• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (7.22)
aşk ve öbür cinler - gabriel garcia marquez
"mezar yazıtı ilk kazma darbesiyle parça parça yerinden fırlamış, bakır renginde canlı bir saç yığını mezardan dışarı taşmıştı. ustabaşı, işçilerinin de yardımıyla bunları tümüyle dışarı çıkarmak istedi, ama saçları ne kadar çok çekerlerse o kadar uzun ve gür görünüyorlardı; sonunda hâlâ bir kız çocuğunun kafatasına yapışık son saç telleri de dışarı çıktı... yere yayılan o harikulade saçlar yirmi iki metre on bir santim uzunluğundaydı..."

gabriel garcía márquez, yıllar önce tanık olduğu bu ürkünç olayın izini sürerek, gizemli bir aşk öyküsü çıkarıyor ortaya, bahtsız bir genç kızla bir rahibin olağandışı aşklarının öyküsünü. büyülü gerçekliğin büyük ustası, aşk ve öbür cinler’de, yaşama ve ölüme meydan okumakla kalmayan, aklın ve inancın sınırlarını da zorlayan bir aşk hikâyesi sunuyor okurlarına. gerçekle söylencenin ustalıkla harmanlandığı çağdaş bir novella.
(kaynak: idefix)


  1. youreads eşzamanlı kitap okumaları sayesinde kitaplığıma kattığım ve nihayet tamamladığım kitap. aslında kitap, okuduğum ilk marquez kitabı. ister istemez beklentim büyük başladım yola ama hevesim kırıldı desem yalan olmaz. adapte olmakta güçlük çektim, anlıyor muyum acaba okuduğumu diye de sık sık düşündüm. gerçi kitabın ileriye doğru sürükleyişi size bu soruları daha az sordurabilir.

    değişik bir hikaye elbet. hurafeler, cinler, şeytanlar derken farklı bir atmosferde hissetmiyor değilsiniz kendinizi. zaten konunun çıkış yerine bakacak olursak da yazarın bundan uzak kalmak istemediği ve bağlı kaldığı da aşikar. zira kitapta pek çok bilgi mevcut. bazı yerlerde çok gereksiz ayrıntıya girmiş de, bazı yerlerde ise çok üstünde durmamış gibi bir izlenim bıraktı bende.

    tüm bunların yanında aşk nerede? diye soruyorken kendinize az önce de belirttiğim gibi birden kurgu evriliyor, başka bir yere başlanıyor. henüz çocuk yaştaki bir kız ile olgunluk döneminde bir adamın aşkı yer yer her ne kadar anlatım güzel olsa da midemi bulandırmadı desem yalan olur. ister istemez kitap sizi derin bir hayal dünyasına sokuyor. kendi içinde mistik bir havası var. farklı dili ve isimler sebebiyle tam içine düştüm derken olayın, o aşka şahit olmak.. herkeste aynı izi bırakmamış olabilir ama ben rahatsız oldum açıkçası.

    adamın yaptıkları, yazarın aşkı ele alışı değil de karşı taraftaki kızın yaşı ve mağduriyeti böyle bir şey hissetmeme neden olan. yine de bana kattığı farklılıklardan dolayı, okumaya elbette değer diyorum.
  2. diğer okuduğum kitaplarını da düşününce konu olarak en az sevdiğim ve en az odaklanabildiğim marquez kitabı oldu. bana konu yorucu ve aslında biraz da boğucu geldi bilmiyorum klise-din adamları arasına sıkışmışlığından mıdır...

    anlatımı yine muhteşemdi benim için. dedim ya konuyu sevmedim diye bu yüzden okudukça cümlelerin anlatmak istediğine değil nasıl anlattığına odaklandım. ve dil açısından da bana çok şey kattı diyebilirim.

    ancak konu bize uzak, çok kilise çok manastır çok cin çarpması... belki bundan mesafeli kalmam.

    okumanızı tavsiye edeceğim tabi ki ancak marqueze hiç başlamadıysanız bu kitapla başlamanız biraz soğuk bakmanıza sebep olabilir. bunun için önerim kırmızı pazartesi veya yaprak fırtınasıile başlamanız olacaktır.

    keyifli okumalar.
    *ve tabi adettendir: kitabı öneren ve oy verenlere teşekkürler. okunacaklar listemden bir kitabı daha bitirebildim sayelerinde.
  3. beklediğimi bulamadığım marquez kitabı. aslında ilgi çekici bir konu ama işlenişini de dilini de sevdiğimi söyleyemem.

    marquez, büyülü gerçekçilik diye adlandırılan akımın edebiyat alanındaki en bilinen temsilcisi. bu akımda betimleme ve çözümlemelerden çok, olay anlatımı ön planda. aşk ve öbür cinler de büyülü gerçekçilik akımının özelliklerini taşıyor. cin çarpmasıyla, hurafelerle, batıl inançlarla, bilici kadınlarla, delilikle örülü bir olay örgüsü var. din ve bilimin en çok çatıştığı ve dinin egemen olduğu bir yüzyıl… dağınık aile, hastalık ve ölüm vazgeçilmez unsurlar…

    beni en çok ilgilendiren, cayetano delaura’nın yazıyla, şiirle, kelimelerle ilişkisi. incil’den çok garcilaso de la vega’nın şiirleri ona yol gösteriyor. “eğer aşktan söz edildiğini duymamış olsalar hiçbir zaman sevemeyecek olan insanlar vardır.” diyordu rochefoucauld. otuz üç yaşındaki rahip delaura da aşktan söz edildiğini duya duya, okuya okuya âşık oluyor sanki sierva maria’ya. gerçeklik-yanılsama ikilemi de yazının büyüleyiciliği ile sağlanıyor gibi.

    aşk ve öbür cinler’in filmi de var aslında. şimdi sıra o filmi izlemekte…
  4. youreads eşzamanlı kitap okumalarıhaziran ayı kitaplarından biriydi. bir marquez kitabı olması ve marquez'in diğer kitaplarında olduğu gibi "büyülü gerçeklik" anlatımıyla karşılaşacağımı bilmem bir iştahla başlattı beni kitaba. ama aynı iştahla devam edemedim ne yazık ki.

    !---- spoiler ----!

    öncelikle marquez'in okuduğum diğer kitaplarında da karşılaştığım gibi bana inanılmaz şekilde karışık gelen bir durum var. isimler çok yabancı ve olabildiğine uzun, aynı kişiyi ifade eden birden fazla isim var ve aile ilişkilerini anlayabilmek için bir soy ağacı çıkarmak gerekiyor neredeyse. bu sebepten kitaptan sık sık kopup "bu kimdi ya dediğim" oldu. bu da kitaba olan konsantrasyonumu bozdu malesef. yine de bazı cümlelerle kitaba bağlanmaya çalıştım yer yer. ama bu cümlelere kitapla pek alakası olmayan başka anlamlar yükleyerek daha da uzaklaştırdı beni sanırım. bunlardan biri "mutluluğun iyi edemediğini iyileştirecek ilaç yoktur" çok güzel bir söz ama burada babasının sierva maria'yı mutlu etmek için yaptığı bir takım şeyler o kadar uzak ki kıza. kız başıboşluktan, kendisine kölelerle bir hayat kurmuş. onlardan hissediyor kendini. hatta bir zenci ismi bile seçmiş kendisine. ama ailesi o kadar uzak ki kıza ve onu gerçekten mutlu edecek şeylere. cayetano delaura ayrıca parantez açılması gereken bir din adamı. incilden daha çok edebiyatla ilgilendiği açık. özellikle şairlere karşı ilgili ve dinin edebiyat üzerinde nasıl baskı kurduğunu birkaç laf sokmayla çok güzel anlatıyor. bir tane de ben sokayım hatta yeri gelmişken. "ne üzerinde baskı kurmuyor ki din?" delaura ile ilgili en çok dikkatimi çeken şey fiziki bir şey. bilmem sizler de farkettiniz mi ama adamın saçlarının ön tarafında beyaz bir leke var. perçemi beyaz diye geçiyor bir iki yerde. sierva maria'yı ısıran köpeğin de alnında beyaz bir leke vardı. köpek ve delaura arasında ne gibi bir bağlantı kurmak istemiş yazar ya da tamamen tesadüf mü bilemiyorum. yorumlayarak genişletmek de istemiyorum anlamını sonra çok başka yerlere gidebilir. yine de bu benzerlik çok hoş geldi bana. kitabın bizim sosyal yaşantımıza fazlasıyla yabancı bir atmosferde geçtiğini söylemek mümkün. bu da biraz zorlaştırıyor kitabın okunuşunu. manastırlar, manastıra psikopoz tarafından yapılan baskılar, onların verdiği savaşlar... bilemedim vallahi. belki kitap bu kadar kısa olmasa, bu havada kalan şeyler için ayrıntılı bilgiler verilse falan daha net olabilirdi kitabın kafamdaki yeri. ama o zaman da iyiden iyiye sıkıcı mı olurdu bilemiyorum.

    !---- spoiler ----!

    demem o ki, kitap zor bir kitap a dostlar. imkanınız varsa hiç aralık vermeden bir günde okuyup bitirin, kitaptan uzaklaşmaya vaktiniz olmasın.
  5. youreads eşzamanlı kitap okumaları araciligiyla okuma sansi buldugum ilk gabriel garcia marquez kitabi oldu kendisi.
    deanmoriarty ve benmorseverim'in de bahsettigi gibi, konuyu yakalamakta oldukca zorlandim. betimlemeler, doktor abrenuncio'nun ve cayetano delaura'nin dusunsel katkilari ve youreads eşzamanlı kitap okumalarına sozum olmasa kitabi yarida birakabilirdim de..
    marquez, bu romani daha cok disaridan bir gozle yazmis, halbuki sierva marîa'nın gozunden yazsaydi belki bambaska bir tad da verebilirdi roman. kitabi okurken en cok o yonden eksiklik hissetim, tum bu etrafinda donenler karsisinda marîa ne dusunuyordu, nasil goruyordu tum bunlari acaba?

    kitaplardan alintilar yapmayi severim. bu kitapta da birkac not aldim, paylasmak isterim:

    * "kucağına alıp yatak odasına götürmeye kalktığında kız direndi; dünyada erkeklerin düzeninin hüküm sürdüğünü ona anlatması gerekmisti."
    * "ne yazık, çünkü atlarla olan iletisimsizlik yüzünden insanlık geri kalmıstır,"dedi abrenuncio.
    * "yazı ne kadar saydam olursa, siirsellik o kadar çok kendini gösterir," dedi abrenuncio.
    * "mutluluğun iyi edemediğini iyilestirecek ilaç yoktur." dedi abrenuncio.
    * "düsüncelerini kabullenecek olursanız, hiçbir deli, deli değildir." --> birinci marki ygnacio.
    * o günlerde sierva maria, sarkılarda dedikleri gibi, askın her seyin üstesinden gelebileceğinin doğru olup olmadığını sordu ona. "doğrudur," diye yanıt verdi babası, "ama sen yine de inanmasan iyi olur."
    * delaura, ona incil'den değil, garcilaso'dan alınmıs bir yanıt verdi: "bu acıya dayanacak olana elbet yaparsın bunu."

    velhasil, yine de baska marquez kitaplari da okuyacagim, onlarla kuracagim bagdan umutluyum..
  6. eşzamanlı kitap okumalarının ve marquez'in ilk kitabıydı benim için. ama 168 sayfa kitap bitmedi. ne hikayeye ne karakterlere ne olayların akışına odaklanabildim. kitapta ilgimi çeken tek şey delaura'nın sierva maria ve abrenuncio ile olan diyaloglarıydı. @dufduf bazılarını paylaşmış zaten.

    konu bana fazlası ile uzak kaldı. cin çarpması kilisesi papazı rahibi rahibesi.. sürekli bir bu kimdi bunun görevi neydi diye duraklama yaşadım.

    sözün özü kitap neyse ki 168 sf. daha fazla olsa bitmezdi.