1. tavsiye ettiğim aileden ayrı olanıdır. yani eve çıkmak şart değil, yurtta da kalıyor olabilirsiniz. ya da bir arkadaşın yanında. ya da "hostel"de. aileden ayrılmak, özellikle ergenlik çağının tam da alevli döneminde, kişisel pusulanızı ayarlamak için bulunmaz nimet. avrupa'da ailelerin on sekiz yaşına gelen çocuklarını belli bir harçlık ile evden ayırdıklarını gördüm. kaldığım "hostel"de ailesi bir iki mahalle yanda oturan bir çocuk vardı.

    asıl argümanın "aile"nin ne olduğu ile ilgili olduğunu düşünüyorum. biz türk toplumu olarak aileye düşkün ve daha çok anaerkil bir yapıya sahibiz. bu kötü bir durum değil; hatta ben bunun iyi bir avantaj olduğunu düşünüyorum. aile yapısı kuvvetli toplumların insani duyguları daha gelişgindir. ailesine bizimki gibi yakın ve kuvvetli bağlarla bağlı bireyler ileride daha hoşgörülü ve affedici olabiliyorlar. ha, diyeceksiniz ki “biz niye böyle bir toplum olamadık peki?” onu başka bir başlık altında yorumlamak gerekir.

    kanımca en büyük sorunumuz yapıştırılmış yaftalardır. öyle çok derin düşünmenize de gerek yok; gayet cinsiyetçi şekilde “kız gibi” ya da “erkek gibi” tavırlar ayırım için yeterlidir. kızlar bulaşık yıkayabiliyor olmalıdır, erkekler odun kesebiliyor olmalı. erkekler çoraplarını hep çıkarıp bir yerlere atarlar, kızlar çikolata ellerinde, ağlayıp duruyor olmalıdırlar. bunlar hep çizilmiş, anlatılmış, öğretilmiş, taklit edilmiş bir kısır döngü gibidirler. tıpkı “eee, artık askerlik de bitti, ne zaman evleniyorsun?” ya da “kızım, yaşınız geldi, hadi bir çocuk yapın artık” döngüleri. biz sadece yaşımızın bu döngüler içine ne zaman gireceğini bekliyor gibiyiz. “senin yaşındakiler hödö hödö oluyor sen hala …” gibi.

    “aile ile yaşamak mı ayrı yaşamak mı” sorunundan nerelere geldin dediğinizi duyar gibiyim; temel sorunumuzun ne olduğuna değinmeye çalışıyorum. aile kötü değildir. hepimizin kurmaya çalıştığı şeydir aile. çocuk yetiştirmek döneme göre değişebilir ve hatta değişmelidir. bundan 40 yıl önce çocuğun evde oturmasının bir anlamı yokken bugün dışarı çıkması çok tedirgin edici olabiliyor. nasıl ki dünya değişiyor çocuk yetiştirme yöntemleri de değişmek zorunda. annem hep “biz sizi şöyle yetiştirdik, şu zorlukları çektik” felan derdi. bu zorlukları çekmeyen aile var mıydı bundan 40 yıl önce? 40 yıl önce piyasada yokluk vardı. toplumsal sıkıntılar vardı. artık bilgi çağı ile teknoloji sayesinde çoğu temel ihtiyaç ulaşılabilir ve ucuz oldu. eskiden çocuk için bir ayakkabı alacak paranız olsa bile istediğiniz ayakkabıdan bulamayabilirdiniz. aslında herhangi bir şey isteyemezdiniz bile. ne varsa ona talip olunurdu. şimdi kapınıza getiriyorlar, beğenmezseniz geri götürüyorlar. (ben bunu “külkedisi”ne benzetiyorum. ayakkabı kime olacak diye kapı kapı dolaşıyorlar gibi.)

    insanların hayata daha çabuk adapte olabilmesi için hayatın içine girmesi gerekir. herkes annesinin dizinin dibinde oturmak ister; isteyen otursun hatta. hatta oturabilen otursun; ama vicdan azabı felan da duymasın. oturun. en kafanızın çalıştığı, en çılgın, en hareketli, en ekonomik olarak rahat, en araştırmacı, en dengesiz döneminizde annenizin dizinin dibinde oturun.
  2. açık ara tek başına yaşamak.
    aileyle birlikte yaşamak sizi bağımlı kılar, sorumluluk duygunuz gelişmez, kendi ayaklarınızın üstünde durabildiğinizi hissedemezsiniz, çocuklukta oluşan alışkanlıklar sürdürülür, tabi böylesi bir açıdan daha rahattır ama gelişmenize izin vermez.
    tek başına yaşamak evdeki düzenin tamamen size ait olması, evde hayvan besleyebilme, istediğin saatte girip çıkma, eve arkadaşlarını davet edebilme gibi birçok özgürlüğü barındırır ve sizi güçlü kılar.