1. kültür ile ilişkili olduğu su götürmez bir gerçek; ancak mevzunun yalnız kültür olmadığı sözlerden anlaşılabilir. batı kültüründe müzikal anlamda arabesk müzik çıkaracak bir gelenek olmamış, olamamış. doğu ise dinden tutun toplumsal ayaklanmalara kadar çok daha acılı, çok daha farklı duyguları açığa çıkaran olgularla yüzleşmiş. iki tarafın bu denli ayrık oluşu coğrafyadan ibaret değil.

    insan var ama bu demek değil ki batı insanı doğudakinden farklı bir şey deneyimliyor aşk acısı çekerken; ifade etme şekli ve kelimeler başka. e haliyle müzik de başka, enstrümanlar başka, sesler başka. arabesk müzik insanın en yüzleşmekten kaçındığı - sebebi de çok basit görünmesi sanıyorum liriklerin bu kadar 'orada' olan ama bu kadar imkansız olanı anlatmasından - en basit ihtiyaçlarının dillendirilmesinin normal şartlar altında gerçekleşmemesinin bir sonucu. alkol alınca bağırarak eşlik edilmesinin en büyük sebebi bu mudur? freud'a sormak lazım.

    arabesk müziği, müzikal anlamda küçümseyen modernist dünyaya da iki çift lafım var: doğu'nun sesi ve yeteneği misal öyle azer bülbül'den ibaret değil, ki kendisi çok şahsına münhasır bir müzisyendir; bugün batı müziğinde iki iç sızlatan tını duyunca ''aa adamlar yapmış diyorsak'', o adamların esin kaynağının bu topraklarda olduğunun ayırdında olmak lazım. orhan gencebay'ın zamanında kimsenin kullanmadığı bir saz tonunu dünyaya tanıtmış olduğu gerçeği üzerinde bir durup düşünmek lazım. arabesk'in kışkırtıcı etkisinin opera'dan çok da farklı olmadığını gerçekten dinleyene kadar.
  2. nurdan gürbilek'in "kötü çocuk türk" kitabı "ben de isterem" başlıklı bir denemeyle başlar. bu denemede nurdancığım 1970'li yıllarda ve sonrasında arabesk kültürün türkiye'de hangi nedenlerle ve koşullarda sevilip yaygınlaşmaya başladığını anlatır. 70'lerdeki boynu bükük ve saygılı orhan gencebay'ın 80'lerde yerini "ben de isterem!" diye çırpınan ibrahim tatlıses'e bıraktığını söyler ve bu değişimin, dönüşümün sosyolojik arka planını irdeler. konu, "sen varoşsun ben aristokratım"ın ötesinde ele alınmalı bence.

    yine de,

    "sen rüyalar âleminde
    yeni aşklar hevesinde
    bense yine uykusuzum
    bir sabahçı kahvesinde"

    diyor ve kendimi ferdi'nin ağlak sesiyle baş başa bırakıyorum.
  3. kim ne kadar kötülerse kötülesin herkesin zaman zaman içinde bulunduğu duruma veya hissettiği duyguya uygun bir arabesk şarkı vardır. her ne kadar arabeske burun kıvırsa da insanlar herkesin bir zamanlar diline birkaç arabesk şarkı sözü dolanmıştır.

    arabesk müzik yerden yere vurulur ama dinlenilir. bu bihter'i ahlaksızlıkla ve topluma kötü örnek olmakla suçlayıp aşk-ı memnu'nun reytinglerini tavan yaptırmaya benzer.

    düşünecek olursak orhan gencebay: " şaşıran sen mi yoksa ben miyim bilemedim/çıkmaz bir sokaktayım yolumu bulamadım/öyle bir dert verdin ki kendime gelemedim." diye ifade ederken derdini, orhan veli kanık'ın ifade tarzı şöyledir:

    "bilmem ki nasıl anlatsam;
    nasıl, nasıl size derdimi?
    bir dert ki yürekler acısı
    bir dert ki düşman başına.
    gönül yarası desem...
    değil!
    ekmek parası desem...
    değil!
    bir dert ki...
    dayanılır şey değil!"

    game of thrones izleyenler bilir. jon snow der ki: "bazen farklı yollar, aynı kaleye çıkar." bu da onun gibi. insanlar farklı şekillerde acıya karşı koyar, farklı yollarla yarasını sarar. sadece kiminin yarası derindir. fazla kanar, bandaj tutmaz. kiminin yarası küçük bir yara bandıyla kapanır. arabesk derin yaraların bandajıdır. ne de olsa çoğunluğunu kaybedenlerin ve bir yerinden bir şekilde yara almışların oluşturduğu bir ülkenin çocuklarıyız.
  4. kuz
  5. cevabı arabesk müziğin ortaya çıkış nedenlerinde aramak gerekiyor. cumhuriyet dönemi müzik politikaları gereği yasaklanan türk musikisi yerine radyolarda tek tip batı müziğinin yayınlandığı dönemlerden geçtik. arap ezgilerinin müziğimize giriş serüveni insanların bu dayatma sonucu frekanslarını doğuya çevirmeleriyle başladı. bir dayatmanın sonucu olarak ortaya çıktı ancak bir dayatma değildi. bugün bu müziğin karakterize olduğu düşünceler doğuşunu hazırlayan sebeplerle korelasyonel ilişkilidir.
  6. tanzimat dönemi ve izleyen yıllarda yazılan romanlara bakın hep kahramanlar, ölür intihar eder, çıldırır, beyin humması gibi enteresan hastalıklara ama özellikle vereme yakalanırlar.
    müzik de roman gibi hayatın iz düşümüdür.
    toplumda be varsa müziğin ritmine vurur.
    ne kadar acı, karamsarlık o kadar arabesk demektir.
    yanlış anlamaların önüne geçelim bu yazdıklarımla bu müzik tarzını ve dinleyenleri
    eleştirmiyorum. tüm yazdıklarım anlamak adına!
  7. melankoli ve umutsuzluk, hemen hemen alkol ve uyuşturucu ile eşdeğerdir. sürekli unutmaya çalışan bir beyin melankoli ve umutsuzluk ile beslenir ve arabesk müzik, tiner, hap gibi öğelere ulaştırır insanı zorla. lokal ve ulusal kültürde de yatkınlık var ise bu tip eğilimlere sonuç doğl olarak kötü olur.

    klasik müzik ya da rock müzik dinleyen insan, arabesk müzik dinleyen insanı aşağıladığı ya da onu birey yerine değil de hayvan olarak gördüğü anda zaten çatışma başlar.

    biri ulaşılmak istenen, diğeri de kaçmak istesen bile kaçamayacağın birşeye dönüşür.
    huni
  8. herkesin müzik dinlemekten beklentisi farklı. kimi dans etmek için müzik dinler, kimi de efkarlanmak için. insan ikisine de ihtiyaç duyuyor bazen. galiba insanın müzikten beklentisi efkarlanmak olunca sevilen müzik de arabesk oluyor.
  9. insanlarımızın sadece vokali dinlediğinden dolayıdır. yok sevdiğim için acı çektiren şarkı işi hikaye. ben size ne müzikler dinletirim gitar resmen acıyı tarif ediyor. ama milletimiz müzik konusunda bilenmemiş olduğundan sadece vokali duyuyor arkadaki aletlere kulak kabartmıyor. pop müzik de o yüzden aynı altyapıdan oluşturulan saçma sapan müziklerden oluşuyor.