1. devlet tiyatrolarında oynayan, 3 kişilik bir ilişki ağını anlatan oyun.

    herkes birinden alacaklıdır ilişkilerde, ön düşüncesi ise yola çıkarak, ilişki içinde almak-vermek, karşındakine bir şeyler katmak onu geliştirmek ve ayrılık sonrası bu dengenin sorgulanması gibi anlatımı biraz karışık duran ama esasında basit bir konuya sahip.

    üzerinde durulması ve düşünülmesi gereken, hoş diyaloglar mevcut olsa da başından itibaren olacakların sahne sahne öngörülebilmesi, son kısım başta olmak üzere pek çok kısmın gereksiz uzatılarak sündürülmesi duyguların zirve yapmasına engel oluyor.

    yine de kötü değil, keyifli izlenir.
  2. başka bir realist oyun daha!
    aslında naturalist desem daha doğru olur.
    şimdi bu realist-naturalist oyun yazarlarının tek derdi gerçeği olduğu gibi vermek olduğundan oyunun argümanından çok sahnedeki dekora odaklanıyorum ben ister istemez
    hal böyle olunca da dönemi için devrimci görünseler de artık zamanımızda son derece demode kalıyorlar
    oyunun argümanının 'kadınlar güvenilmez yaratıklardır' olduğunu da es geçmemek lazım
    yine de sözde sansürsüz devlet tiyatrolarımızın aynı repertuarı ısıtıp ısıtıp önümüze çıkardıklarını
    düşününce bunlar sezon içi kesinlikle izlenilmesi gereken oyunlardır
  3. august strindberg “kadın kafa bakımından erkekle eşit değildir. kadın uygarlığın inşasında gereksizdir, çünkü erkek görevini ondan daha iyi anlar; ve evrim kuramına göre, cinsiyetler arasındaki fark ne kadar büyük olursa, çocuklar da o kadar güçlü olur ” diye yazan bir adam. fırtınalı ve çok sorunlu ilişkiler yaşamış. oyunda strindberg'in kadın nefreti benim açımdan çok aşikardı. ama şöyle yazmış biri hakkında: "strindberg kadından değil, kadına bağımlı olan varlığından nefret etmektedir. strindberg’i çıkmaza sokup onu çılgınlık noktasına getiren şey, bu kendine olan nefretidir." belki de sahneye koyan bu kadın nefretine odaklanmayı tercih etmiş olabilir. öte yandan feminist bir bakış açısıyla sahneye konulan oyunları da var. mesela miss julie.