1. adalet eşitlik demek değildir öncelikle. her insana, insan oluşundan ötürü eşit davranılması insan hakları konusu literatüründe geçerlidir ancak adalet konusunda sekteye uğrayabilir. birçok örnekle açıklanabilir bir durum. bu konuda da aym başkanı doğru söylemiş. ama ne amaçla söylediği tartışılır tabii.

    anayasada hukuk devleti olma kurallarında "adalette eşitlik" de vardır. burada kastedilen eşitlik hiçbir zümre, hiçbir mercii bulunduğu konum itibariyle bir ayrıcalık sağlayamaz; herkes eşittir. ancak diğer yandan kendini savunabilme özgürlüğü olmayan ya da daha net tabirle reşit olmamış kişiler, akıl sağlığı yerinde olmayan kişiler vs. pozitif ayrımcılığa sahiptir. fakat ne cinsiyet, ne meslek, ne konum ne mensubu olduğu din, parti bir eşitlik kıstası olamaz.

    5 lirası olan bir vatandaş ile 1000 lirası olan vatandaşa aynı vergi uygulandığında bu eşitliktir ama adil değildir.
  2. toplumsal kurallara göre ödeşmek.

    bir gün buna rehabilitasyonu katabilecek miyiz diye çok merak ediyorum. fakat kendine her şeyi hak görecek şekilde yetiştirilmiş insanlardan rehabilite olmalarını beklemek şimdilik bir hayal gibi.
  3. adalet bir ilke, moral, amaç olarak haklı ve haksızın ayrımı, haksızlıklarla mücadele, hak arayışı, başkaldırma, direniş şekillerinde toplumsal yaşam içerisinde yaşantıdan kaynaklı olarak gerçekleşen bir insanlık arayışıdır. haksızlıklar karşısında hak arayan bireyin amacı olarak düşünüldüğünde adalet toplumun istediği fakat gerçekleşemeyen yahut toplumun istemediği yahut gerçekleşmiş farklı türde uygulama, hüküm ve muamelelere dairdir. adalet kavramı ilk çağ filozoflarından itibaren günümüze dek toplum bazında bir erdem olarak tartışılmaya başlamış, eşitlik ve özgürlük kavramlarını da yanında daima barındırmıştır.
  4. adalet/sizlik hasebiyle "hukuk iktidarın fahişesidir"^:bakunin^ sözünün gizli öznesidir adalet.
  5. anayasaların ve yasaların aslında iktidar ve sermaye sahiplerini (kapitalistler, zenginler) güçlerini ellerinden alamasınlar diye halka ya da bir diğer deyişle gücü elinde bulunduramayanlara (ezilenler, proleterler, yoksullar) karşı korumak için yazıldığı ve yapıldığı bir dünyada yaşıyoruz.

    insan hakları evrensel beyannamesi yazılmak zorunda kalınmış devletlere karşı bireylerin haklarını korumak için. ne yazık ki yazılı olarak böyle bir belgeye ihtiyaç duyulması bile uygulanmasının ne kadar güç olacağını gösteriyor.

    ceza yasaları, suçu ya da suçluyu ortadan kaldırmıyor. ekmek çalanın gözünün yaşına bakılmıyor ama bankaları hortumlayanlar devletin korumasına mazhar oluyor. eril adalet öldürülen kadını değil öldüren erkeği mağdur gösterip cezasını hafifletmekle uğraşıyor.

    söz konusu iktidar sahipleri olmadığında, adalet yalnızca "suçlu"nun kim olduğuyla ilgileniyor, "suça" iten sebepler ve gerçekler yargı sisteminin ilgisini çekmiyor.

    yasaların uygulanmasında korkunç bir çifte standart var ve kendi hazırladıkları yasalara bile aykırı davranmaktan hiç çekinmiyorlar. örneğin, bu zat hergün gözümüzün içine baka baka yalan söylüyor, sağa sola hakaret yağdırıyor, soyumuza sopumuza küfrediyor. ama gidip kendisi hakkında hakaret davası açamıyoruz. oysa kendisine yönelik en küçük bir eleştiri bile hakaret kapsamında değerlendirilmekle kalmıyor kapınızda terörle mücadele ekiplerini buluyorsunuz.
  6. avukatı olmadan yargılanan biri belki de ceza alacakken avukatıyla birlikte mahkemeye çıkınca cezadan kurtulabiliyor. bu da beni düşündürüyor. diyelim ki hepimizin vicdanına göre ilgili kişi cezayı hakediyor. o zaman avukat yokken adalet tecelli etmişti de avukat olunca adaletten sapıldı mı? ya da diyelim ki ilgili kişi cezayı haketmiyor. avukat olmazsa cezayı hak eden kişi olacakken avukat olunca ceza almasına gerek olmayan kişi mi oluverdi?

    adalet konusunda avukatın fonksiyonunu anlamakta zorlanıyorum. kişilerin hakkını savunmak mı yoksa adaleti manipüle etmek mi anlayamıyorum. avukatlar bizim bilmediğimiz kanunları da bildiği için kanuna göre haklı veya haksız olduğumuzu da bilebilir. ama kanunları bilen bir kişi daha var ki o da hakim. o halde hakimin fonksiyonu nedir? ya da biz avukat tutamazsak hakkımızı bilmediğimiz için mağdur olmayı haketmiş mi oluyoruz? ya hakkımızı yeterince savunamazsak? daha iyi avukat hakları daha iyi savunur. yani daha çok para verip daha iyi avukatı tutan kanun önünde daha mı haklıdır? peki bir insan hakkını yeterince savunamazsa mağdur olmaya mahkum mudur? bu durumun güçlü olanın güçsüzü yediği orman kanunlarından farkı nedir?

    yazarken farkettim de insanların adalet dediği şey çok suni ve uyduruk. gerçek adalet ancak vicdanlarımızla temin edilebilir. ama vicdanı olmayana gerçek adalet de suni adalet de fayda etmiyor.
  7. latinlerin konu hakkında çok güzel iki adet deyişi var.

    - dünya yıkılsa da bırak adalet yerini bulsun.
    - dünyanın yıkılmaması için bırak adalet yerini bulsun.
  8. "adalet; iktidar sahiplerinin, verdiği kararları meşrulaştırmak için kullandığı bir terimdir"
    böyle demişti biri.
  9. şu anda olduğu biçimiyle anlamak doğru değilde, ideal anlamda ne anlaşılması ve olması gerektiğini uzun zaman önce platon'un açıkladığı kavram: ''adalet herkesin kendi işini yapmasıdır.''

    çünkü; adaletsizlik, bir kimsenin yada çoğulun, bir başka kimseye yada çoğula yaptığı kötülüğe karşılık, haksızlığa uğrayanın zararlarının tanzim edilmesi, kazanç sağlamaya girişenlerin ise -nitekim birinin haksızlık yaptığını söylerken, eylemin sonucunda ki kazancını değil (ne ki kazanç değil kayıp, hatta kurbana yarayan bir sonuç da söz konusu olabilir), kazanç sağlamak uğruna giriştiği art niyeti referans alırız- cezalandırılmaları konusunda ki kararlar ile ilgilidir. öyleyse bu kararları alan kimse yada başvurduğu yasa, buna göre de yasa koyucu, o işi bilmediği için çıkar adaletsizlik; ayrıca, bu kimseler yetkilerine hakim de, çıkarları uğruna ya kötüye kullanıyor ya da hakikati çarpıtıyorsa, bu sefer yasayı uygulayanın kendisi için neyin iyi olduğunu bilmediğini, yasa koyucunun da ülküye göre toplum için neyin iyi olduğunu bilmediğini, bir gün aynı ahlaki yozlaşmanın kendilerine de tecelli edeceğini unuttuklarını düşünürüz. eğer adaletsizliğin doğası buysa, adaletin en pratik tanımı için platon haklıdır.
  10. içerisinde duygular bulunmamalıdır. somut kanıtlarla bir sonuca varılmalıdır. fakat günümüzde daha çok intikam almak amacıyla kullanılmaktadır.

    adalet, haklı ile haksızın ayırt edilmesiyle sağlanır. kutsal kitapların hepsinde adalete ve adil olmayla alakalı bölümler bulunur.

    aristoteles’in hareket noktasını eşitlik kavramı oluşturur. ona göre, herkese eşit davranmak adalet için yeterli değildir. bir hukuk düzeni güçsüzleri koruduğu ölçüde adaletli olabilir. örneğin, günümüzde kişinin tükettiği herhangi bir maldan alınan katma değer vergisi adil bir vergi değildir. çünkü kişinin gelir düzeyini dikkate almamaktadır. buna karşılık, kişinin geliri üzerinden alınan ve gelir düzeyi yükseldikçe vergi oranının da arttığı gelir vergisi daha adil bir uygulamadır.

    eski yunan düşünürü platon’a göre adalet en yüce erdemlerden biridir, insanın ve devletin temel davranış kuralıdır.

    18. yüzyılda aydınlanma çağı düşünürleri adalet kavramını daha dar biçimde tanımlamışlardır. onlara göre hukuka ve hukuksal eşitliğe uygunluk adalet için yeterlidir.