andre gide

Kimdir?

andré paul guillaume gide (22 kasım 1869 paris - 19 şubat 1951 paris) fransız yazar. 1947 yılı nobel edebiyat ödülü sahibi.

ilk yılları

gide, 22 kasım 1869 tarihinde paris, fransa`da dünyaya geldi. babası protestan ve köylü kökenli, annesi katolikti. 8 yaşında paris'te alsace okulu'na gönderildi. sık sık hastalandığı için öğrenimi kesintiye uğradı. gide henüz 11 yaşındayken (1880) paris üniversitesi`nde hukuk profesörü olan babasını kaybetti. ailedeki kadınların etkisi ve annesinin katı otoritesi altında büyüdü.

1889'da okuldan mezun oldu. yaşamını yazarak geçirmeye karar verdi.yazı hayatına 1891’de 21 yaşındayken yayımladığı andré walter'in günlükleri(les cahiers d'andré walter) ve narsis üstüne inceleme ile başladı. ama ikisi de başarısız bulundu.

1893'te kuzey afrika gezisine çıktı. arap dünyasının tümüyle farklı değerleriyle tanıştı. fransa'ya döndüğünde oradaki katı victorya dönemi yaşantısının olumsuzluklarından rahatsız oldu. 1894'te tekrar kuzey afrika'ya gitti. burada oscar wilde ve lord alfred douglas'la tanıştı. onların yüreklendirmesiyle baskı altında tuttuğu eşcinselliğini kabul etti. annesi hastalanınca fransa'ya döndü.

1895'te kuzeniyle evlendi. 1896`da normandiya`da bir komüne belediye başkanı oldu.

1900 sonrası

1908`de bazı seçkin yazarlarla birlikte nouvelle revue française adında bir edebiyat dergisi kurdu. 1916`da 16 yaşındaki marc allégret ile sevgili oldu. marc allegret ile eşcinsel ilişkisi ailesinde huzursuzluk yarattı. eşi gide'nin kendisine yazdığı mektupları yok etti.

i. dünya savaşı yıllarında kızılhaç ile gönüllü insani kuruluşlarda çalıştı. 1923'te ilk feministlerden ünlü elizabeth van byyselberghe ile olan yasak ilişkisinden tek çocuğu kızı catherine doğdu. 1924 yılında corydon adlı homoseksüelliği savunan bir kitap yayımladı, fakat eser ilk etapta kınandı.

1925'te fransız ekvator afrikası'na gitti. burada gördüklerinden de etkilendi. dönüşünde sömürgeciliği eleştiren yazılar yazdı. 1925 yılında yayımladığı kalpazanlar gide`nin en önemli eserlerinden biri olarak görülür. 1926`da otobiyografik eser olan "si le grain ne meurt"u yayımladı.

komünizme ilgi duydu. 1936'da büyük umutlarla gittiği sovyetler birliği'nden hayal kırıklığı ile döndü. 1938'de eşini kaybetti.

ii. dünya savaşı'nın başlamasından sonra 1942'de tekrar kuzey afrika'ya gitti. savaşın sonuna kadar burada yaşadı. 1947'de oxford üniversitesi'nden "edebiyat doktoru" unvanı aldı. aynı yıl kasım ayında da nobel edebiyat ödülü'nün sahibi oldu. 19 şubat 1951'de yaşamını yitirdi.

özellikleri

yaşamı boyunca toplumsal ve bireysel ahlakın en önemli ölçütünün, bireyin içtenliği ve kendisini tanıması olduğunu savundu. edebi, siyasal ve toplumsal sorunlara karşı hoşgörülü bir tutum benimsedi. genel ahlak anlayışının karşısında bireysel özgürlüklerin savunucusu oldu. ama aynı zamanda 19'uncu yüzyıl fransız edebiyatının en önemli hümanist ve ahlakçı yazarı olarak tanındı. düşüncelerindeki bütünlük ve soyluluk, üslubundaki arılık ve uyumla fransız edebiyatının saygın isimleri arasında yer aldı.

eserleri

katolik kilisesi andré gide'in eserlerini 1952 yılında yasak kitaplar listesi'ne koymuştur.



  1. "nathanael, her birimizin derdi hep kendimizin bakmasından, gördüğümüzü de kendimize bağlamamızdan gelir. her şey bizim için değil, kendi kendisi için önemlidir. gözün bakılan şey olsun."

    "bütün kafa yorgunluğun, ey nathanael, zenginliklerinin çeşitliliğinden geliyor. hepsinin içinden en çok hangisini istediğini bile bilmiyorsun ve biricik zenginliğin yaşam olduğunu anlayamıyorsun."

    "gün onda ölecekmiş gibi bak akşama; sabaha da her şey onda doğarmış gibi.
    her an yeni olsun gördüğün. bilge kişi her şeye şaşan kişidir."

    cümlelerini yazmış olan, döneminin en ruha dokunan kişilerinden birisidir şüphesiz.
    zadig
  2. hiçbir zaman parlak bir konuşmacı olmadım; salonların hafifliği, anlayışları, hoşlanamayacağım bir şeydi; bununla birlikte, eskiden kimi salonlara pekâlâ gidip gelmiştim, ama o zamanlar ne kadar uzaklardaydı! o zamandan beri ne olmuştu? başkalarının yanında kendimi durgun, üzgün, küskün, hem rahatsız edici, hem de rahatsız buluyordum. görülmedik bir talihsizlikle, daha o zamanlarda bile gerçek dostlarım saydığım sizler de paris'te değildiniz, üstelik uzun zaman dönmeyecektiniz daha. sizlerle daha iyi mi konuşurdum? beni benden daha iyi mi anlardınız? ama içimde büyüyenler üzerinde söylediklerimin nesini biliyordum ki daha? gelecek son derece güven vericiydi benim için, kendimi böylesine geleceği egemen saydığım hiç olmamıştı.

    hem daha anlayışlı olsam bile, kendim için hubert'de, dıdier'de, maurice'te, benim kadar sizin de tanıyıp yargıladığınız daha birçoklarında nasıl bir destek bulabilirdim? onlara kendimi anlatmamın olanaksızlığını çabuk anladım. daha ilk konuşmalarımızda, yapay bir kişi rolü oynamak, yapmacık görünmek korkusuyla, hâlâ "ben" sandıklarına benzemek zorunda olduğumu gördüm, beni buna zorlayanlar da onlardan başkası değildi; rahat etmek için, benim diye gösterdikleri düşünce ve beğenileri sürdürüyormuş gibi göründüm, insan aynı zamanda hem içten olup hem de içtenmiş gibi görünemez.

    ayrı yol - andre gide