1. ünlü insanlar hakkında hiçbir şekilde eleştiri yapılamaması durumu.

    ünlü kişiyi eleştirmek için ünlü olmak gerekir. düz vatandaşın böyle bir hakkı yoktur. çünkü düz vatandaş ünlü olamamıştur ve ünlü olma başarısı gösteremeyen kişinin başarıyı gösteren kişiyi eleştirme hakkı yoktur.

    bir platformda çıkıp "ben beethoven'ı sevmiyorum, müziği çok kötü" derseniz, barzo olursunuz. çünkü beethoven. eleştirmek için en azından mozart olmak gerekir. 30 yıllık müzik dinleyicisi olmak kıstas değildir.

    toplumda taşak oğlanı pozisyonunda olan kişiler hariç genel geçer bir olaydır. mesela serdar ortaç kötü denilebilir ama queen bok gibi derseniz taşak oğlanı siz olursunuz.

    bu durum sanatın temeline tamamen aykırıdır. sanatın hemen hemen bütün dalları estetik duygusuna hitap eder ya da mesaj veya bilgi verir. sonuç olarak insan beğenisi esastır. bu durum topluma sunulan bütün bilimsel olmayan bilgi kaynakları için de geçerlidir. ancak geldiğimiz son noktada insanın elinden sanatın temelini oluşturan 'beğendim' ya da 'beğenmedim' diyebilme hakkı alınmış bulunmaktadır.

    1000000 kişinin "çok güzel, müthiş, harikulade" dediği şeye "eh işte" bile deseniz linç edilirsiniz. çünkü toplum en iyisini bilir, belki toplum 50 yıl sonra sizin dediğinize gelecek ve onu tartışmasız doğru kabul edecektir ama şu an için siz bir hilkat garibesisiniz.

    bundan 300 yıl önce toplumda eşitliği sağlamak, demokrasi, kadın erkek eşitliği, eşit oy hakkı, yıllık izin, kıdem tazminatı vs. gibi şeylerden bahseden biri olsaydınız boku yemiştiniz. şimdi ise "krallık getirmek lazım monarşi en iyisi" derseniz taşak oğlanı olursunuz. sebebi insa ların zeka seviyesinin değişmesi değil, topkuma göre mutlak doğrunun değişmesi.

    edit: okudğunu derinlemesine düşünme ve tek yanlılıktan kurtulma yeteneği olmayanlar için çocuğa anlatır gibi anlatma gerekliliği hasıl olmuş.

    bir estetik varlık düşünelim. ve estetik varlığa -5 ile 5 arası puan verilebilme şansı olsun. 0 ise nötr. 0 burada aslında varlığın doğru puanı olup, diğerleri insan beyninin algıladıkları olsun.

    varlığın doğru puanı 0 iken, varlığa 5 puan verilebilmesi mümkündür. çünkü iyi eleştiri yapmışsınızdır. aynı varlığa gidip -5 verirseniz linç edilirsiniz. bu -5 bizim örneğizde "sıçmık" oluyor. 5 ise belki "ilahi güzellikte, kusursuz!" gibi bir şey olabilir.

    bahsettiğim şey budur. beyni -5 ile 5 arası değil de sadece 0 ile 5 arası çalışacak kadar özgür düşünceye uzak olanlara selam olsun.
  2. kısmen katıldığım, kısmen katılmadığım "şey." şimdi şöyle bir durum var. size iki tip grup genellikle cevap verir(eleştirilerinize): birincisi, o konunun entelektüelleri, ikincisi o şeyin yobazları.

    başlığı açan kişi, benim de üzerine düşündüğüm bir konuda başlık açmış, ancak yazdığı yazı içerisinde çelişkiler var.

    şimdi şöyle gidelim. roma'lı sezar'ı ele alalım. şimdi biz oturduk. konu sezar. birisi çıkıp da, "ben sezar'ı hiç sevmiyorum. nesi seviliyor anlamıyorum. adam diktatör bir kere." diye sezar'ı eleştirirse, ne yazık ki sert bir şekilde ona geri cevap verilir. ancak kim cevap verir? o konunun entelektüelleri. çünkü sezar, roma ve buna bağlı terimler artık tarih oldu. bu kişiyi bilmek için, roma'yı bilmek için açıp "okumak" "araştırmak" gerekiyor. bunu yapanlar da genelde o konuda entelektüel oluyorlar. normal hayatta, günlük konuşmalarda sezar, roma ve cumhuriyet dönemi roma'sının politik sorunları üzerine az şeyler duyarsınız. hatta belki sadece sezar'ı duymakla yetinirsiniz. eğer birisi çıkıp da sezar'la ilgili böyle bir eleştiri getiriyorsa, ve sert bir cevap alıyorsa bu onun ifade özgürlüğü, veya ünlülerin eleştirilemezliğine isyanı şeklinde açıklanamaz. çünkü bu onun, sezar ve cumhuriyet dönemi roma'sı üzerine okuma, araştırma yapmadığını gösterir. bu yüzden de ona kızgın olan kesim o konuda entelektüel kesim olur. çünkü bir taraf, o konuda okumuş, araştırmış, analiz etmiş, mantık kurmuş, düşünmüş. diğer taraf ise duyduklarıyla yorum yapıyor. burada ünlülerin eleştirilemezliğinden bahsedemeyiz, çünkü alakasız. sezar'ı sığ bir yorumla eleştiren bir insan, eğer gidip o dönemi araştırır gelirse ve ondan sonra daha temellendirerek bu görüşünü söylerse o zaman sorun olmaz. çünkü o zaman iş güzel bir tartışmaya döner. çünkü artık tartışmanın başında o kişi, diktatör kavramıyla sezar'ı yanlış lanse ettiğini, çünkü roma dönemindeki diktatör tanımıyla günümüz diktatör tanımlarının çok farklı şeyler olduğunu, günümüzdeki "despot, baskıcı lider" tanımının aslında napolyon dönemiyle birlikte oluştuğunu söyler. sonra yine sezar'ı sever sevmez, ama tartışma daha "kaliteli" olur.

    popüler şahıslarla veya konularla ilişkin entelektüel cevaplarının sebebi dediğim gibi bunlardır. en azından ben bu sebeple bu tarz şeye karşı çıkarım. çünkü entelektüel kişi dediğim gibi o ünlü kişinin eserleriyle ilgilenmiştir, veya o ünlü konu ile ilgili araştırma yapmıştır. fakat o konular ile ilgili çok basit çıkarımlar yapan kişiler, belki oturup o konuları araştırsa, veya o kişilerin eserleriyle ilgilense, en baştan yaptıkları o basit eleştiriyi yapmayacaklar. eleştiremezler demiyorum, ancak eleştirilerinin kalitesi artmalı. tabii ki ifade özgürlüğü var. çıkıp da istediği basitlikte istediği şeyi söyler, ancak kendisine karşı çıkılınca ünlüleri eleştiremiyoruz dememeli. burada sözüm başlığı açan kişiye değildir yanlış anlaşılmasın, genel anlamda bu zihniyetedir.

    müziğe bakalım. klasik müzik. beethoven. bu ne ya diyebilirsiniz. çok sıkıcı, çok durağan diyebilirsiniz. metal, rock, pop müzik daha iyi diyebilirsiniz. bu ifade özgürlüğüdür. ancak şu unutulmamalıdır ki örneğin, klasik müzik, üzerinde araştırılabilecek, entelektüel hale gelebilecek bir türdür ve kökeni, tarihi, geçmişi, birikimi bugünkü bütün müzik türlerinin toplamından daha fazladır. dolayısıyla bu eleştiriyi yaptığınızda, karşınızdaki bir klasik müzik entelektüeli ise anında cevap verebilir. onunki de ifade özgürlüğüdür. çünkü o her şeyden önce sizin ortalama bir birikime sahip olmanızı, ondan sonra eleştiri yapmanızı bekler. ancak siz yapmazsınız. kim uğraşacak klasik müzikle, birikimiyle vesaire. işte burada büyük bir açmaz var.

    veya film. david lynch, stanley kubrick gibi yönetmenler çok ilginç, genel seyirci kitlesine aykırı gelebilecek filmler çekiyorlar. sonra ilginç bir ikilem oluşuyor: bu yönetmenleri sevenler elitist, entelektüel, halka tepeden bakan insanlar oluyor, bu yönetmenlerin filmlerini sıkıcı bulanlar ise cahil, sıradan, yobaz falan oluyor. bu sadece türkiye'de değil, tüm dünyada böyle. halbuki bu yönetmenlerin böyle bir ikilem yaratma amacı yok ki. adam filmi çekiyor salonlara veriyor. 15-20 tlye biletini alan gidip izleyebiliyor. elitlere izletip, genel halka yasaklasalar filmlerini anlayacağım ama herkes gidip izleyebilir. ancak fark şurada doğuyor: bu filmleri izleyenler, genelde filmlerdeki detayları, alt katmanlardaki mesajları, felsefeleri, iletilen toplumsal sorunları algıladıkları zaman bir birikim oluşturmaya başlıyorlar. çünkü bu yönetmenlerin filmleri gerçekten bu tarz alt katmanda mesajlar içeriyor. daha sonra bu yönetmenlerin eserleriyle ilgili bir bilgi birikimi ediniyorlar. bir nevi o konuda entelektüel oluyorlar. onlar için bu tarz mesaj kaygısı olmayan filmler(genelde aksiyon filmleri) boş ve anlamsız geliyor. diğer taraftan aksiyon filmlerini seven insanlar ise bu tarz filmlerde acayip sıkılıyor. daha sonra filmle ilgili direk boş film, afedersiniz "sik gibi film" "bok gibi film" gibi yorumlarda bulunuyorlar. haliyle entelektüelleri kızdırıyorlar. ama komik olan, entelektüel olan da, filmi boş bulan da aynı yerden çıkma: ikisi de halktan geliyor.

    dolayısıyla ister rus klasikleri olsun, ister lynch filmleri, ister klasik müzik olsun, kişide bir bilgi birikimi sağlamaya elverişli şeyler. kendileri hakkında kişinin entelektüel olabilmesini sağlıyorlar. haliyle bilgi kırıntılarını toplayan da peşinden gidiyor. toplamayıp vazgeçen de vazgeçmiş oluyor. ancak bir süre sonra o konuda entelektüel olmuş kişi ile o konuya normal bir uzaklıktaki kişi arasında o konu ile ilgili acayip bir fark oluşuyor. burada basit yorum yapan sıradan kişi ise cevap aldığında yakınıyor: "ünlüleri eleştiremiyoruz işte." eğer kendimi açıklayabildiysem buraya kadar neden ünlüleri eleştirememek gibi bir yakınmanın saçma olduğunu anlayabilirsiniz.

    yobazlar yok mu? olmaz olur mu onlar da var. onlar bu konuyu çok fazla karmaşıklaştırıyor. şimdi, insanoğlunda vardır bir tapınma dürtüsü. bunu dine bir eleştiri gibi görmeyin onlar daha karışık konular. ancak şöyle diyelim, mesela yine david lynch'i ele alalım. kişi lynch'in bir filmini izliyor. hiçbir şey anlamıyor. fazlasıyla sıkılmış. bakıyor herkes çok beğenmiş, süper çıkarımlar yapıyor. o kişi de hemen "evet ya, lynch süper bir adam." diyor. bir nevi lynch'i kutsuyor, eleştirilemez kılıyor. onun lynch'in eserlerine bakışı ile lynch entelektüeli arasındaki bakış aynı değil. klasik müzikte de, rus klasiklerinde de, ve daha birçok konuda var bir yaklaşım. "o diyorsa haklıdır." "bu kitap çok satmışsa kalitelidir." mesela lynch'in filmini anlayamıyorum, o halde süper gibi bir kötü çıkarım var. bu yobazlık da ne yazık ki, ünlülerin eleştirilemezliği konusunda benim görüşlerime ve argümanlarıma kötü bir leke sürüyor. çünkü bazen o ünlü şeyi eleştiren adama cevap verenin gerçekten entelektüel mi yoksa yobaz mı olduğunu anlayamıyoruz.

    işte asıl sorun da burada. o esere, şeye +5 veren kişi entelektüel mi, yoksa yobaz mı bilemiyoruz. david lynch filmlerini, alt tonlarındaki enfes mesajları yüzünden mi beğeniyor, yoksa lynch'i beğenmek moda olduğu için mi beğeniyor bilmiyoruz. -5 vermek de aynı mantık. -5'i sadece lynch karşıtı, entelektüeller, elitler beğeniyor diye mi beğenmiyor, yoksa filmini izleyip, mantıklı bir eleştiriyle mi -5 veriyor bilemiyoruz. çünkü karış taraf diyor ki, "ben de senin gibi basit düşünüyordum. okudum, ettim, bilgilendim, bu şeye zaman harcadım. sonra karşıma sen çıkıyorsun çok basit bir yorumla kötülemede bulunuyorsun. sen de bir okusan, etsen, zaman ayırsan, ondan sonra eleştirsen, belki ya fikrini değiştireceksin, veya en azından aramızdaki tartışmanın seviyesi yükselecek." düşünce bu.

    ünlülerin eleştirilemezliği. gelin ben de eleştirimi yapayım. christopher nolan. birkaç sene öncesine kadar çok beğendiğim bir yönetmendi. çünkü filmler konusunda tek aktivitem arada sırada haftasonları sinemaya gitmekti. onlar da genelde batman begins, prestige, dark knight, inception, dark knight rises, interstellar gibi filmler oldu. şansa bakın ki hepsi nolan'ın. sonra son birkaç yıl içerisinde farklı yönetmenlerin farklı filmlerini izleme imkanım oldu. david lynch filmlerinden girdim orson welles'ten çıktım. şimdiyse christopher nolan'ı mükemmel değil, sadece "fena değil" görüyorum. eskiden interstellar en iyi uzay filmiydi bana göre, ancak şu an 2001: bir uzay macerası. peki ben yobaz mıyım? kubrick yobazı mıyım? sırf 2001 eskiden çekilmiş diye mi beğeniyorum? veya nolan'ın interstellar'ı uzay macerasını sildi attı diyenler, onlar yobaz mı? sırf nolan'ı beğenmek günümüzde moda diye mi beğeniyorlar? milyonlarca dolar harcanan ama alt metinde bir sosyal mesaj vermekten uzak filmler vs. düşük bütçeyle çekilen ama çok kaliteli toplum eleştirisi yapılan filmler şeklinde karşılaştırsak hangisi daha öne çıkar? çıkmalıdır?

    gördüğünüz gibi ben interstellar'ı eleştirip, uzay macerasını göklere çıkarırsam, sırf uzay macerası kubrick tarafından çekildi diye, 1968 yılında yayınlandı diye beğenen bir yobaz olacağım. uzay macerasına "bir bok anlamadım" deyip, interstellar'ı göklere çıkartan kişi de sırf kubrick'i beğenenler elitist, entelektüel diye, interstellar'a milyonlarca dolar harcandı diye, şu anda nolan'ı beğenmek moda diye filmi beğenen yobazlar olacak.

    ancak eğer ben bu tartışmada neden uzay macerasını üstte tuttuğumu temellendirerek açıklarsam, neden nolan filmleri veya interstellar abartılıyor bu konuda "tartışılabilir" "tartışmaya elverişli" bir şeyler söylersem o zaman bazı insanların yobazlık radarından çıkarım ve tartışırız.

    son olarak da şu konuya değinmek isterim. demokrasi iyidir diye 300 yıl önce deseydiniz sizi halk değil, mevcut yönetim asardı. bir insana gidip de, senin o tahtta oturandan ne farkın var demek, o kişiyi düşünmeye sevk etmek o kişinin nefretini kazandırmaz, tahtta oturanın nefretini kazandırır. fransız devriminden sonra krallıkla yönetilen ülkeler, sırf fransa'daki "pislik ideoloji" kendi ülkelerine yayılmasın diye fransa'ya savaş açtılar. sonra başlarına napolyon diye bir bela aldılar o başka günün konusu. bugün o ülkelerin hepsinde kraliyet soyu ya artık yok, veya varsa bile gücü sembolik. bugünkü insana da gidip monarşiyi övemezsiniz. çünkü bu sefer yönetici yerine o kişi sizi kovalar.

    not: tüm bunları okumayıp, veya okuyup da umursamayıp "bana ne, sana ne, ben illa eleştirebilmek için o konuda araştırmak, entelektüel olmak zorunda mıyım? başlarım klasik müziğine de rus edebiyatına da." diyebilirsiniz. ama tüm yazıda anlatmaya çalıştığım gibi bu çok doğal, çok demokratik bir ifade özgürlüğü hakkı olur o kadar. ünlülerin eleştirilemezliği gibi bir şey olmaz.