• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (4.65)
ıssız adam - çağan ırmak
alper 30'lu yaşlarda, gurme sayılacak düzeyde yemek kültürü olan kendi restoranının sahibi iyi bir aşçıdır. lüks yaşamayı seven, işinde başarılı ama özel yaşantısını her gün farklı kadınlarla birlikte olduğu için düzene koyamamış; hayatını, yaptığı yemekler, günübirlik ilişkiler, paralı kadınlar üçgeninde yaşayan birisiyken hayatının akışı, bir gün beyoğlu'nun arka sokaklarında, aradığı eski plak için bir kitapçıya girmesiyle değişir. ada 20'li yaşlarının sonlarında, güzel, çocuk kostümleri tasarlayıp diken, alper'in modern yaşamının aksine çok mütevazı, hayatta fazla inişleri çıkışları olmayan genç bir kadındır. bir gün eski bir kitabı bulabilmek için beyoğlu'nda dolaşırken alper ile ayni kitapçıya girer. çapkın bir adam olan alper, ada'nın güzelliğinden etkilenir ve ada'yı takip etmeye başlar. ada'nın aradığı kitabı bulmuştur. ilk sayfasına telefon numarasını yazar. ada'nın iş yerine kadar devam eden takip, alper'in tanışma bahanesiyle aldığı kitabı ada'ya vermesiyle son bulur. ada ve alper'in yaşamlarında ilk defa karşılaştıkları tutkulu aşkın ilk sinyalleri bu kitapla başlar. alper kopamadığı özgür hayatının içersinde ada'ya yer açmaya çalıştıkça, yaşamının daraldığını fark eder. aşkı ve özgürlüğü arasında kalan alper'in sessiz çığlıklarını duyamayan ada, kendini aşkın rüzgârına kaptırmıştır bir kere. yaşam bir kere daha aşk oyununun perdelerini ada ve alper için açacaktır. ıssız adam, modern hayatın yalnızlaştırdığı insanları anlatan, yemekler, anneler, eski şarkılar ve aşk üzerine bir film.


  1. bu filmdeki anne figürü dikkate değerdi. en çok o aklımda kalmış.
    abi
  2. izlenedigim ve cok ekstrem bir durum olmazsa da izlemeyecegim 'filim'. yani atlantikte gezi teknemde guneslenip okuz karasi sarabimi icerken somalili korsanlar tarafindan kacirilip, devlet sifrelerini vermem icin islence yapilirken izletirlerse belki o zaman izlerim. yani su filmi izlemek benim icin hannibal lecter olup doktor chilton tarafindan gospel programi izletilmekle es deger. cunku o kadar gina geldi issiz adam muhabbetinden. filmde gidilen kafelerin ne kadar uber yerler olduguna kadar icimiz disimiz issiz adam doldu. anlamazdim ah anlamazdim...
    doris
  3. kendisine çok küfrettirmiş bir adamdır. bu yüzden film de son derece başarılıdır.
  4. her zamanki gibi çağan ırmak' ın kaygılarına yenilen film.

    öncelikle bu film hayatımın filmi diyen ergenler eksisini vererek devamını okumayabilir. bununla zaman kaybetmeyin zira hoşunuza gidecek hiçbir şey yok devamında.

    her türk filmine olduğum gibi bu filme de büyük bir ön yargıyla baktım ilk başta, sonra bir gün inadımı kırdım ve izledim. beklediğimden çok daha iyi başladı film. milletin bayıldığı benimse berbat bulduğum incir reçeli ve o ayardaki romantik/duysugal/dram türleri arasında gidip gelen filmlere kıyasla yapmacıklıktan uzak sahici bir ilişki filmi vardı karşımda. ama ilk sahneden itibaren bir çağan ırmak kaygısına yenileceğini gösteriyordu film aslında.

    hemen yeri gelmişken şu çağan ırmak kaygısını açıklayayım kendimce; bu adamın izlenmek gibi ciddi bir kaygısı var. yok öyle değil. elbette her yönetmen filmini izlensin diye yapar, elbette her yazar okunsun diye yazar ama bazı yönetmenler/yazarlar vardır ki onlar kendi söylemek istediklerini bir kenara bırakıp insanların duymak istediklerini çekmeye/yazmaya başlarlar. anlaşılamamaktan korkarlar ve anlaşılmak uğruna basitleştikçe basitleşirler.
    daha net anlatayım; çağan ırmak forumlarda, sözlüklerde yer alan ''bu adamın neresi ıssız lan hatunu götürüyor'' ya da 20 küsür yaşına geldiği halde hala geniş düşünmeyi başaramayıp, cinselliği aşamayıp salt abazan erkek güdüsüyle filme bakan ve ''erkek kızı s.kip bırakıyor işte yaa'' minvalinde cümlelerle filmini yorumlayanları görsün ve ondan sonra ne kadar basitleştiğini, anlaşılmak uğruna, izlenmek uğruna seviyeyi nerelere çektiğini, derinlerde yüzmek varken olayı nasıl da yüzeyselleştirdiğini anlasın. halbuki hiç bu toplara girmese, bu kadar kaygıyla film çekmese daha az izlenecek ama daha çok övülecek. izleyen kimse ''adamın neresi ıssız lan ehehe'' geyiği yapmayacak. tercih tabii yine de.

    filme dönersek; dediğim gibi iyi başladı film, iyi gitti. müzik seçimleri, tempo, oyunculuklar, replikler, mekanlar iyiydi sonra anne girdi işin içine. benim içinde film orada bitti. annenin çocuğun dünyasından ne kadar uzak olduğunu her sahnede gözümüze gözümüze sokmaya başladı çağan ırmak. izlerken alper' den önce ben bağırdım o kadına yeter artık diye. alper' den önce ben terk ettim ada' yı.

    ne gerek vardı çağan ırmak? bıraksaydın da biz alper' in tam olarak ada' yı neden terk ettiğini anlayamasak olmaz mıydı? bıraksaydın da alper hakkında biraz kötü düşünsek olmaz mıydı? o anneyi hiç filme sokmasan ve alper' in kaygılarını, hayata bakışını annesi ile yaptığı telefon konuşmalarına sıkıştırsan olmaz mıydı? ama olmazdı değil mi? o zaman insanlar empati yapmazdı. alper' i haklı bulamazdı, ama sen her zamanki gibi davranarak her karakterin aslında ne kadar iyi olduğunu bize gösterdin. bravo(!) bir sürü ıssız adamlar yarattın. filmi izleyen herkes beni anlatıyor dedi alper için mesela ve hatta buna dayanarak filmi hayatının filmi ilan eden de çok adam gördüm. çağan ırmak da tam olarak bunu istedi zaten filmi çekerken. aman herkes anlasın, aman kimsenin anlamadığı yer kalmasın, aman alper' i kötü sanmasınlar, aman aman aman... bu kadar kaygı bana çok fazla geliyor.

    özetle; iyi olabileceği halde kaygılar sonucu sıradanlaşan, basitleşen bir film. ben ilişkileri hala woody allen' dan izlemeye devam edeceğim demek ki. allah ona uzun ömür versin, bol bol film çeksin.
  5. herkesin bir zaman bir şekilde sevdiğinden ayrı düşmüş olduğu ve içinde onunla yaşanacak bir olası hayatın keşkesini taşıdığını bilen ve bunu ticareten iyi kullanan fim. ötesinde pek bir değeri yok
  6. kullanılan soundtrackler sayesinde sükse yapan, hikaye açısından ise klişeye kaçan bir konu seçilen film. ama unutmamak lazımdır ki, klişeler her zaman tutar.

    hikayede tek üzüldüğüm kişi anne karakteridir. yazık, oğluna bak, anaya bak.

    hele son sahnesi vardır ki evlere şenlik.
    !---- spoiler ----!

    yıllar geçmiştir. adam hala maldır. kız hala maldır. kız, yurtdışına gitmiş, evlenmiş barklanmış arkadaşıyla buluşmuştur. kadın çocuklarının fotoğraflarını gösterirken bir bakarlar ki adam çıkar ortaya. ağır çekim birbirlerine yaklaşırlar.
    "mırıba..."
    "mırıba... nasılsın?"
    "ii sn?"
    "iyi..."
    falan filan derken kadın, arkadaşının çocuklarını kendi çocukları gibi kakalar, çok mutluı bir imaj çizer. vedalaşırlar derken dönerler birbirlerine özlem ve tutkuyla sarılırlar. tekrar ayrılrlar, adam nereye gideceğini unutur bir şekilde taksim'de kaybolur.

    !---- spoiler ----!

    bu sahne bambaşka türde olabilirdi. yaşadıkları aşkın hiçbir büyüklüğü yoktu. trajik hiçbir konu yoktu. tanışırlar, sevişirler, birkaç ay takılırlar, kız büyük bir ilişkiye girdilerini düşünürken adam kısa keser. sonra adam yaptığından pişman olur.
    kız kendisini mutlu gibi gösterir.

    söylenecek çok söz var. benim birkaç eski ilişkim bundan daha dramatikti. bu kadar drama yapmamıştım.
    heyhat, hayat bazen çok sıradan.
  7. son sahnesinde ağladığım, sonra tekrar izleyip tekrar ağladığım film. filme bayıldım diyemem ama son sahnesine bayıldım, anlamadığım tek şey gösterdiği fotoğraftaki çocuklar arkadaşının mı? ben kendinin diye hatırlıyorum... bi de filmden sonra kadın-erkek herkeste artan ıssız adam triplerine diyecek bi şey bulamıyorum.
  8. ergenliğini tamamlayamamış bir adama aşık olan kadınların terk edilmeleri üzerine "biliyorum, sorun bende değildi ve asla beni unutamayacak" tesellisine tutunmalarına katkı sağlayan film.
    (bir arkadaşımdan biliyorum.)

    *****

    not: sinemaya gitmek tek kişilik bir faaliyettir.