1. ilk kez aşık olduğumu sandığımda 7 yaşındaydım, mahalleden birine böyle hayran hayran bakardım. en yakın arkadaşım dediğim kıza söyledim 3 dakika sonra kız yanımdan kalktı gitti. bir de baktım ki çocuk koşa koşa geliyor. boğazımı sıkıp havaya kaldırdı bir daha böyle bir şey duymayacağım diye. deli yürek, aynalı tahir falan meşhurdu o sıralar ona mı özendi ne yaptı bilmiyorum. ayaklarımı yerden kesti ama maalesef gerçek anlamda. o günden beri hızlı, öfkeli ve ihtiraslı aşklara yelken açmadım.
  2. elimde bir birayla balkonda oturuyorum. aslında içeride oturacakken birlikte türkü söyleyen bir kadın ve erkeğin sesine kayıtsız kalamayıp balkona çıktım. kendilerini görmüyorum, sadece sesleri duyuluyor. tahminimce yirmili yaşlarda iki insan içki masasındalar. son yarım saattir gülüyor, türkü söylüyor, sonra tekrar gülüp tekrar türkü söylüyorlar. adam derin derin iç çekiyor ara ara. mutlulukları, huzurları taa benim balkonuma dek yayılıyor. "siz hep böyle mutlu olun" diyorum kendi kendime.
    az önce yine gülüp birbirine çok yakışan sesleriyle türkülerini söylerken, bitmesine yakın adam tekrar içini çekerek "çok seviyorum be seni. ben seni çok seviyorum." dedi. öyle sahici, öyle güzel, öyle içtendi ki bir süre sustular birlikte. şimdi daha içten gülüyor, daha güzel türkü söylüyorlar.

    aşk güzel şey dostlarım. başkalarının aşkına tanıklık etmek bile çok güzel şey. ben kendi kadehimi önce bu iki genç aşığa, sonra sizlere kaldırıyorum. aşk, isteyen herkesi bulsun.
  3. yüzsüzlük, gurursuzluktur efendim aşk. işin tuhaf yanı geriye dönüp baktığında yapılan şeylerden utanılmamasıdır.

    mesela bugün çok güzel örneğini yaşadım. kız ne yazsam cevap vermiyor arkadaş. yazdıklarımı görüyor, cevap vermiyor ısrarla. o mavi tikler kalbime kalbime saplanıyor.

    uzun bir mesaj atıyorum, "bak," diyorum "konuşmak istemiyorsan söyle, böyle olmuyor, kendimi önemsiz hissediyorum" diyorum. 3 saat sonra ismimi söylüyor. ben tabi o an heyecandan gebermek üzereyim, ağlaklık yapıyorum kendi kendime. en kötü senaryoyu sırf gerçekleşmemesi için istiyormuş gibi görünüyorum. ben de onun ismini söylüyorum. yok arkadaş, çevrimiçi oluyor, mavi tik oluyor, facebook'ta online oluyor, cevap vermiyor inatla. isminin son harfini uzatarak söylüyorum, cevap vermiyor. yüzsüzlüğün dibine vurup isminin son harfini daha fazla uzatıyorum ve sonuna "ğ" konduruyorum, şaka yapmak amacıyla. yine cevap yok. sonra bir sitemli mesaj daha atıyorum, gene cevap yok. yok allah yok.

    her şeyi geçtim. lan ben leviathan'ı anlamak için 3 ayımı vermiş adamım. karamazov kardeşler'deki nihilist ögeleri saptamak için karamazov kardeşler kalınlığında üç kitap okumuş adamım. rusya'nın sosyoekonomik yapısının 19. yüzyıl rus romanına nasıl yansıdığını anlayabilmek için bir yıldan fazla zamanımı harcamış adamım. türk medeni kanunu'ndan, türk ceza kanunu'ndan kafamı kaldırmayan adamım. şimdi gelmişim whatsapp'ı, facebook'u dert ediyorum lan kendime.

    aşk budur efendim. aşk yüzsüzlüktedir, gurursuzluktadır. önemsenmediğin zaman yerin dibine girmektedir. lanet olası fedaraller.
  4. insanın kendi kendine yarattığı illüzyondur...
    ''beğendiğiniz bedenlere hayalinizdeki ruhları koyup "aşk" sanıyorsunuz...'' (shakespeare)
  5. yokmuş yaşı!
    burada yazan gençlerin büyük çoğunluğunun yolda görse belki de amca diyecekleri yaştayım. çok şey gördüm, yaşadım, onlarca kadın tanıdım, yüzlerce kez seviştim, binlerce dakika harcadım telefonda ki buna ankesörlü olanlar dahil, güzel kadınlarla kendilerinden daha bile güzel zamanlar geçirdim, çok yalan söyledim, kalpler kırdım, epey ah aldım, aldattım ve muhtemelen aldatılmışımdır da, sevdim ve karşılığında çok ama çok sevildim, dünyanın en güzel kız çocuğuna baba oldum, bazen evi terkettim, bazen de kovuldum, sıkıntıda olduğum anlarda kendimi teslim edeceğim yada kendisine dua ederek rahatlayacağım bir tanrım olsun istedim olmadı, hastalıklar atlattım, ameliyatlar geçirdim, her narkozdan ayıldığımda yanımda bekleyen kadın farklıydı, hepsini sevdim ama bunca yıl sonra şunu fark ettim ki hiç aşık olmamışım!
    yokmuş yaşı!
    halbuki hepsine kendilerini sevdiğimi söylemiştim, çoğuna aşık olduğumu sanarak zaman geçirmiştim. hiç olmamışım ki..iki ay öncesine kadar. filmlerde olan şiirlerde şarkılarda geçen midede uçan kelebekler gerçekmiş. uyanır uyanmaz aklına gelişi, yatmadan önce beraber geçirdiğin en güzel zamanların gözünün önünden geçişi, her telefon çaldığında "mı acaba?" deyişlerin hepsi gerçekmiş.
    yokmuş yaşı!
    araya uzun bir ayrılığın gireceği, yani aslında rüyanın biteceği, beraber geçirilen üç muhteşem günün son gecesi on santim uzağından kırk dakika boyunca izledim dünyalar güzeli yüzünü belki ufak da olsa hata bulurum diye ama bulamadım. gözlerimi kapatıp yüzünün her milimetresinde gezdirdim parmaklarımı dakikalar boyunca belki ayrıldıktan sonra aklımda kalır kolay unutamam diye ama keşke onun yerine daha fazla izleseymişim bana kimsenin o şekilde bakmadığı ve/veya bakamadığı o gözleri.
    yokmuş yaşı!
    ilk kez gittiğim o yerde son kez yaşıyormuşçasına geçirttiği zaman için teşekkür ettim kendisine. ufak bir süre ağladık beraber, o silerken kendi gözyaşlarını ben kıskandım onun parmaklarını benden daha erken davrandı diye. hayatımda bir kadının yanında ikinci defa ağlayışım belki yaşadığımız şeyin zorluğu, sonunun olmamaya daha yakın oluşu, aradaki engellerin bir insanın kaldırabileceğinden daha fazla olduğu gerçeği yada hepsi birden veyahut hiçbiri içindi, bilemiyorum.
    yokmuş yaşı!
    ama şunu çok iyi biliyorum ki; yıllar önce öylesine hayranlıkla, şefkatle, saatlerce, karşılık beklemeden, aşkla birisini izlemiştim ve her hangi bir duygunun hiç bir şekilde o hissin yanına bile yaklaşamayacağını varsaymıştım o gün çünkü izlediğim şey kızımdı ve o gün doğmuştu.
    yokmuş yaşı!
    şimdi yıllar sonra ben birisini neredeyse aynı hayranlıkla izledim, uzun bir zaman göremeyeceğim kendisini ama acısı bile güzel. hiç aklımızda yokken bir de şarkımız oldu son gece ve ben bazen kulaklıkla dinlerken aptal aptal gülümserken yakalıyorum kendimi. umarım herkesin başına gelir.
    xama
  6. aşktan söz ettiğimizde sözünü ettiklerimiz...

    aşk sandığımız hayranlık.
    "eğer aşktan söz edildiğini duymamış olsalar, hiçbir zaman sevemeyecek insanlar vardır." dediler diye, aşk diye bir şey varmış, dur bakayım nasıl bir şeymiş diye diye kendini içine düşürmeye çalıştığımız bir duygu. aşkın saklandığı sandık da olabilir hayranlık.

    ilk aşk.
    sultanpınarı'nda başlamışsa daha etkileyici olur. daha önce hiç öyle hissetmemişsinizdir. sol memenizin altındaki cevahir harekete geçmiştir. büyük olasılıkla lise yılları... insan ilk aşkını son aşkı gibi, son aşkını ilk aşkı gibi severmiş. bir kez âşık olanlar neylesin?

    ilk ayrılık.
    her aşk bitermiş öyle bildim diye şarkı söyleme dönemi. ne kadar söylerseniz söyleyin, üstat haklı; ayrılık da sevdaya dahil. aşk denince ayrılık, ayrılık denince aşk.

    gençlik.
    ilk gençlik yıllarında âşık olduğunuz için değil, her gelişinde gençleştirdiği için.

    huzur.
    işte en büyük yalan. aşkla birlikte huzur değil huzursuzluk gelir insana. daha çok görmek, dokunmak, paylaşmak isteği. bazen anları, bazen bir yaşamı. sonra imkansızlıklar. sonra huzursuzluk.

    merak.
    çocukluğunu merak etmekle başlarsınız. çocukluk fotoğrafını gördüğünüzde o çocukla beraber büyümediğiniz, yıllarca aynı sokaklarda oynamadığınız, yürümediğiniz, koşmadığınız için üzülmek. nasıl biridir? en sevdiği meyve, en sevdiği mevsim, en sevdiği şehir? eski sevgililerini merak etmek ama sormamak. sorarsanız, anlatırsa üzülürsünüz. bir teselli cümlesi size: "o zaman seni tanımıyordum ki."

    inanmak istemek.
    yalan söylediğini bilseniz de, gözünüzün içine baka baka yalan söylediğini bilseniz de inanmak istemek. aklınızla duygularınızın savaşı. siz hep aşk kazansın istersiniz. gerçekler tokat tokat vurulana kadar.

    yalanlar.
    bazen büyük bazen küçük. o söyler. siz söylersiniz. birbirinize. ailenize. çevrenizdekilere. kendinize. en kötüsü kendinize.

    uzun yolculuklar.
    bazen kısacık görmek bazen artık hiç görmemek için. bazen gelmek bazen kaçıp gitmek için yollar. siz onu uzun bir yolda yürürken görmeseniz de o uzun bir yolculuk yapıyordur. nereye doğru belirsiz.

    sahiplenme isteği.
    ilkel bir duygu ama en çok aşkla harekete geçer. geçmişine, şimdisine, geleceğine sahip olma isteği. en tehlikelisi.

    onaylanma isteği.
    sözünüz, kıyafetiniz, saç şekliniz onun tarafından beğenilsin. başkalarıyla karşılaştırmadan doğru bulsun seçiminizi. ilk gençlikte daha çok.

    korku.
    kaybetme korkusu. nasıl nefes alacaksınız? yeniden nasıl güleceksiniz? geçiyor, merak etmeyin. yaşamak zorundaysanız geçiyor.

    unutma isteği.
    acı vermeye başlamışsa, dünyalar, beklentiler, umutlar değişmişse, yapılacak hiçbir şey kalmamışsa, klişeler bile işlevsizse artık, unutmak istersiniz. inançlıysanız, unutmak için dua bile edersiniz.

    arayış.
    unutma isteğiyle yakın zamanlıdır. yeni bakışlar, yeni gülüşler, yeni dokunuşlar ararsınız. aşkı yeniden ararsınız da o öyle olmaz işte. yeni heyecanlar vardır belki ama siz değişmeye, ruhunuzu eskitmeye başlarsınız böylece. sonraları tecrübe diyeceğiniz bir ruh üşümesi, ruh eskimesi.

    yalnızlık.
    aşkın sonucu değildir aslında. o hep bizimle. farkına varanlar ve hiç fark etmeden bu dünyadan geçip gidenler var. "aşk iki kişiliktir" evet. iki farklı kişilik vardır aşkta. aşkınızın sonunda ömür boyu birliktelik de olsa kendi kişiliğinizle baş başa kalırsınız. ona iyi bakın.

    bir beyitle bitsin:
    "bir demir dağı delip boynuna almak gibidir
    her kişi âşık olurdu eğer âsân (kolay) olsa" ^:taşlıcalı yahya^

    yine de aşk olsun yani.
  7. aşkla ne kadar alakası var bilmiyorum ama az önce yaşadığım bir olayı anlatmak istiyorum sizlere sevgili sözlük.

    iki gündür anonim olarak hoşlandığım kızla konuşuyordum.her şeyimiz o kadar uyumluydu ki iki gündür tüm gün beni düşünmekten uyuyamadığını söylüyor şarkılar paylaşılıyor kahve aralarında bekliyorum mesajları atılıyor ve sürekli kim olduğum konusunda beyin fırtınası yapıyordu. yani her şey o kadar iyi gidiyordu ki benim için stalker olarak başladığım bu durum iki günün sonunda kendime özgüvenin artmasına neden oldu okadar uzun saatler konuştuk ki.

    yaklaşık yarım saat önce kimliğimi açıklamaya karar verdim çünkü herşey okadar iyiydi ki.peki sonuç ne oldu diye soracak olursanız. evet şuan buradayım yani kimliğimi açıklamamla tama iyi geceler demesi arasında 3 dk yoktur. tabii ki bu uyuma nöbetinin nedeni hanımfendinin yaşadığı hayal kırıklığı.kim bilir aklına kimi getirmişti kim olmamı hayal etmişti.konuşmak isteyen arkadaşların yeşillendirmelerini bekliyorum. konuşalım arkadaşlar kim olduğumu bilmediğiniz sürece ben bir supermanım.
  8. eyşan: ömer seni...
    ömer: şşşş, sakın! sakın tek bir kelime daha edeyim deme. sakın tek bir yalan daha söyleme. niye biliyor musun? çünkü inanırım. onca şeyden sonra, şimdi tek bir cümle et, gözlerime bakıp beni sevdiğini söyle, gerçek olmadığını bal gibi bilirim ama yine de sana inanırım. o yüzden tek bir an bile beni gerçekten sevdiysen, sakın!
  9. "- peki ya aşk?
    + çok abartılıyor. biyokimyasal açıdan, çok miktarda çikolata yemekten farksız."
    (bkz: şeytanın avukatı)
  10. nerede okumuştum hatırlamıyorum ama bence en güzel tanımı şudur :
    ''aşk, bir kişi ile diğerleri arasındaki farkın fazla abartılmasıdır.''
    beid