• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (7.90)
arrival - denis villeneuve
film, ordu dilbilimcisi dr. louise banks'in hikayesini anlatıyor. bir uzay gemisi dünyaya iniş yapınca dünya adeta sarsılır. amaçlarının ne olduğu bilinmeyen uzaylılarla iletişim kurmanın yolları aranmaya başlar. uzaylılarla iletişim kurması için ordu dilbilimcisi dr. louise banks çağrılır. doktora yardımcı olması için de fizikçi ian donnelly seçilir. ikilinin artık en önemli görevi uzaylıların barışçıl mı yoksa istilacı mı olduğunu belirleyebilmektir. bu süreçte bir diğer zorluk da ordunun ısrarcı bir şekilde saldırı yanlısı olması olacaktır.


  1. 2010 yapımı içimdeki yangın filmiyle aklımızı başımızdan alan prisoners ve sicario filmleriyle bu başarısını sürdüren denis villeneuvedan yine iddialı bir film. bilim kurgu ve gizem öğelerini barındıran filmin başrollerinde amy adams, jeremy renner ve forest whitaker yer alıyor. 2011'deki oscar ödüllerinde incendies filmiyle nasıl kazanan olmadı bilmiyorum ama bu sefer bence oscarı alacak.

    edit: vizyon tarihi de 11.11.2016
  2. öncelikle filmi izleyin. filmi kesinlikle izleyin. filmi başından sonuna kadar "bir bulmaca çözüyorum" düşüncesiyle, sabır içinde izleyin.

    ikinci olarak film için bilim-kurgu türünde deniyor ama bu filmin türü bence felsefi. hatta doğrudan dil felsefesi (bkz: selam olsun wittgenstein reise!)

    öte yandan filmin bazı bölümlerinde müzikler gereksiz perdedendi. ve ayrıca kimi hollywood imgeleri de yok değildi. ki bunun için yapacak bir şey yok; çünkü artık bu satıyor. durum malesef böyle...

    bundan sonrasında anlamlı şeyler yazabilirim yazamayabilirim de. bilemiyorum boh da çıhabilir ama bu tarz uzaylı (bizim gezegenimize ait olmayan varlık) konulu filmlere, bilim-kurgu kitaplarına ya da bunlara benzer başka şeylerle ilgili geniş kapsamlı bilgiye haiz değilim. neyse hadi film değerlendirmemize başlayalım.

    !---- spoiler ----!

    evet, bu zamana kadar uzaylıları bizden daha zeki, daha bilgili ve dolayısıyla daha gelişmiş olarak hayal ettik. ya da daha saldırgan. yani hayal ettiler. bilim-kurgu yazarları. bu, zaman boyunca hep bu şekilde, "ışınsal" (bkz: geometrik terim olan ışın) olarak ilerledi. ki tam da bu konuda film, ana fikirlerinden biri olan "dil ışınsaldır." düşüncesiyle, bilim-kurgu tarihine koca bir "hasssiktir" (bkz: evet, üç s var) çekmiştir. çok iyi, çok da güzel etmiştir.

    çünkü heptapodlar bizim gelişmiş olarak gördüğümüz modern dillerimizi konuşamaz, anlayamazlar. çünkü onların konuştuğu dil zaman kipi olmayan "ilkel" çekimlidir. (ışınsal dil; zamanı, olmadığı bir şey gibi, yani ışınsal olarak ilerliyor gibi algılamamızı sağlar.) [hal böyle olunca bütün bilim-kurgu tarihi de ışınsal bir düşünce sistemiyle, uzaylıları her konuda bizden daha yetkin şekilde hayal ederek ilerlemiştir.]

    ve aslında filmin ilerleyişi de zamanı bu şekilde algılamamıza sebep olur. filmin girişi aslında filmin bitişinden sonraki bir zaman dilimini anlatır. ama filmin sonuna kadar yönetmen izleyiciye filmin ışınsal olarak ilerlediğini düşündürmüştür.

    oysa heptapodlara göre, dillerinden çıkarım yaparak; zaman ışınsal olarak ilerlemez. ileri ve geri sarabilir. (hannah ismi ve ismin açıklaması bunun için kullanılan bir imgeydi zannımca.) zaman ileri ve geri sarabiliyorsa "zaman yoktur" da diyebiliriz. (bkz: rusların heptapodlardan öğrendiği yegane şey)

    "offer weapon"
    louise, heptapodlara dünyadaki amaçlarını sorduğunda aldığı cevap; silah öneri/si. sonrasında cama yakınlaştı, abbott louise'e onlar gibi yazmayı öğretti. ve hemen ardından castello bütün heptapod dilini cama yazdı.

    patlamadan sonra louise gemiye tekrar gittiğinde castello ile arada cam olmadan, onların tarafında konuştu. castello şöyle bir şey söyledi; "you have weapon, use it." (silahın var, kullan onu.) ve "weapon opens time." (silah zamanı açar.) bana göre burada "silah" olarak bahsedilen şey heptapod dilidir. ve altında şu düşünce yatar:
    "language is the most powerful weapon" (dil, en güçlü silahtır.) ve heptapod dili dünya dilleri gibi ışınsal değildir. çok yönlü ve çok boyutlu bir dildir.

    filmde bu düşünce zero-sum game kavramıyla desteklenir. "dil, iletişimi doğurur. iletişim varsa ve eğer kullanılırsa herkese, her tarafa kazanç sağlar." win-win muhabbeti. ve herkesin anladığı dil/iletişim tarzı farklıdır. tıpkı çinli general gibi. heptapod dili de sahip olduğu çok yönlülük ve çok boyutluluk özelliğiyle bu çeşitliliği kolayca sağlamaktadır.

    ki zaten filmin içinde izlediğimiz birkaç "flashforward"da louise'in öğrendiği heptapod dilini başka insanlara da öğrettiğini görürüz. ve bunun sonucunda da çinli generalle yüz yüze konuştuğu sahnenin ait olduğu zamanda dünya barışı tarzında bir birliğin sağlandığını anlarız.

    karakter odağına girdiğimizde louise, film boyunca; bir kızının olduğunu, kocası tarafından terk edildiğini, kızının hastalığa yakalanıp öldüğünü görür. castello ile yaptığı son konuşmada bu gördüğü şeylerin kendi geleceği olduğunu anlar...

    tam burada, filmin sonunda yönetmen elimize sağlam bir düğüm bırakır:
    insan, bile bile ladese düşer mi? ya da sonunun boktan bir yere çıktığını bildiği o yola neden girer?

    !---- spoiler ----!

    gecenin bu vaktinde film hafızamda taze iken bu kadar oldu. film üzerinde düşünüp başka çıkarımlar yapabilirsem yorumu düzenleyeceğim.
  3. !---- spoiler ----!

    bana çok hoş bir şekilde vonnegut'un mezbaha no 5 romanını hatırlatan uzun zamandır sinemadan çıkınca yanımdaki insanla konuşmanın zor geldiği ilk film. yeni öğrendiğiniz bir dille güzel bir sohbetin tatminini yaşamak gibi.

    !---- spoiler ----!
    abrek
  4. amy adams'ın muntazam burnu'nu izleme hatrına seyredilirliği artmış film. amerikalılar şu uzaylılarla iletişim kurmaktan bıkmadı bizler de her seferinde bu tonga'ya düşerek izlemekten bıkmadık. altyazı dergisinin tongasına düştüm, iki arkadaşım süper film demişti ama beni sarmadı. sarmama sebebi aksiyon macera aradığımdan dolayı değil, misal bir k-pax var, kevin spacey hayranlığımın başladığı. bu film öyle de değil. insanlar etkilenmiş lafım yok benim için 5.5 puan ile hafızamdan silme yoluna gidiyorum.
  5. !---- spoiler ----!

    uzaylilarin neden geldigi sorusunun cevabi aslinda filmde gizli. biraz dikkatli takip edilirse anlasiliyor. size 3000 yil sonra ihtiyacimiz olacak diyor yani gelis amaclari dunyanin 3000 yil daha ayakta kalmasi. gelis amaclari insan oglunun kutuplasmasinin onune gecilmesi. zaten bu olaydan sonra da dunya barisi saglaniyor. isin gelecegi gorme, gorecelilik olayina hic girmiyorum. cogunuzun aklindaki neden geldiler sorusunun cevabi bu. bizi bir araya getirmek icin geldiler. cunku insanlik kendi kendini yok edecekti bu baris saglanmasaydi.

    icerdigi mesaj cok felsefik. dis bir mudahale olmazsa yakin bir gelecekte kendi turumuzu yok edecegiz gibi duruyor zaten.

    !---- spoiler ----!
  6. öncelikle...

    buyrun.

    sanırım beğenip beğenmemek arasında kaldığım nadir filmlerden biri olarak yer edinecek aklımda. hem de her bir parçasıyla.

    konusu beni tatmin etmedi. yani etti ama beklediğim şekilde etmedi. filmi izleme esnasında beklediğim, bunlar bunlar gösterilir mi dediğim hiçbir şey gösterilmedi. ama güzel bir twist ile taçlandırılıp bir de güzel bir felsefe yakalattı.

    ben bir filmi şu şekilde izlerim: yenilir yutulur tüm hatalarını ve çıkıntı noktalarını alabildiğim zevki baltalayana kadar kabullenerek ve yutarak izlerim. eğer bunlar olmuşsa ve filmden aldığım zevk film bitene kadar yüksek kaldıysa bittikten sonra bu hataları tartar ve ona göre bir yorum belirlerim.

    !---- spoiler ----!

    bu film öncelikle oyunculuk konusunda oldukça başarılı. ancak karakter konusunda sıkıntılı. filmde elle tutulur tek bir karakter var; louise. geri kalan her karakter her zaman arka planda ve bir geçmişe bile sahip değiller. o an varlar ve orada olmadıkları an çoğu hakkında pek bir düşüncemiz oluşmuyor.

    ve film, konusuyla ilgili baştan yanlış bir yönlendirme yapıyor izleyiciye. "aha uzaylılar geldi!" "şimdi ne olacak?!" "nasıl geldiler?!" "ne için geldiler?!" gibi sorularla meşgul edip duruyor direkt. ancak filmin sonunda görüyoruz ki uzaylılar geliyorlar, bir kadına dillerini öğretip zaman algısını değiştiriyorlar ve bu nasıl oluyor hiçbir fikrimiz yok çünkü fizikçi diye koydukları karakter sadece dili öğrenen kadının çocuğunun babası olmak için hikayede. kadın da bunu öğrendikten sonra gördüğü geleceği yaşamaya karar veriyor ve bu dili de diğer insanlara öğretmeye başlıyor. bu öğretme kısmını sadece kısa bir sahnede görüyoruz. bu arada dünyada bir barış ve birleşme ortamı oluşuyor, bunu da bir kısa haber sahnesinde görüyoruz. yani film, bunları boşver diyor, kadın diyor, bildiği halde diyor, yaşamaya devam etti diyor.

    !---- spoiler ----!

    filmden alınacak çok mesaj var, dikkat edilecek güzel noktalar var. ben sadece her birine ayrılan süre ve açıklamaları hakkında takılı kaldım, o kadar. yoksa oturur bir daha izlerim, hiç kötü değil öyle. beklentim daha değişikti.
  7. !---- spoiler ----!

    film bittikten sonra yunus emre'nin şu sözü aklıma geldi "söz ola kese savaşı söz ola kestire başı". film de yaşananlar en başından sonuna kadar bu sözün haklılığını ortaya koyuyor. bir de insanların popüler kültüründe etkisi ile ne kadar ön yargılı olabileceği de filmde çok güzel işlenmiş. "aha uzaylı istilası hepimizi öldürecekler" algısı ile dünya'da yaşanan kaos bence gerçekçi olmuş halbu ki gelen uzaylıların hiç bir zararı yok aksine sizin için geldik ve hatta louis içinde geldik diyorlar ama işte rusu, çini illa o nükleeri atacak.
    evet film bence gerçekçi olmuş mesela kriz anında üçüncü dünya ülkeleri ile süper güç ülkelerinin verdiği tepkiler gerçekten böyle bir şey olduğunda bu tepkilere yakın olacağını düşünüyorum.
    farklı bir film, farklı bir bakış açısı sunulmuş filmde çok mesaj var.
    insanlar konuşarak anlaşır artık şunu bir öğrenelim tee başka galaksiden yaratıklar gelip bize bunu anlatıyorlar.


    !---- spoiler ----!
  8. kesinlikle izlenilmesi gereken aksiyon ana unsur olmayan, felsefi yönü ağır basan film.
  9. (türkçe: geliş) 2016 yapımı bilim-kurgu filmidir.

    dünya dışı akıllı varlıklar gezegenimize gelirler. gelmesine gelirler, fakat onlarla nasıl iletişim kurarsınız ve bunu evrensel çapta başka ülkelerle birlikte çalışarak nasıl yürütebilirsiniz? işte tam burada devreye bir dilbilimci girer. filmin ana teması, dilbilimcimizin ziyaretçilerle kurduğu iletişim eksenindeki deneyimleri üzerinden aktarılmakta...

    !---- spoiler ----!

    filmin en dikkat çekici noktası, dilbilim ile zaman arasında bir bağlam kurulması. bir başka deyişle, geçmişin ve geleceğin bir arada olduğu bir zaman diliminin deneyimlenmesini bir sözcük (hannah) üzerinden bizlere vermesi; "hannah" sözcüğünü baştan ya da sondan okuduğunuzda aynı kavrama ulaşıyorsunuz.

    !---- spoiler ----!
  10. beklentiyi yüksek tutunca bir nebze hayal kırıklığı yaratacak, hiçbir önbilgi olmadan izlenirse ortalamanın üzerinde bulunabilecek bir film. ben birinci gruba dahil oldum, maalesef.

    her yerde bilim kurgu ve dilbilim konularının birleştirildiği bir film olduğunu okuduğumdan beklentim yüksekti. aslında çok da yanlış bir ön bilgi değil, türe ilişkin "uzaylı nasıl bir şeydir", "neye benzer" sorularına farklı bir bakış açısı sunan, başka yaşam formları ile karşılaşsak yaşayacağımız ilk sorunun ne olabileceğine kafa yormuş ve bu soruları oldukça makul akıl yürütmelerle cevaplamış bu film.

    !---- spoiler ----!
    iletişim kelimesi ilk etapta konuşmayı ya da teknoloji çağı çocukları olarak belki biraz da yazmayı çağrıştırıyor bizlere. oysa iletişim, karşıdakini 'anlama' ve kendini anlatma çabası ise, duygunun ve düşüncenin aktarılması ve alınması için en temel gereklerden birincisi herhangi bir temas iken diğeri de anlamak ve anladığını hissettirebilmek. işte filmin sağlam yeri burası. hektapodların 7 uzuvlu oluşları, dünya dillerini anladıkları halde karşı tarafın onları anlamalarını sabırla beklemeleri, iletişimin aradaki engeller kalktıktan sonra başlaması...ilişkinin ancak amy adams o kıyafetleri üzerinden çıkarınca, korkmadan yaklaşmayı seçince, hatta o cama dokununca başlaması...güzel detaylar.

    ancak işin diğer yanı, ki asıl odaklanmaya çalıştığı mesele olan iletişim ve bunun dilbilim bağlantısı bence eksik. sapir whorf hipotezine hafiften bir selam çakıp sonrasını oldu bittiye getirmek ve düzlemi abd bayrağı üzerine yaymak filmi yavanlaştırmış. en basitinden; sese değil piktograma yakın olan sözcük yazısı ile ifade edilen çince filmde bize gösterilen zaman algımızı değiştirecek o en güçlü silaha en yakın dildir; "ı walk" "you walk" diye amerikalı çırpınırken çindeki dil bilimci çözer o bulmacayı...sağlık olsun, neticede hollywood.
    !---- spoiler ----!

    kim izlemişse şu soruyu soruyor filmle ilgili: sonunun kötü biteceğini bilsen bile yine de aynı şeyi yaşar mısın? ben de hep aynı cevabı veriyorum...belli aralıklarla bunu yaşıyor ve adına da aşk mı ilişki mi...siz dünyalılar ne diyorsunuz? :)
    mesut