1. 1685`de orta çağın dini eziyetleri sonucu göç etmek zorunda kalan fransız protestanı, huguenot topluluğunun küçük bir kısmı. londra`daki ticari guild kısıtlamalalarından rahatça kaçınabileceklerini umarak, şehrin doğu ucunda kendilerine öncelikle bir yerleşim alanı benimser. irlandalı ve fransiz göçmenlere, ipek dokuma atölyeleri kurularak ayrılan bu alanın adı spitalfields dir.

    1832`de başlayan kolera salgınıyla beraber, huguenot topluluğunun başlattığı ipek ticareti büyük bir sekteye uğrar. londra nın uğranmaması gereken tarlabaşı`sına dönüşmekte hiç zaman kaybetmez. 1888 - 1894 yılları arasında, şiddet kültüründen nasibini alır; merkezindeki dorset street hepimizin bildiği `jack the ripper` cinayetlerinin başlangıcına tanıklık eder. jack london itchy park benzetmesiyle the people of abyss kitabında tam da bu muhitten bahseder.

    20. yüzyılın başlarında azalan yahudi nüfus yoğunluğu ve tekstil endüstrisi için patlayan bengali göçmen akınıyla bölge tekrar eski kalabalığına ulaşır.

    1994 te stuart trevor ve kait bolongaro tarafından kurulacak olan allsaints, içindeki karanlığı ve fransız dokusunu kurulduğu yer olan spitalfields`in geçmişine borçlu. ve bu borcu içerisinde gelişimini tamamladı. sokaklarında jack the ripper`ın kol gezdiği bir muhitte karanlık kalabilmek gayet olağan. haliyle doğal olanın kendini ifade etmeye ihtiyacı kalmıyor.

    her markanın çıkışı olduğu gibi, düşüşü de sert olabilir. allsaints başlangıcında londra nın içinde bulunduğu o tarihteki müzik ve moda akımları sebebiyle kendine british punkvari bir yer edinmiş olabilir. ama hiç bir zaman tüketicinin favorisi değil. yani ingilizce tabiriyle, not commercial.

    mağaza açmak yerine, harvey nichols ve harrods`da satılarak başlangıcını yaptı. 1997 de ilk açılan mağaza ve kendini kanıtlamakla geçen on yılın ardından, 2 ortağın hisselerini de 1981 kuruluşlu ; karen millen zincirinin kurucu ortağı kevin stanford satın alarak, bol bol el değiştirmeli bir döneme başlangıç yapmış oldular. 2006 da açılan web sitesini takiben, ingiliz modasına yaldır yaldır giren ve aynı zamanda `french connection`, house of fraser ve debenhams gibi markalarda da büyük hisse sahipliği olan izlandalı baugur grup %35 hissesini satın aldı. bildiğimiz süpermarketçiliğin izlanda versiyonundan almış yürümüş ve gitmiş olan bu grup, izlanda hükümetiyle sorunlar yaşaması sebebiyle sahibinden olunca, sanırım hisseler grubunda ülke değiştirmesiyle izlanda bankalarına devrediliyor yahut el konuluyor.


    tüm bu değişikliklere rağmen hızlı ve agresif bir büyüme izleyerek amerika piyasasına girilmesinin faturası ağır oluyor. bu faturaya izlanda daki kredi ishali büyük bankaların kamulaştırılmasıyla sonuçlanan kriz eklenmesiyle, üreticilerine para ödemekte zorlanıp batmanın eşiğine geliniyor.

    nisan 2011 de, markanın bu durumu fırsat olarak görülüyor. bilinirliği yüksek olarak örnekleyebileceğim; kokoş markası jimmy choo ve ingiliz restoran zinciri wagamama nın sahibi ( artık değil ) ek olarak amerika nın gelişmiş boyner i american apparel yatırımcısı lion capital tarafından £105m karşılığında; 2000 çalışanı, 63 mağazası ve 47 satış noktasıyla birlikte adeta kurtarılıyor.

    2012 de kevin stanford a sepet havası yapılıyor. ve yerine eski burberry çalışanı william kim getiriliyor. o günden bugüne benim gördüğüm ve takip ettiğim kadarıyla aşırı bir sıçrama gerçekleştirmiş değiller. ama herkesin giyeceği birşey olmak zorunda da değiller.

    türkiye de markayı kanyon harvey nichols de bulmanız mümkün. tshirt fiyatları yurtdışında 20€ - 40€ aralığında. baskıları dayanıklıdır, çeyizlik perdelerinizle 90 derecede yıkamadığınız sürece 2 sene civarında solmadan idare eder. genellikle portekiz de üretilir. kumaş kalitesi inceliğe ve hafifliğe dayanır. bu incelik dolayısıyla ilk seneden sonra dönme veya yıpranma yapabilmekte.

    mağazalarının ön vitrinleri genellikle dikiş makinaları ile doludur. berlin de mağazası vardır ama barcelona da yoktur. sanırım bu giyim tarzının depresifliğinden ötürü soğuk avrupa şehirlerine yayılmaktalar.

    ülkemizde dikkat çekmişse bile; malesef bu dikkati acun ılıcalı nın her survivor sunuşunda giydiği kurukafalı tshirtlerle borçluyuz.