aykut oğut

Kimdir?

merhabalar, ben aykut oğut ve evet farkındayım genelde kitaplarda bulunan “yazar hakkında” kısmı, sanki biri anlatıyormuş gibi yazılır. ama ben sizinle sohbet ederek yazmayı tercih ettim. okumakta olduğunuz kitap ta, hayatımdan alınma birçok örneğe yer verdiğim için, yasam öykümü burada çok kısa anlatıp geçeceğim. 1971 yılında istanbul’da doğdum. öz babam, ben daha üç aylıkken öldüğü için, hiç tanışma fırsatım olmadı. annem ben 14 yaşımda iken dünya tatlısı bir adamla tekrar evlendi ve bir üvey babam oldu. ben lisedeyken son derece gereksiz bir şekilde ankara’ya taşındık. lise sona gelince, hayalim olan mimarlık ya da elektronik mühendisliği için yeterince dershaneye gitmediğim ortaya çıktı. beni aptal sanmalarını istemediğim için annemlere gerçeği söyledim. yani üniversiteye hazırlık kursu paralarını özel bilardo derslerine verdiğimi… o noktada çok iyi bilardo oynuyor olmam, annemin sinirini azaltmadı, ama gerçekten çok iyi oynuyordum. sınavı kazanamayacağımı anlayınca, ani bir manevra yapıp konservatuvar tiyatro bölümüne girmek istedim. bizimkiler, torpille kıbrıs’taki bir okulda yer ayarlamaya çalışırken, ben tiyatro sınavlarına hazırlanmaya başladım. çok iddialı girdim ve çok iddialı bir şekilde kazanamadım. kazanamadığı m in ertesi günü, o zamanın bölüm başkanı olan sayın hocam cüneyt gökçer’in kapısını çaldım ve “benim kadar yetenekli biri neden bu sınavı kazanamadı?” dedim. kendisi de bana “çok kilolusun canım ondan,” dedi. bu arada söylemeyi unuttum, o sıralarda yaklaşık 150 kilo idim. o yaz, tam otuz kilo verdim ve kış vakti gelip de okul açıldığında tekrar cüneyt hocamın kapısını çaldım “hocam ben bütün bir yıl boyunca derslerinize girmek istiyorum,” dedim. o anki ifadesini görmeliydiniz. cüneyt hocamın derslerine misafir öğrenci olarak girmeye başladım. ardından bütün hocalarla tek tek konuştum ve hepsinin derslerine girmeye başladım. bir süre sonra, o yıl sınavı kazanmış öğrencilerden daha fazla ders almaya başlamıştım bile. neyse, zar zor geçen iki yıldan sonra 1990 yılında, ankara üniversitesi’nin oyunculuk bölümüne kapağı attım. okulda öğrencilik yaparken, aynı anda piyasada kendime bir yer edinme çabası içinde seslendirme yapmaktan, dizilerde oynamaktan, okulu ancak yedi yılda bitirebildim. bugün karşılaştığım oyuncuların büyük bir kısmına “o benim sınıf arkadaşım” dediğim zaman insanlar çok şaşırıyor. ee kolay mı yedi senede 7 ayrı sınıf mezun ettim. 1995 yılında annemi kaybettim. diyebilirim ki, annem benim hayattaki en yakın arkadaşımdı. en yakın arkadaşımı, dostumu, annemi aynı anda kaybetmek hiç de kolay olmadı. annemin ölümünden sonra o zamanlar adını koyamadığım garip bir değişim başladı bende. son derece rahat bir hayatım olmasına rağmen, bir şeyler beni rahatsız etmeye başladı. bir anda, elimde var olan şeyler artık beni tatmin etmemeye başladı ve ani bir kararla beni bekleyen şeyleri, kariyer, evlilik, daha lüks bîr hayat vs. bırakıp, amerikaya yerleşmeye karar verdim. karar verdiğim günden amerika’ya gitmek üzere uçağa binmem lam 13 ayım] aldı. size bu yolculuğun hikâyesini bütün detayları ile kitabın içinde anlatacağım. şimdilik tek söyleyebileceğim şu: ağustoslardan bir ağustos, arabamla sokaklarda “ben amerika’ya yerleşiyorum’ nidaları atarak dolaşırken, 3 eylül günü horida eyaletinin küçük bir kasabasında, mobil benzin istasyonunda tuvaletleri temizlemek üzere işe başladım. cebimde beş kuruş para yoktu ve ingilizce bilmiyordum.


  1. para avcısı, umut taciri muamelesi görmeyi asla hak etmeyen kişi. gerçekten söylediği gibi bilgilerini saklamıyor kitaplarında bildiği her şey yazıyor. yalnızca kitaplarını okudum ne sitesine üye oldum ne başka bir şey. kurduğu bir cümleyi yıllar sonra aslında bunu demek istemiş diye fark ettiğim çok oldu.mucize ya da sihirli değnek etkisi yaratmasını beklemek çok anlamsız çünkü her şey kişide bitiyor.