteni yok; kendini kendi onaylamak zorunda. biz de sessizliğimizle gitgide ona benziyoruz sanki; şeyi şeyle tanımladığımız yıllardan kalan sözcükler dilimizin ucunda buruk birer tat şimdi. belki de onlardan oluşmuş bir geçmişte yaşıyorduk biz; dağa çıkışımız, kaçış umudumuzu dağ sözcüğüyle süslemekten başka bir şey değildi. her şeyi silip süpüren sisse, geleceğe sarkan düşlerimizin yanlış yorumlarından yaratılmış bir körlüktü. biraz sonra uyandığımızda, her şeyin ortasında her şeyle alışveriş halinde bulacaktık kendimizi belki de. bir sokakta yürüyor olacaktık sözgelimi; eczanelerle, afişlerle, kalın kalın sloganlarla, bankalarla, marketlerle ve biracılarla dolu bir sokakta."

    "susuyorduk gene, susacaktık; dağ hangi boşluğumuzu dolduruyor, susmak bizi nereden eksiltip nereye biriktiriyor ve bu sis hangi çıplaklığımızı örtüyor, hiç bilemeyecektik. her şeyi bilmek için erkendi belki, bilmeler yaşamalardan geçerdi ve biz önce yaşayacaktık."

    "...tutkular bizim kulplarımızdır ne de olsa, en kolay ve en çabuk onlarla ele geçiriliriz."

    "yaşamı biriktirenler yalnızca bize yeni bir bulunmaz doğursun diye biriktirmiyorlardı kuşkusuz; kimileri vardı ki o yaşamın içinde, bulunmaz'ı bulmak için yaratıldıklarına inanan birer sürek avcısıydılar ve henüz sözcüklerle sınırlandırılmamış olan her şeyin peşindeydiler."

    "...çünkü en doğurgan birikimler bilmeden biriktirilenlerdir."
  6. kitabın adıyla ilgimi ziyadesiyle çekmişti. yukarıda yazılanlarla merakım ikiye katlandı. söz konusu bir yolculukta bir yaşamın sürecinden bahsetmemiz gerekir. keşfetmenin hazzına vardığımız anlardan bazılarını bulabilirim belki burada. muazzam bir yeteneğin bir başka kitabını okuyacak olmanın sabırsızlığıyla bekliyorum. okuyup bitirdikten sonra neler düşüneceğim acaba.