1. aileyi oluşturan iki sözcüğe çok yabancıyım. biri "anne" diğeri "baba"..

    On altısında nişanlanır. Bizimkinin dört yıllık askerliği bitince yirmisinde evlenir. Dayı çocukları olur. Evlendiği gece, yaşanılanları anneannemden öğreniyorum. Yıllar sonra. Bunu bildiğimi annem bilmez hâlâ. Bizimki hem dövmüş hem de... Dilim dönmüyor sözcüğü söylemeye.

    Ertesi gün olur. Annem gider annesinin yanına. Anlatır olanları. Anneannem ise "senin yerin kocanın yanı, babanın yüzünü eğme," deyip gönderir kapıdan. Kaçıncı dayaktır kim bilir kaçıncı olaydır, ilk çocuğunu kaybeder. Nedense en çok bu abimi severim. en çok onu özlerim.

    Ne zaman görsem gözündeki morluk hiç soğumaz. Mesela bir keresinde beni döverken bizimkinin önüne atardı, dokunma kıza bana vur derdi de gıkı çıkmazdı. Ben de görmemek için kendimi tuvalete kilitlerdim. Hala bu huyum devam eder. Ne zaman bir şey olursa ya tuvalete ya da banyoya kaçarım. Bir kez olsun ağzından "of" çıktığını duymadım. Bir kez olsun bağırdığını görmedim. Bu yüzden annemin sesi yoktur.

    Aradan yıllar geçti. Hep aynı döngü. Aynı çemberin içinde üç kardeş olduk. Her birimizi korumaya çalıştı. Yoruldu, bitkin düştü. En son kanser oldu. Ve yaşadığı bütün her şeyi silip süpüren kanser hücrelerini mutlulukla karşıladı. Bana her zaman "çok mutluyum kızım," dedi. Bizimki ortalıklarda yoktur. arada bir gelir. geldiğinde odaya çekilir. annemi de alıp. o gece hiç uyumam. bazen iyi ki sağırım diyorum. bazen kulağımdaki cihazları da çöpe atasım gelir. Hikayeyi bildiğimden beri "anne" diyemem. çünkü kendisi orada değil. ve benim yaşadıklarım, annemin yaşadıklarının yanında hiçleşiyor. her şey çok bambaşka. hem sevmek istiyorum hem yabancılaşıyorum. ama tanrı yeniden dünyayı yaratırsa ben yine yine yine annemin rahmine düşmek isterim. bir tek onun kızı olmak isterim. bir tek onun...

    Annemin ağladığı tek türküdür..
    arda boyları - şükriye tutkun