1. "before trilogy"nin ilk filmi before sunrise'da celine'in jesse'e söylediği bir şey vardı. kelime kelime hatırlamıyorum ama genel olarak şöyleydi; insan, karşısındakini ne kadar çok tanırsa, onun hakkında önemli veya önemsiz ne kadar çok şeyi bilirse; örneğin bir sırrını bilmekten tutun da, bir bakışının ne anlama geldiğini tahmin etmeye, çayını - kahvesini nasıl içtiğinden, nelere gülüp, ne zaman yalnızlığa ihtiyaç duyabileceğine kadar her şeyi, bütün incelikleriyle bilip, anlamaya başladığında aşık olur. bilmediğine değil, öğrendiğine aşık olur ve aşık kalır. bu celine'in söyledikleridir, ve benim de ondan sinsi sinsi kopya edip, katıldığım fikrimdir.
  2. biri ne zaman ağzıma s.çıyor, o kişiye çok bağlanıyorum, aşık oluyorum. tek sır bu bence.
  3. aşık olmanın sayısal olarak sınırıysa konu, insan aşık olduğunu net olarak tespit edebilir mi sorusu gelir aklıma. yok aşık olma eşiğiyse durum bir söz ya da ufacık bir şey yetebileceği gibi bazen karşıdaki dünyaları serer de dönüp bakmazsın. artık yazgında varsa o kisi, mutlaka seni ona, onu sana bir şekilde bağlamak için bir aşk, tutku çekim yasası devreye giriyor diye düşünmekten kendimi alamıyorum. yoksa insan neden çok farklı tipte ve karakterde kişilere aşık olsun ya da olduğunu sansın ki? hem aşkın izahı bile yapılamıyorken???
  4. eskiler boşuna dememiş "kavuşamazsın aşk olur" diye. çok beğenmek her zaman aşık olmak demek değildir. görürsün, beğenirsin, istersin, kavuşamazsın ve daha çok istersin (tabi bu karşılıklı olursa efsane). bence aşkın tanımı budur. çünkü tarihten, edebiyattan gördüğümüz örnekler de bunu söyler. zira mutlu aşk yoktur.

    hadi bu arada size de bir kıyak dinleyin siz karar verin.

    mutlu aşk yoktur

    mutlu aşk vardır

    edit: ben yorumumu aşık olmanın "sırrı" diye yapmıştım. nasıl okudum bilemiyorum. silmeyeyim ama kalsın böyle :/
  5. kişinin duygusallığı -ve tabii, dolayısıyla ahmaklığı- ile doğru orantılıdır.