1. devleti işkillendirmeden yavaş yavaş ihtiyacımız olan kadar üretecektik aslında, bilemedik.

    5 litrelik bidon neyimize yetmez dedim, küpler dolusu şarap yaptınız.

    haftada 2-3 ufak rakı bize yeter dedim, konu komşuya hediye ederiz dediniz litrelerce yaptınız.

    hayvan gibi şaaptınız beyler, hayvan gibi şaaptınız.

    tatar ramazan gibi bozdular düzenimizi.
    sevindirdiniz dar günde bizi üzenimizi.
    sıkacaktık evde üzümümüzü
    tekelde görüşürüz beyler, içim yanıyor.
  2. bir insan ülkesinin bürokratik yapısından tiksinir mi? vallahi bana artık kusma geldi!

    bir devlet düşünün, parasal işlemin döndüğü her alanda ve olayda "benim de avantamı vereceksin" mantığıyla vergi topluyor. "rakı mı yapıyorsun sen evde? gidip marketten alıp benim vergimi de vereceksin! vermezsen aha bak etil alkolü zehirli hale getiririm" diyor. yarın millet evde üzümden alkol damıtmaya başlar bu devlet ya üzüme ötv koyar ya da bireysel üzüm alımına kota falan getirir!

    bir devlet düşünün, sırf siyasi rant uğruna "şu kadar memur alacağız" diyor ama o memurların maaşını nasıl ödeyeceğini düşünmüyor. daha doğrusu ödüyor ama öderken halkın bir diğer kesiminden bunu kesiyor. hem de namertçe! milleti birbirine düşman ediyor. eskiden insanlar memura saygı duyardı. şimdi kimse kimseye hiçbir şey duymuyor. hatta çoğu kişi memurlar için "benim vergimle maaş alıyor, ona zam yapmak için benim harcamalarımdan daha çok vergi alınıyor. allah belalarını versin" diye sövüyor!

    bir devlet düşünün, asgari ücreti artırıyor, "prim oranını düşürelim, işverenimiz külfet altına girmesin, hem çalışanların maaşı artsın hem de işverenimiz zorlanmasın" da demiyor. nasılsa ben devletim mike mike vereceksiniz diyor, kendi eliyle işçi çıkarımlarını artırıyor. hele de asgari ücretin zurnanın son deliği olduğunun farkında değil! (mesleğim gereği asgari ücretle çalışan çok kişi ile muhatap oluyorum kime sorsam "abi 900 lira alıyorduk ama geçiniyorduk, şimdi 1400 alıyoruz geçinemiyoruz" diyor. adamlar maaşlara zam yapınca ekonominin düzeleceğini zannediyor)

    bir devlet düşünün, servet artışı üzerinden, bir yılda elde edilmiş gelirler üzerinden vergi almıyor, alamıyor, almak istemiyor (bir tarafı yemiyor) cehennem kütüğü özal'ın bu milletin başına bela ettiği kdv üzerinden namertçe vergi topluyor (ötv yi saymıyorum bile) ve öyle bir de topluyor ki, en temel madde olan "su" daki kdv oranı %8, ama git pırlanta al kdv yok, ötv hiç yok! sanki pırlanta çok temel ihtiyaç! hani harcama üzerinden vergi alırsın ama bunun da bir düzeni olur. kendi adamların pırlanta işi yapıyor diye pırlantadan kdv'yi kaldırmazsın. ya da insanlar bir ürünü fazlaca satın alıyor diye o ürüne hemen ötv koymazsın. ya da ne biliyim, duşakabinden trt payı almazsın!

    aklınıza gelebilecek her konuda bunu genişletebilirsiniz.

    hangi konuda ele alırsanız alın, yapılan işte hep bir kesimin ölümüne kayrıldığını, diğer kesimin de ölümüne sömürülüğünü görürsünüz! hukukun, idare yönetiminin, devlet siyasetinin, vergilendirmenin evrensel ilkeleri vardır. ciddiyetli ve haysiyetli bir devlet yönetimi hangi düzenlemeyi yaparsa yapsın insanların temel hak ve özgürlüklerine, bir kesime imkan verirken öbür kesimin ezilmesine müsaade etmez. ama başımızdakiler değil devlet adamı davar bile değil! pazarda hıyar satamayacak kadar kabiliyetsiz, beceriksiz, bilgisiz, cibiliyetsiz, şuursuz, karaktersiz ne kadar adam varsa başımızda! sadece iktidar da değil! özellikle ana muvafakat partisinde de çok sayıda var bunlardan.

    bir de zekâmızla dalga geçiyorlar! neymiş dünya bizi kıskanıyormuş!

    yav he he

    yurttaşının evde ürettiği içeceğinden bile vergi almaya çalışan, alamayınca hammaddesine zehir karıştıran devleti kıskanıyor dünya! ölüp bitiyorlar bizim için!

    nefret ettim artık!

    hukukun evrensel ilkelerine, insanların temel hak ve özgürlüklerine küstahça yaklaşan bu bürokratik sistemden bıktım!

    keşke ortanın az üzerinde yabancı dilim olsaydı bir an durmazdım bu ülkede. o kadar usandım. ve ne yazık ki yeni jenerasyonun da (mensup olduğu kesim fark etmez) şuursuz bir şekilde geldiğini görünce bu ülkenin düzeleceğine dair hiçbir inancım da kalmadı.

    [zorunlu not: bu işler bana mı bu kadar koyuyor sadece bilmiyorum. düşüncelerinizi özelden filan yazarsanız memnun olurum. yani bakıyorum en beğenmediğimiz yunanistan'da birkaç sene önce birtakım düzenlemeler yüzünden halk sokağa indi hükumet düzenlemeyi geri çekmek zorunda kaldı! bizde adamlar arabadaki ötv'yi %160'a kadar çıkarıyor kimsede tık yok! hayır anlamıyorum. ya ben çok zavallı durumdayım ya da millet parayı koyacak yer bulamıyor. bizde neden böyle kitlesel tepkiler olmuyor anlamıyorum. insanlar korkuyor, ohal vs. diyebilirsiniz ama bakın illa sokağa inilsin demiyorum. pasif direniş sergilenebilir. mesela istanbul'da bir hafta kimse arabasına akaryakıt almasın, ne biliyim kimse bir hafta avm'lere gitmesin. hani bu yapılsın diyeceğim ama pompalanmış, insanların kişiliklerini ve şahsiyetlerini üzerinden gerçekleştirdiği bir tüketim çılgınlığı da varken nasıl olacak bilmiyorum. starbucks bardağını instagram story'sine koymak için eli ayağı titreyen adamlardan da pek bir direniş bekleyemiyorum açıkçası!]
  3. son yıllarda tarımsal etil alkol satışı patlama gösterdi, vatandaş %96'lık etil alkol'ü %40'lara seyreltip içine de anason yağını basarak rakısını içiyordu. hazırlanan yöntem kolay olduğu için talep arttı. aslında içtikleri pek rakı değil ama insanları bu yola iten yüce devletimiz halkı ağır vergilere mahkum edince vatandaş da bir şekilde yolunu buldu. bira kiti alan genç sayısında da bir artış var. benim gibi kimya severler de şarabını rakısını üretmeye çalışıyor. bunun için de tarımsal etil alkole değil üzüme ihtiyacımız var. (bir de bakır imbik olsa şahane olur, düdüklü tencere diyeyim ve bakır boru düzeneği) olayımız damak tadına hitap edecek lezzetler arayışı.

    düşünün yüzyıllardır süren bir geleneğe hükümetin müdahalesi bir yere kadar olabilir. ülkede üzüm, kayısı, incir, arpa, pancar şekeri olduğu sürece fermantasyona müdahale edecek bir kuvvet şuan için yok.

    diğer taraftan bahsi geçen etil alkol'ün; macrocenter gibi premium marketlerde satışının olması;
    mahalle büfesinden ise 70'lik yeni rakı'sını alan yurdum adamı için lüks market gibi yerlerin de hikayeden tırışka olduğunu bizlere göstermiştir.