• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (9.67)
babamın kanatları - kıvanç sezer
ibrahim, kanser hastalığa yakalandığını öğrenen bir inşaat işçisidir. ibrahim'in hayatta önem verdiği en kıymetli şey ise van'da yaşayan ailesidir. yeğeni yusuf, amcası ibrahim'i anlamaktan çok uzak, işinde yükselme hırsıyla yanıp tutuşan bir işçidir. ibrahim bir yandan hastalığı ile uğraşırken bir yandan da inşaatında çalıştığı toplu konut şantiyesinde şartlar gitgide zorlaşmaktadır. tüm bu karmaşanın ortasında ibrahim'in aklında tek bir soru vardır; arkasında ailesine ne bırakacak?


  1. 2016'nın en önemli filmlerinden biri. 23. adana uluslar arası film festivali'nde 7 ödül almış bir filmdir. aldığı ödüller:

    siyad en iyi film ödülü: babamın kanatları
    en iyi yardımcı erkek oyuncu ödülü: musap ekici
    en iyi yardımcı kadın oyuncu ödülü: kübra kip
    en iyi müzik ödülü: bajar
    en iyi kurgu ödülü: umut sakallıoğlu
    tarık akan ödülü: menderes samancılar
    yılmaz güney ödülü: babamın kanatları
  2. yığınla ödül toplamış dikkat çekici bir yapım. ülke'nin gerçeklerini de kabak gibi ortaya koymuş. karakterler az ama öz. oyuncuları tanımadığım için herbirini ilk kez görme şansını buldum. bu film için avantaj oluşturdu. oyuncu istediği kadar yetenekli olsun yüzleri bir süre sonra alışagelmiş olduğunda filme gerekli katkıyı sağlayamıyor. yönetmen olsam ilk kez sinemaya adım atmış kişiyi seçerim, her insanın bir tane hakkı olmuş gibi saçma bir anlam çıksa da bu böyle. örnek olarak bir şener şen yeteneğinin zirvesinde de olsa filmin gerçekliğinden izleyiciyi koparıyor, onu şener şen diye biliyorsun. bu anlamda babamın kanatlarındaki her oyuncu benim için yeniydi.

    spoiler ile yola devam edelim

    ibrahim usta: ambulansa bindirildiğinde çizmelerimi çıkarayım diyen maden işçisini hatırlattı, naif, yüzünde acı, hayatta tek beklentisi ailesi mutlu olsun, emeğinin karşılığını tam alamayan, yurdumun milyon tane çalışanından birisi. öykü ibrahim usta ekseninde dönüyor.

    yusuf: sıçramaya çalışan, genç delikanlı. ibrahim usta'nın yeğeni, biraz kendini beğenmiş. amcasının hatalarına düşmeden zengin olabileceğini düşünen bir cevher olarak görüyor. küpesini takıp istanbul sokaklarında volta atmayı seven kardeşimiz. filmin parlayan yıldızı gibiydi. filmin can alıcı karesi ise rock odaklı müzikte çekilen halay sahnesiydi. müzik şahaneydi.

    başörtülü hanımkızımız: yeni türkiye'de sayıları günden güne artan kızlarımızdan bir tanesi. kendi özgürlüğüne toz kondurmayan ancak yusuf'un küpesini yakışmadığı gerekçesiyle küpe takma özgürlüğünü elinden alması ilk aklıma gelen tutumu.

    karadenizli kalfa: işte bu arkadaşı saatlerce izleyebilirdim. filmde genel olarak kürt işçi, laz kalfa, yavşak mühendis gibi kimlikler önplana çıksa da yönetmenin olan biteni dümdüz aktarıp yorum yapmaması takdirimi kazandıran bir olgu oldu.

    avukat: jest ve mimikleri ile karşısındakinin anlamayacağı bir jargon kullanması ama bunu anlamasını beklemesi ile dikkatimi çekti. yurdumun avukat ve doktoru mesleki dil kullanmada müstesna örnekler sunar. eğer bir pide salonunu arayıp telefonla iki lahmacun sipariş verecekse mutlaka ben avukat hilmi cankuş. iki acılı lahmacun rica ediyorum yeşilliği bol olsun der. iki lahmacun avukat hilmi dışındaki birilerine başka bir formülle mi hazırlanır orasını pide ustası bilir.

    avm ailesi: ev almaya çalışan ortagelirli türk ailesi. kendimi orada gördüm ancak ev almaya çalıştıkları ağaoğlu my bilmemne benim için uç ve gereksiz olurdu. o lüks siteler yapılırken o kiremitlerin hangi şartlarda sıvalandığını göstermesi bile filmin değerini artıran küçük bir detay.

    topal: vaktiyle ankara bentderesinde bir topal vardı. bu topal o topaldan mı esinlenilmiş bilemedim. horoz dövüştüren, güvercin satan yine laz kalfa ile filmdeki dikkatimi çeken tiplemeydi.

    ibrahim usta'nın karısı: daha fazla spoiler vermenin bir anlamı yok, alışagelmiş ülke gerçeklerinden çıkarak nokta koyabilecek kapasiteye sahip olması hafızalarda yer aldı.

    spoiler bitiş noktası

    yönetmen iyi niyetli bir iş çıkarmış ve gözlemci olarak çok kabiliyetli ancak fazla yerli dizi etkisinde mi kalmış bilmiyorum, sürekli yakın çekim yüzlere odaklı ve hareketli kamera kullanarak ufak çapta bir başdönmesi yaşattı. filmin ismi ise bana göre yanlış bu filmin adı bu olmamalı, filmin bütününe hitap eden bir isim değil. filmin adı

    (bkz: fıtrat) hadi o olmadı (bkz: bedel) diyorum.
  3. filmdeki diyaloglar tamamen gerçeği yansıtıyor. türkiye'deki inşaat sektöründe müteahhit-kalfa-mühendis-usta-işçi ilişkisini oyuncuların mükemmele yakın performanslarıyla çok iyi özetliyor. çekimler de hoş, ışık bazı sahnelerde çok iyi kullanılmış.

    sonuç olarak filme bürünmüş bu sektörün gerçekleri tüm çıplaklığıyla yüzümüze vuruluyor. o yüksek kulelerde yaşayan hak ettiklerini düşünerek satın aldıkları, oturdukları dairelerin sahipleri olan insanlar; o binaların temellerinde yatan acıları, hüzünleri, dertleri, tasaları hiç düşünmediklerini fark ediyor. evet gerçekler bunlar. bu inşaatlar bu şekilde yapılıyor. acımasız yöneticilerin, müteahhitlerin paraya satılmış ruhlarının dehşetiyle; kolonlarına-kirişlerine sıkışmış ölüleriyle.

    filmde tabii ki birçok konu işleniyor; işçi sınıfının çaresizliği, inşaat sektörü, insanın değeri, karamsarlık, çaresizlik, umut, kaçış, direniş...

    aynı zamanda film, bu büyük(!) türkiye'nin küçük bir özeti niteliğinde. türkiye-inşaat birbirine çok uzak kelimeler değil, gittikçe birbirini çağrıştıran belki ileride "eşanlamlı" kelimeler olarak nitelenecek, "türkiye/inşaat" kullanımını göreceğimiz kelimeler. literatüre geçmese de bu benzetmeler durumumuzu özetler nitelikte. evet sadece inşaat yapıyoruz ve sadece yaptığımız bir şey olan o inşaatı düzgün yapamıyoruz. aynı zamanda öyle bir ülke düşünün ki; her insanı müteahhit potansiyeline sahip olsun. evet biz böyle bir ülkeyiz. sahip olduğumuz inşaat sektöründe ne mimar mimar, ne mühendis mühendis! denetim denilen ve en önemli görevi üstlenen kuruluş sadece evrak işlerini takip eden, fotokopi çeken, popstar fan ergenleri gibi ortalıkta imza toplayan ergenlerden farklı olmayan kurum. iş güvelik başlı başına fiyasko; düzeni olmayan denetim için asgari verilen sürenin yolda geçen süreye anca yettiği, çok ücret alamadıklarından mütevellit görevlerini yapmanın sorumluluğunu yerine getir(e)meyen, parasını müteahhitten alan yaptırımı bulunmayan bir diğer kuruluş. bir de belediye ayağı var ama şu an zamanımı ziyan etmemek için ona girmiyorum.

    uzun lafın kısası doğru düzgün sistem yok; yıktıkları gecekondulardan daha kötü, derme çatma "ruhsuz" sistem.

    "yama" yapmayı adet edinmiş, ama yama yapa yapa elbiseyi kurtaracağım zannederken yamadan ibaret bir hale getirmiş. ortada elbise falan yok, sadece yamaya bürünmüş bir paçavra kaldı.

    "türkiye/inşaat" derken de bunu söylemek istedim:

    türkiye'nin her yerinde bu paçavralar ve onun sonunçları var.

    allah sabır versin, rahmet eylesin.