1. tanıl bora'nın cumhuriyet gazetesine geçenlerde verdiği # röportaj çeşitli ortamlarda epey paylaşıldı. röportajın reel politika ile ilgili şu kısımı, özellikle kendine muhalif diyenler açısından dikkate değer:

    "...Türkiye’deki bu yeni rejimin en büyük felaketlerinden biri insanları kendi gibi bildiği dışındaki kimseyi dinlemez, duymaz, giderek insandan saymaz hale getiren bir basınç yaratmış olması. Muktedir ideolojinin en önemli aletlerinden biri bu. Bununla mücadele etmek gerektiğini düşünüyorum. Buna karşı başka bir ahlakla, başka bir dille durmak ve ille kendi gibi olmayana hitap etme iddiasını korumak gerekir. Çok zor olduğunu farkındayım. Bizzat bunu imkansızlaştırmaya çalışan bir propaganda stratejisi hüküm sürüyor..."

    neden bunu 'anadolu çomarı' başlığı altına yazıyorum?

    muhalif cenahta 15 temmuz darbesi ertesinde sokağa dökülen kitlenin niteliğiyle ilgili epey tartışma olmuştu. roni margulies gibileri kitlenin kendi kaderine sahip çıkma cesaretine şapka çıkartırken pek çok başkaları kitleyi faşizan güdülerle harekete geçen tehlikeli ve karanlık bir sürü olarak görme eğilimindeydi.

    bu başlığın altında yazılanlara göz atınca, sözlükteki genel eğilimin de yukarıdaki yaklaşımlardan ikincisi olduğu aşikar. darbe günlerinde dilim döndüğünce bu tavrın yanlışlığını anlatmaya çalışmıştım ancak büyük tepkiyle karşılaştım. bunun nedeni konuyu tanıl bora'nın yukarıda alıntıladığım pasajı kadar naçizane anlatamamam (umarım).

    (son zamanların moda tabiriyle) sevgili kardeşim,

    sen 'göbeğini kaşıyan adam' dedikçe akp daha da güçleniyor, sen 'koyun' dedikçe akp daha da güçleniyor, sen 'anadolu çomarı' dedikçe akp çok daha güçleniyor.

    çünkü akp'nin seni dönüştürmeye çalıştığı tipoloji bu! akp'nin oy aldığı kitle, senin gibilerin aşağılamaları sebebiyle bir koruyucuya ihtiyaç duyduğu yanılgısını taşıyan kitle. akp senin çatışmacılığından besleniyor. bak yukarıda ne demiş: Muktedir ideolojinin en önemli aletlerinden biri bu. seni kendin dışındakileri insandan saymaz vaziyete getiriyor. akp bu çatışma üzerinden nemalanıyor.

    bak çatışmayı besleyen bu tipleri hapise de tıkmıyor. mesela neden akp'lilere sabah akşam küfreden yılmaz özdil hapiste değil de kadri gürsel hapiste? neden mesela antipatik bir imajı olan sırrı süreyya hapiste değil de kucaklayıcı bir yaklaşımı olan selahattin demirtaş hapiste? çünkü bu tipler toplumdaki kutuplaşmayı besleyen tipler. iktidar açısından yararlılar yani.

    çıkış ne peki?

    standart bir akp'li son bir kaç yıldır yolsuzluk, fetö, komplo, montaj, darbe, terör, patlama, dış mihraklar ve benzeri uyarıcılarla süreki bir acil durum/endişe/alarm modunda yaşatılıyor. adamların son bir kaç senesine bak, iyiye, güzele, insanın yaratıcı tarafına, sanata, sükunete dair hiç bir şey yok. koca bir sıfır. daha önümüzde referandum var, sonrasında genel seçimler var, sonra cumhurbaşkanlığı seçimler var. yani bu olağan üstü hal psikolojisi 2019'a kadar sürecek. bir insan böyle yaşabilir mi? yaşabilir ama sürekli yaşayamaz. en azından uzun süre bu şekilde yaşayamaz.

    işte bir muhalif olarak yapman gereken önüne gelene 'anadolu çomarı' yaftası yapıştırmak yerine buraya oynamak: sürekli içinde tutuldukları olağan üstü psikolojinin dışında huzurlu ruh hallerinin mümkün olduğunu göstermek, bu insanları içine düştükleri hengameden çıkış yolu için bir el uzatmak.

    bu insanlara mantıkla yaklaşmayacaksın. bir şeylere ikna etmeye çalışmayacaksın. siyaset hiç konuşmayacaksın. bu insanlara duyguyla yaklaşacaksın. günaydın diyeceksin, gülümseyeceksin, şakalaşacaksın, birlikte müzik dinleyeceksin, yemek tarifi alıp vereceksin, memleketteki yaylalardan bahsedeceksin, iyilik, sanat ve güzelliğe temas edebilen bir algıya sahip olduklarını hatırlatacaksın. insan olmayı hatırlatacaksın. bunun huzurunu hissetmelerini sağlayacaksın. trafikte kavga etmek yerine yol vereceksin. okulda, iş yerinde fırsatın varsa yardımı esirgemeyeceksin. eğer öğretmen veya doktorsan, kendi çocuğuna nasıl ihtimam gösteriyorsan onların çocuğuna da öyle davranacaksın. öyle ki sonunda desinler ki 'içki içiyor ama iyi adam' veya 'başı açık ama iyi kadın'. eminim ki bir süre sonra kendi hayatlarına bakacaklar, sonra italya'ya tatile giden bilal'in hayatına bakacaklar, sarayda yaşayan reis'in hayatına bakacaklar ve diyecekler ki 'yahu biz ne için savaşıyorduk, ne için kavga ediyorduk, unuttuk, çektiğimiz bu eziyet niye?' çünkü bu adamların yaşadığı gibi uzun müddet yaşamak gerçekten mümkün değil arkadaşlar.

    dünyayı iyilik kurtaracak diye naif görünen bir söz var ya. doğru.