1. dirilmek yeniden
    yerin uyanması gibi kımıldaması gibi toprağın
    bulutları yarması gibi gün ışığının
    yağmurun ansızın boşanması
    binlerce kuşun bir anda parlaması havalanması
    erimesi gibi karların ve buzulların
    patlaması gibi dal uçlarında tomurcukların

    dirilmek yeniden
    yüz yıl süren bir berzahtan geçmişiz gibi
    kandan kinden öfkeden
    üstümüze bir sağnak boşanmış gibi
    sürekli lekelendiğimiz çözülmeye terkedildiğimiz
    bir bataktan çıkar gibi.

    yürürken otururken yatarken
    hep çürümek durumunda kalmış
    duyduklarımızdan dolayı kulaklarımız
    gördüklerimizden ötürü gözlerimiz
    dokunduklarımız için ellerimiz.

    belli bir bozgun yaşamışız
    her şeye ölüm dadanmış sanki
    kadınlar ki anne olmamak için direniyorlar
    erkekler ki savaşmayı tümden unutmuşlar
    çocuklar zaten hiç çocuk olmuyorlar
    çocukluk kalkmış dünyadan gibi
    her çocuk antik çağ filozoflarından bir kalıntı sanki.

    aşkın son saltanatını yaşamak için mi ey kalbim
    ruhun serüvenine bir kale olmak için mi?
    bu başkaldırma kanatlanma.

    durmadan geçiyordu o zamanlar
    üstümüzden tanklar toplar binler tonluk arabalar
    boğuk bir ses madeni bir böğürme
    bir metropol devinin içimizi titreten iniltisi
    ta uzaklarda şehirlerin üstünde kımıldayan
    bir korkunun yüreğimizde biriken tedirginliği
    bir sam yeli gibi bedenimizi yüzümüzü saçlarımızı
    yalayarak
    çekiyordu bizi ve herkesi.

    ama sen uzaklardaydın ey kalbim
    uzaklardaydın, sevdiğim uzaklardaydı
    ayın ve yıldızların çağlayarak
    berrak şelaleler yaparak
    coşku içinde aktığı
    bir yerlerdeydi.

    hani bir gün bir çobana rastlamıştık
    kavalıyla bir sümbülü emziriyordu
    adı ferhat mıydı neydi
    koyunların kurtların böceklerin ve çiçeklerin
    sadakatten mest oldukları
    her birinin gözlerinde
    kaybolur gibi kayar gibi
    dalıp gittiğimiz o saadet evreni
    kayaların yüzlerinden okuduğumuz o ebedi bilinç
    bizi çekip almıştı kılcal damarlarımızdan.

    yaslan göğsüme sevdiğim
    benim gönlüm gök gibidir açık deniz gibidir
    pas tutmaz benim içim yeryüzü gibidir toprak gibidir
    sen ki bulut gibisin
    ay gibisin güneş gibi bazan.

    usul usul inen
    yağmur tıpırtılarını
    dinler gibi
    dalıp gitmiştik
    sen konuşuyordun
    ipil ipil yağan bir yağmur gibi konuşuyordun
    onlar ki konuklarımızdı
    adları keremdi yusuftu kaystı
    hepsi de ezelden tanıdıktı dosttu.

    ( ara çağrı )

    sen bir taze haber gibi gelmiştin unutmadım
    her gelişin bir taze haberdi unutmadım

    aşktı alıp verilen altın bir vakitti yaşadığımız
    bir muştuyu algılamanın sürekli gerilimiydi sanki
    unutmadım

    can oynanırdı evlerde yollarda meydanlarda
    can alınıp can verilirdi hiç unutmadım

    sen uyurdun uykun bir tepeden seyredilen uçsuz bir vadi
    kıyısından seyredilen bir denizdi sanki unutmadım

    ah sevgili ! hayat görünürdü kapından, bir çırpınış
    yüreklerimizde
    sen evinden çıktığında güneşler doğardı içimizde
    unutmadım

    toprağa düşen tohum onda gizlenen renk şekil koku
    senin için biçimlenirdi renklenirdi kokardı senin için
    unutmadım

    ebedi masum çocuklar zamanın solmayan çiçekleri
    istemişlerdi de ezan okumuştu bilal bir sabah
    unutmadım

    o dirildi o dirildi diye birden çalkalanan sokaklar
    ölüm ki sonsuza açılan bir kapıydı hiç unutmadım

    ey aşk ey dirilik soluğu ey evrenin hareket kaynağı
    nasıl unuturum nasıl unuturum hiç unutmadım.

    haydi gel sevgilim
    uzanalım toprağın altına
    çiçekler mayalansın göğsümüzde
    bu akıp giden bu kör gidip yol giden
    kalabalıkları bu insanları
    ezen çiçekleri, bir kere bile farkına varmayan
    dökülen bu yıldızları yağmur birikintilerine
    çiğneyerek geçen bu adamları ve kadınları
    uyarmak için bir an durdurmak için
    bu bizi terkeden, bacaları öksüz ve boynu bükük
    içimizde sonsuzluk kavislerinden izlerini taşıdığımız
    ama şimdi kendimizi zorlasak da
    anımsayamadığımız tasarlayamadığımız o kırlangıçları
    ah tekrar dönülebilir mi? yaşayabilirmiyiz ?
    uzansak yerin altına ve toprak olsak.

    haydi gel sevgilim
    bir daha deneyelim
    bir kere daha kesmek için yolunu kalabalıkların
    yüreğimizden gönlümüzün derinliğinden
    vermek hep vermek için
    çünkü dağıttıkça çoğalır bizim zenginliğimiz
    aşkın bir adı da berekettir
    en iyi anlatandır o
    hirada bir mağarada
    gözden döküleni
    gönülden geçeni.

    ah hep o kelimeyi bulmak için bütün bu
    çabalarım
    seni çağıracak olan.

    nasıl da unuttuk
    oysa daha anar anmaz adını
    ansızın patlayan bahara bir pencere açmışız gibi
    kış ortasında çıkıveren güneş gibi
    birden sıyrılıverip bulutlardan
    üryan görülen can gibi
    doldururdun içimizi
    ve eviçlerimizi.

    ah oruçlu bir ağustos vaktinde
    bir kayanın dibinden kaynayan
    soğuk ve berrak sulara
    uzanıp kana kana
    avuç avuç alıp
    yüzümüzde içimizde
    duyduğumuz
    gibi
    aşk.

    ah bir yalnızlık vaktinde
    herkesle birlikte olduğumuz
    gene de yalnız olduğumuz
    bir parkta
    ta uzaklardan gelir gibi
    bir tamburdan bir ezginin
    bizi bizden ve herşeyden
    alıp götürdüğü gibi
    aşk.

    haydi gel sevgilim gene arayalım
    makam-ı ibrahimde rastlanan ayak izlerini
    dedesinin elinden tutup kubays dağına götürdüğü
    yüzüsuyu hürmetine yağmur istediği
    yeryüzünün bereketlenip çiçeklerle bezendiği
    develerin coşarak çöllerde
    ayak sesleriyle şiirler bestelediği
    o vakitleri.

    haydi gel bir daha bir daha
    arayalım
    herkesin ve herşeyin uykuya vardığı
    bir vakitte
    gürül gürül
    bardaktan boşanır gibi
    yeryüzünü ve gökyüzünü
    dünyanın bu yüzünü ve öbür yüzünü
    geceyi ve gündüzü
    dolduran
    yüreğimizi kuşatan
    o kitaptan
    okunanı.

    yaşamak, avını gözleyen
    sessiz gergin
    soluk soluğa
    bir atmaca
    sağ elimin
    parmakları ucunda.

    ve ölüm
    bir güvercin
    beyaz
    süzülen masmavi gökten
    berrak sulara.

    bir yıldız kayıyor kayıyor kayıyor
    bir dal uzuyor uzuyor
    bir gül kanıyor bir seher vaktinde
    yanıyor bir ateş için için
    içimde içimin de içinde
    bir ezgi dönüyor dönüyor dönüyor
    bir ney eriyor dudaklarımda

    aşkın bir adı da yorulmamaktır.