1. doksanlı yıllarda üniversite öğrencisiydim. gördüğümüz her haksızlık karşısında eylem koyardık. yemek ücretlerine yüzde yirmi zam geldiğinde yemekhaneyi işgal ettik ve kimse yemek yemedi. çevik kuvvetin bizi oradan söküp atması bir güne yakın sürdü. biz gözaltındayken diğer öğrenciler dersleri bırakıp yemekhanede oturma eylemi yapmışlar. biz içeriden çıkınca eylemler bitti zam yok sayıldı.

    öğrenci harçlarına yüzde elli zam yapıldı. eskişehir odunpazarında eylem yapacaktık. polis her yolu tutmuş eyleme izin vermedi. biz hamamyolunda beş öğrenci korsan eylem koyduk. eskişehiri bilen bilir hamamyolu insanların çok yoğun olarak yürüdüğü araba geçmeyen bir yoldur. beş kişi elele tutuşarak insanları durdurduk. slogan atmaya başladık. bazı kişiler kızsa da halk destek koydu. beş dakika sonra miting alanına dönüştü ortalık. kimse adım atamıyor. insan trafik sıkışıklığı yarattık. polisler bizi içeri almak için yanımıza gelemedi saatlerce. sonrasında diğer üniversetelerde eylemler başladı.

    biz eskişehir osmangazi üniversitesindeydik. anadolu üniversitesinde bir yanlışlık olsa oradaki eyleme destek olmaya giderdik.

    şimdi gençlere bakıyorum ülke elden gidiyor öğrencilerin derdi sevgili olmuş. içki olmuş uyuşturucu olmuş. en iyi ihtimalle dersleri olmuş. ülkenin geleceği sizin geleceğiniz. siz umursamazsanız kimse umursamaz sizi. gerçekten üzülüyorum bu duyarsızlığa tepkisizliğe.

    edit: en az on kez chp binasını işgal etmişizdir. en kolay ses duyurma yolumuz buydu. chplileri çıkar dışarı kapıları pencereleri güçlendir polis müdahalesini bekle.
  2. eskiden bir bireyin yaptığı suçun cezasını sadece bireyler çekmezdi. zaten biz bir suç işlemedik haksızlığa karşı demokratik hakkımızı kullandık. benim yüzümden ailemin başına gelmeyen kalmadı. ancak pişman değilim doğru bildiğimi yaptım. korkmadım sinmedim elimden geldiğince mücadele ettim kendi çapımda. ayrıca teknoloji gelişti her yerde kameralar var. eskiden polisin yaptığı yanına kar olurdu. benim anladığım kadarıyla öğrenciler sindirilmiş korkutulmuş. bu faşizmin zafere en yaklaştığı noktadır. ama gecenin en karanlık anı güneşin doğmasına en yakın andır diye gençlerden umudu kesmeyelim. bir an gelir umarım patlayıp haksızlığa uğursuzluğa hırsızlığa çocuk tecavüzlerine ne bileyim herhangi bir şeye kızıp meydanlara çıkarak haklarını savunurlar.
  3. eylem yapmıyoruz çünkü siyasal mücadelemizi ekşisözlük,twitter, facebook, change org gibi aygıtlarla giderebiliyoruz. tatmin oluyoruz, mizah yapıyoruz, dalga geçiyoruz.
    bir olaya sinirimizin ezilmişlik, kaybetmişlik hissimizin , öfkemizin, nefretimizin geçmesi için ekşi de başlığına girip debe yr tıklayıp gülümsemek ve içimizden şerefsiz ibneler demek yeterli oluyor.
  4. evet kendimizi sanal mücadeleler ve eylemlerle tatmin ediyoruz bir üst yorumda bahsedildiği gibi. sağa sola iki salladıktan sonra öfkemizi dindiriyor ve kandırıyoruz kendimizi. işin kötüsü gerçekten bir işe yaradığını düşünerek yapıyoruz bunu.

    oysa ki gerçek mücadele sokakta, sokakta hayat var!
  5. "ben kendimi kurtarayım da siyaset işin hobisi, hem kim kampuslerden ülkeyi değiştirmiş ki, bulayım bana verecek bi karşı cins, iş olarak da simdiden kariyere yükleneyim, siyaset miyaset engel olur bunlara, onu sandikta zaten yapıyoruz" anlayışı tabi ki böyle olacaktır. insanlar artıları eksileri tartiyor kendi çaplarında, kimsenin ideali kalmadı. sol, hele ki devrimci komünal düşüncelerdeki insanlar eskiden de cefa cekiyordu şimdi hele iyice kimse elini taşın altına koymuyor kolay kolay. ideolojik bunlalım ve partilerin hali de ortada. ben bizim ögrenci milletinde bi işik göremiyorum maalesef. zannedersem yoksullar ayaklanmadan fakulteler de ayaklanmaz, onlarda makarna yogurda vursa bile. ve internet de cok tuzak yaratiyor tabiki. iktisadi kriz ciksa belki bisey olur.
  6. tüm bu boktan ülkenin, boktan siyasetinin eylem yaparak değiştirileceğini sanıyorsanız, gerizekalılık sertifikanızı bizzat imzalamak isterim.
    yakın zamanda tarık akan'ın " anne kafamda bit var" kitabını okudum . almanya'da emperyalizm karşıtı bir konuşma yaptığı için tutuklanıyor." ulan atatürk de emperyalizme karşı savaştı. ne biçim askersin, ne biçim polissin, ne biçim hakimsin, okumadın mı atatürk'ün de emperyalizm karşıtı olduğunu hıyar!" diyemiyor tabi atıyorlar içeri. o da kitaabını yazmış: 3 metrekarelik hücreye 43 kişiyle, epeyce bit ve pireyi sıkıştırıyorlar. yatacak yer yok. hani o ülkenin umudu olan, aydın gençlerin gözlerini bağlayıp sırayla işkenceye alıyorlar, cinsel organlarından elektrik veriyorlar, kızları gece "sorguya " diyerek, tecavüze götürüyorlar... bi tane kızın polisten kaçarken bacakları kırılmış, aylarca kırıklarıyla oynayarak işkence ediyorlar, yaptıkları işkenceyi de diğer mahkumlara izletiyorlar. en iyi ihtimal o kızın sakat kalması ki bence tedavi edilmeyen kırıklar yüzünden, acı içinde öldü...

    neyse peki bu işkenceyi yapan kimler ? gayet normal bir memur görünen, 6 çocuk babası, muhtemelen akşam aile dostlarıyla çayını içen polisler, askerler... kitap boyunca sık sık polislerin cezaevinden bit kaptıklarını ve bu yüzden karılarıyla kavga ettikleri için şikayetçi olduğunu okudum ama bir kere bile vicdan muhakemesi yaptıklarını okumadım...

    1980'den bu yana bir şey değişmiş mi ? kesinlikle hayır. üniversiteli gençleri gözünden hedef alan, döve döve öldüren, hamile bir genç kızı karnından tekmeleyen kişiler bizim bu günkü polisimiz. akşam eve yoğurt alıp gidiyorlar belki...

    bu adamlar eylemle, tatlı tatlı konuşmayla değiştirilebilir mi? muhakeme yapma becerileri yok, fikirleri yok, hiçbir şeyleri yok. ottan veya herhangi bir kütükten onları ayıran tek şey aktif hareket etme becerileri. işte bu yüzden baştaki insanlardan gelen direktifleri aynen uyguluyorlar. yani yapılabilecek en etkili şey onları yöneten kişi konumuna gelmek. gerekirse dincilerin, cemaatçilerin yaptığı gibi sinsi sinsi devletin içine sızmak.

    bunu da ülküsüne hakaret olarak gören, devrim birden yapılır, kökünden kazırsın falan diyen saflar varsa en basitinden ekim devrimini göznün önüne getirsin. çarı deviren, çarın en yakınındaki adamlarıydı. bolşevikler ordunun yarısını ele geçirdikleri, devletin her yerine sızdıkları için devrim etkili oldu. yoksa karnı aç, güçsüz ve silahsız halk sokaklara dökülerek, iş bırakarak yıkabilir miydi koca devleti?
    atatürk bile vatan ve hürriyet cemiyetini, meşrutiyetin ilanını hızlandırmak için, devletin içinde güçlü bir konuma sahip olan ittihat ve terakkecilerle birleştirdi. samsuna çıkarken müfettişlik rütbesi vardı, devletin içindeki güçlü adamları, komutanları yanına çektikten sonra halkı sokaklara çağırdı...

    kısacası eylem yapmayan gençleri rahatlıkla anlayabiliyorum, zaten devir de bedenle savaşılacak devir değil. tabi bu inek gibi yatmak anlamına gelmiyor, sadece yöntemi değiştirmek gerek. zihninizin gücünü elden bırakmayın, fikir yürütmekten vazgeçmeyin . başa geçen kişi olun. başa geçtiği için, egosu yüzünden çıldırmayan kişi olun.
  7. eylemci kitlelerin sönük sloganlar, eskimiş klişeler, geçmişten gelen kemikleşmiş davranışlar, ruhsuz organizatörler, başarısız önderler çevresinde birleşmesi; eylemci kitlelerin genelinin sürü olabilmek adına normalde kişiliğini tasvip etmeyecekleri bireylerle politik çıkarlar çerçevesinde ortaklık etmesi, siyasi ikiyüzlülükten ve tutarsız kişilikten rahatsızlık duymak olabilir.

    olmayabilir de. fakat kimse bana atatürkçüyüm deyip mantıksız davrananları, emperyalizm karşıtıyım deyip abd destekli terör örgütlerinin sempatizanı olanları, milliyetçiliği 20'ye 1 adam dövmek sananları görmediğini söylemesin.

    mantıklı bir amaç uğruna sadece talihin uğurlu bir dokunuşuyla birleşmeyi başarmış onlarca ahmağın arasında durmak, "sizin düşünmeden edindiğiniz bu fikirlerin, siz düşünebilir hale gelinceye kadar elinize geçmemesi daha doğrudur belki" dememe yol açıyor.

    ayrıca çok tembelim, yoksa canhıraş o insanları dürtmeye çalışıyor olurdum. (yani kendi aklımdaki yere doğru)
  8. aramızda meydanların gücünü algılayamayan hayvanlar var. mısırda bir milyon kişi bir hafta meydanda kalarak sistemi değiştirdi. zihin gücüne bir şey diyen yok. twit yazın ama sokakları meydanları boş bırakmayın.
  9. hangi kitabında olduğunu hatırlamıyorum ama attila ilhan, öğrencinin devrimci olamayacağını; çünkü sınıfsal yapısı itibarıyla burjuvazi içinde yer aldığını söylüyordu.

    genel itibarıyla öğrenciler devletten burs veya kredi alır, ailelerinin de desteğiyle okul hayatını sürdürür. yani sınıfsal olarak emekçi diyemeyeceğimiz bir topluluktur öğrenci grubu. bu sebeple toplumsal bir hareketin baş aktörü olmasını beklemek biraz hayalciliktir bence. ha okulunda çay fiyatını, yemek fiyatını ve buna benzer şeyleri protesto edip sonuç alabilir. ama bunun toplumsal bir hareket olduğunu iddia edemeyiz.

    mısır'daki 1 milyon insanın meydanlara dökülmesi doğru bir örnek ama yanlış bir kıyas. dış aktörlerin mısır olaylarındaki rolünü kenara koyalım. o ayrı bir mevzu. zaten toplum rahatsızlık duymuyorsa hangi örgütlenme gelirse gelsin, hangi sivil toplum kuruşu canhıraş çalışırsa çalışsın halkı etkileyemez. ateş olmayan yerden duman çıkmaz. iç faktörlere göz attığımızda mısır'daki halk hareketinin en temel yapıtaşı 'ezilmiş toplum yapıları'dır. var olan rejimden, erkten memnuniyetsiz kişilerin toplamıdır. toplumun birçok sınıfından insanın bir araya geldiği bir ortamdır o süreç. toplumsal bir harekete dönüşmesi, belirli yapısal değişikliklere dönüşmesi bundan dolayıdır.

    öğrenci hareketleri ise toplumsal karşılığını sınıfsal anlamda pek bulamaz. özellikle de günümüz şartlarında bu neredeyse namümkündür. öğrencinin değişen ekonomik koşullarda iyiden iyiye burjuvazi haline geldiği, emekçi sınıfın devrimci bilinçten uzaklaştığı ve 'sağ'ın, muhafazakarlığın toplumsal sınıfların en altına indiği bir dönemde, burjuvaziyi temsil eden bir hareketin toplumsal sonuçlar almasını beklemek biraz hayalcilik gibi geliyor.

    üstyapısal bir devrimi bu sınıfsal yapılarla beklemek günümüz türkiye'sinde daha mantıklıdır bana göre. altyapısal bir devrim pek mümkün gözükmemekte. öğrenci hareketlerinin bu süreçte yoğunlaşması, diğer yazarların da belirttiği gibi ekseri, polis ve diğer kolluk kuvvetlerinin baskısına maruz kalmak sonucunu doğuracaktır.
    ae